Öykü severler bilir; öykü tüm gizlerini ilk perdede değil, ağır, sakin, kat kat açar. Sır kapısına götüren maceralı bir yolculuksa öykü, merak ve heyecan hissini yitirmemeli, şaşkınlık içinde bırakmalıdır okuru. Anlatıcının cümleleri kimi zaman el feneri, kimi zaman uyarıcı levha gibi metni tökezletmeden kararlı adımlarla ilerletmelidir. İyi bir hikâye yazıya dökülürken, gizemli bir serüven yaşatma vaadi vererek, olay ve karakterleri, kurgu, çatışma gibi temel koşulları gözeterek okuru pişman olmayacağı, unutulmaz bir yola çıkarmalıdır.

Fatma Nuran Avcı, okurunu çoktan bu yolculuğa çıkarmış, sır kapısını açmış bir yazar. Son Cevizlik adlı ilk kitabında (NotaBene Yayınları, 2018) hüzünlü insanların duygularını, benzer hüzünle sürgit anlatmak yerine neşeye yer vererek “Umudu unutma!” dercesine akarak anlatmıştı bizlere. Kasabanın ve doğanın seslerini durup dinlemiş, bu atmosferin içinde geleneksel yaşamı görmüş, bu yapıda ezenin, ezilenin durumunu bir kez de onun gözünden izlemiştik. Yazar, ilk kitabına ismini veren Son Cevizlik öyküsüyle Nilüfer Belediyesi’nin 2016 yılında düzenlediği Yaşar Kemal Öykü Yarışması’nda birinci olarak kalıcı olmanın ilk adımlarını zaten atmıştı. Bu başarının üzerinden beş yıl geçmesinin ardından yine konuşulacak bir dosyayla, İki Kıyı isimli eseriyle okurlarının karşısında.

İki Kıyı, nitelikli eserleri edebiyat dünyasına kazandırmak ve iz bırakmak amacıyla yola çıkan Metinlerarası Ajans işbirliğiyle Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY) tarafından yayımlandı. İçerisinde on dört öykü taşıyan, bu on dört öykünün de okuru tamamıyla sardığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz bir eser İki Kıyı. Yazar, kitabını “Çantalar” ve “Taşınmazlar” olarak iki bölüme ayırmış. Her iki bölümde de görünen anlamlarının yanı sıra okudukça katmanlaşan eğretilemeler taşımakta.

Kavramsal eğretileme kuramının çatısı 1980 yılında oluşturulup geliştirilmiş. Bu kuramın temel dayanağı, yapılan eğretilemenin yalnızca dilin biçimsel bir özelliği olmadığı, düşüncenin temelde doğası gereği metaforik olduğudur. Yani klasik dil kuramlarında dilin bir parçası olan metaforlar –şiir– düşünceye aktarıldığında “kavramsal eğretileme” şeklinde değerlendirilebilir.

“Çantalar” bölümündeki öyküler bu anlamda önem taşımaktadır. “Mert Ali”, “Bektaş”, “Serkan”, “Fidan”, “Anane” isimli hikâyeler, bir ailenin izinden giderken yalnız bir aileyi değil yaşadığı toplumun olanaksızlığından payını almış bireylerin o “olanaksızlıklar içinde ne yaptıklarını” anlatarak, kahramanın düşüncelerini yakalayıp okura yansıtmakta. Böylece bir taraftan eğretilemeyi kavramsala dönüştürürken diğer taraftan tam olarak öykünün gereksindiği başka bir açıyı da imlemekte okuruna. “Bak burada bu yaşandı” demek yerine, “Olay yaşanırken öykü kahramanlarım bunları yaptı” demektedir. Eseri okumanın yanı sıra olayları yaşamaya da çağıran bu üslup Fatma Nuran Avcı’nın kalemi. Özgün ve yeniden yaratılmış. İlk bölümdeki “Çantalar”da yalnızca taşınabilir kavramlar, olanaksızlıklardan savrulan karakterler ve metaforlar yok elbette. Olanaklarının farkına varmayan/varamayan, belki de taşınabilir olmayı kabullenmiş kişiler iz bırakıyor belleğimizde. Bunun nedeni ise savrulmuş, yenilmiş, inatçı, olgun farklı karakterlerin dış görünüşü, iç dünyası, kullanılan eşyalar, araçlar titizlikle tüm atmosferin yapısını tamamlayacak şekilde seçildiği gibi uygun, lezzetli dilin etkisi elbette. Erkek, kadın, çocuk, yaşlı ayrı ayrı kıvamı yakalamış.

Öykü türünden beklentinin en başında, eskiden söz açsa bile “yazıldığı zamanın farkına varılmasının” sağlanmasıdır. Tersi durumda kaleminiz günün ruhuna uymayacak, yalnız o eski zamanı yaşayan kişilerce anlaşılacaktır. İki Kıyı bu açıdan değerlendirildiğinde de eser sahibi tarafından diri tutulmuş, 2021 yılında yazıldığını kahramanlarının soluk alıp verişiyle anlatabilen bir kitap olabilmiştir.

İki Kıyının ikinci yani “Taşınmazlar” adlı bölümü tıpkı anlatılmak istendiği gibi yüklü ve ağır. “Kara Önlük Olsaydım” öyküsü ile yapılan açılış, uyuduğumuz derin uykudan bizi uyandıracağının kanıtı. “Taşınmazlar” adlı bölüm, ismindeki atıl durumu anlatırken içinde ufak değil koskoca bir isyanı da barındırıp okuruna bu kadar yükün taşınamayacağını haykırıyor âdeta.

“Can I Help You” ve “Balıkçının Karısı” öyküleri yeni yazarlara güncel öyküyü yakalamaları için yepyeni bir açı sunuyor. Bu anlamda, bu iki öykünün genç okurlara önerilecekler listesine de girebileceğini düşünüyorum.

Fatma Nuran Avcı’nın son eseri İki Kıyı, ne yazık ki bugünlerde çok rastladığımız; bireysel hezeyanları, inişleri, çıkışları ve içsel sıkıntılarını anlatan, öykü diyemeyeceğimiz anlatı türlerini arayanlar için uygun değil elbette. Gerçekten öykü okumak, öykünün satır aralarına gizlenmiş o sırrı yakalamak isteyenleri sürüklemek için yazılmış, kurgulanmış bir yapıt. Bu anlamda da gerçek öyküseveri aramakta çok haklı. Bulacağını bilerek, daha fazlasını umarak yolunun açık olmasını diliyorum.

Neslihan Yiğitler