Mark Twain, Tom Sawyer’ın maceralarını daktiloyla yazmaya başladığında kendini nasıl hissediyordu, kim bilir? Yüzlerce yıl kullanılacağını düşündüğü bu alet, ilk seri üretiminin üzerinden (1868) yüz elli yıl bile geçmeden hayatımızdan çıktı. 1940’lı yılların icadı olan bilgisayarların ömrü belki daktilonun ömrü kadar bile olmayacak, şu seksen yılda kat ettikleri gelişim artık neredeyse klavyenin bile sonunu getirecek cinsten.

Fakat gerçekten bir daktilonun ömrü onun kullanım süresi ile eşdeğer midir? Ona atfettiğimiz kıymet tuşların beyaz A4 kağıdına değdiği harf sayısı kadar mıdır? Bir kalemi kullanmadan, hediye aldığımız defterin bir sayfasına bile yazmadan nice anlamlar yüklemez miyiz o eşyaya. İşte evimdeki daktilonun anlamı ona dokunan ellerde, onu gören gözlerde gizli. Salih Bolat geniş geniş anlatılacak değerde bir insan, ileriki zamanda bolca yapılacaktır, yapılmalıdır da. Ben de Salih Bolat’ın daktilosu ile birlikte kısaca onu anmak isterim.

Yıl 1990. Adana’nın Yumurtalık İlçesine bağlı Yeşilköy kasabasına sağlık memuru olarak atandığımda on sekiz yaşındaydım. Çok gençtim, tecrübesizdim, sağlık ocağındaki görevimi nasıl yapacağımı bile tam olarak bilemiyordum. Bu yetmezmiş gibi, sağlık ocağında doktor olmadığı için kurum amiri de ben olmuştum, iyi mi? Yanlış hatırlamıyorsam iki ebe, iki sağlık evi ebesi, bir sıtma laborantı, üç veya dört sıtma savaş işçisi vardı sorumlu olduğum. Sağlık ocağının idari odasına yerleştim. Masanın üzerinde kocaman bir daktilo duruyordu. Dosyalardan baka baka öğrendiğim resmi yazışmaları, markasını hatırlamadığım bu daktiloyla yapacaktım. İki parmakla bekleye bekleye yazdığım resmi yazıları kendim imzalıyor, Yumurtalık Sağlık Grup Başkanlığına veya Adana İl Sağlık Müdürlüğüne yine kendim götürüyordum. Daktiloda yazmak keyifliydi. Hele de ara ara yazdığım şiirleri daktiloda temize çekmekten büyük keyif alıyordum.

Yıl 1992. Ankara’ya geldim, üniversiteye başladım. Edebiyata ilgim daha da yoğunlaşmıştı tabii. Sürekli şiir yazıyor, şiir kuramı üzerine ne bulsam okuyordum. 1995 veya 1996 yılı olmalıydı. O yıllarda Ankara’da yaşayan öğretim görevlisi, şair Salih Bolat’la yollarımız işte bu sırada kesişti. İsmini biliyordum. Şairdi. Adanalıydı. Çağdaş Sanat Merkezi’nde yazma üzerine ders verdiğini duydum. Bu belki de Türkiye’nin ilk yaratıcı yazarlık atölyesidir. Ben düzyazı ile ilgilenmiyorum o dönemler. Dersi veren de bir şair olduğu için, ortak meselemiz şiir olduğu için, şiir üzerine konuşuruz diye Salih Bolat’a kendimi tanıttım. İlk başlarda değişik biri olarak görmüştüm onu ama belki de tüm şairler böyleydi. Kasabadan büyük şehire ilk kez gelmiştim ve ilk defa bir şairle tanışıyordum. Salih hocamla giderek daha samimi olduk, ara ara ders verdiği iletişim fakültesine de gidip gelmeye başladım. Bu günlerden birinde Salih Bolat bana dedi ki; “Murat senin kalemin iyi, iyi şeyler yazıyorsun, ben yeni yeni bilgisayarda yazmaya başladım, daktilomu artık kullanmayacağım, sana daktilomu vermek istiyorum ama yazıyı bırakmaman şartıyla.” O anki heyecanı unutmam mümkün değil.

Kendisi için anlamını sonradan öğrendiğim daktiloyu, yeşil kutusuyla birlikte aldım eve getirdim, enine boyuna inceledim, temizledim… Hatırladığım kadarıyla bir iki şiir yazdım onunla. Sonra kutusuna koyup kaldırdım. Çalışma odamın veya ortamımın başköşesinde durdu hep o daktilo. Sonra hiç kullanmadım ama onun yaydığı yazı ruhu, esin ruhu hep üzerimde dolaştı. Ne o benden koptu ne ben ondan kopabildim. Bir süre sonra ben de tamamen bilgisayara geçince kendini unutulmuş hissetti mi bilmiyorum ama ben buna izin vermemek için ara ara açıp temizliğini yaptım. Çünkü bazı objeleri kullanmasak da onlar bize güç verir. Bunu mistik bir olay olarak tanımlamak doğru değil. İnsan, gücünü, kimisi enerjisi diyebilir, bu tür objelerin yüklediği anlamlardan alabilir. Salih Hocamın daktilosunun bana verdiği güç de böyle bir şey olsa gerek.

Salih Bolat önemli bir şairdi. Şairliğinden öte edebiyata kafa yoran iyi bir edebiyatseverdi. Güzel bir insandı. Artık şiirleriyle, düzyazılarıyla yaşayacak. Kitapları odamın başköşesinde duracak.

Ve çalışma masamda duran daktilosu, genç bir yazara destek olmaya çalışan, onu yüreklendiren Salih hocamı bana hiçbir zaman unutturmayacak.

Murat Darılmaz