2020 yapımı Salinger Yılım (My Salinger Year) filminin a(r)dındaki kişi, inziva hayatıyla ve kültleşmiş Çavdar Tarlasında Çocuklar (The Catcher in the Rye) romanıyla tanınan ünlü yazar J. D. Salinger’dan başkası değildir. 

1995 yılında, daktiloların yerini bilgisayarlara bıraktığı bir dönemde geçen otobiyografik filmde, Johanna yazarlık hevesiyle iş aramak için New York’a gelen genç bir şairdir. Kararlılığı, ona bir edebiyat ajansında iş buldurmakta gecikmez. Müdürü, eski kafalı, duygusal alanı içine girilemeyen kibirli bir kadındır. Johanna, kendisine karşı katı davranan bu kadına ve yeni çevresinin özel hayatında ortaya çıkardığı olumsuz değişikliklere rağmen işine sımsıkı sarılacaktır.

Ajanstaki asli görevi, kamuda temsil ettikleri yazar olan ve okurları tarafından tanrılaştırılan (filmde de yazarın yüzü hiç gösterilmez) JD Salinger’a her gün gelen kucak dolusu mektupları imha etmek ve okurlara önceden belirlenmiş resmî bir cevap mektubu göndermekten ibarettir. Gelgelelim, Johanna her mektubu büyük bir merakla okuyacak ve etkilendiği okur mektuplarına gizlice –Salinger’ın kendi okusa ancak öyle cevaplayacağı türden– Johanna imzasıyla ajans adına karşılıklar verecektir. 

Bir roman yazmakta olan yeteneksiz ve anlayışsız erkek arkadaşıyla paylaştığı dairesine iş götürmeye de başlayan Johanna’nın “sırrı” ajans çalışanları tarafından öğrenilse de, zekice önerilerini çoktan kabul ettirdiği iş yerinden kovulması söz konusu olmaz.

Kulağı zor işiten Salinger’la telefonla yaptığı iş görüşmelerinin doping etkisiyle, Çavdar Tarlasında Çocuklar romanının baş karakteri ergen Holden’ı kendine yakın bulan ezik, yaralı, travmalı, hatta yazar gibi savaş gazisi okurların mektuplarına yanıt vermeye son hız devam eden Johanna, bu mektuplarla yavaş yavaş kendi yazarlık üslubunu da edinmeye başlayacaktır.

Filmin birkaç yerinde vurgulanan ilginçlik; Salinger’ın sadık okurlarıyla mektuplaşmasına karşın, Johanna’nın Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okumamış olmasıdır. Buna nedense gereksinme de duymaz. Her ne kadar, Salinger Yılım filmini anlamak için Salinger’ın kitabının okunması gerekmese de, okur mektuplarının içeriğini kavrayabilmek, kitabın kahramanı Holden’ı tanımaktan geçiyor.

Georg Lukacs’a göre, “Roman, insanın doğasıyla uyumu bozulduğu, uyumlu bütünlüğü sarsıldığında ortaya çıkar.” Salinger’ın otobiyografik öğeler taşıdığı kolayca ileri sürülebilecek romanı tam da bu tanıma uygun düşmektedir.

Tefrika geçmişinden sonra, 1951 yılında kitap olarak yayımlanan Çavdar Tarlasında Çocuklar, ergen yaşları içinde debelenen Holden’ı ve onun ağzından içinde yaşamaya aday olduğu toplumu anlatıyor.

Roman, kendini ve başkalarını anlamak, tanımak, farklılıklarını gözlemlemek ve en önemlisi, yetişkin hayatına adım atarken onu berbat edecek yanlış bir karar vermemek için bir çeşit düşünce ve davranış tarzı edinmeye aç olan Holden’ın, toyluğuyla bütün bunların ağırlığı altında ezilerek, çevresinden ve hayattan başarısızca kaçma hazırlığı ile ilgilidir. 

Karşı cinsi tanımayı, aile içi ilişkilerin çetrefilliğini, okulunu, arkadaşlarını ve öğretmenlerinin ikiyüzlülüklerini değerlendireceği mihenk taşından yoksun genç, hayatı kitaplardan öğrenmeyi yeğleyecek ve abisini kendine örnek alacaktır; insan ilişkilerini kavramada sinema ve tiyatronun desteğine güvenecektir. Anne ve babasından uzaklaşarak, duygusal bağını yaşayan ve ölen kız kardeşleri ile sürdürmeye çalışacak; kız kardeşinin kendi üzerinde kurduğu hakimiyete, ona olan zaafı nedeniyle sessiz kalacaktır.

Çocukluk ve ergenlik döneminde tekrar tekrar cinsel tacize uğradığına inanan, öte yandan da türlü bahanelerle gerçeği kafasından uzaklaştırmaya çalışan Holden, ergenlik bunalımını gözlerden kaçıramayacak duruma gelince kendini bir psikiyatri kliniğinde bulur. Romanın klinikte başlaması ve bitmesi, Holden’ın şimdiden sağlığına yeterince kavuştuğunu ve onu daha dengeli günlerin beklediğini bize duyumsatır.

Eleştirmenlerce, 20. yüzyılın en iyi kitapları arasında sayılan roman, kendi duygusal tarihini sırtlamış bir gencin ergenlik bunalımını işlemede ve cinsel taciz dahil döneminin toplumsal sorunlarına parmak basmada yetkinse de, ergen kahramanının argo dili kitapta altı çizilecek cümleler ve edebîlik arayanlar için hayal kırıklığı yaratıyor. Bu da, romanın tek yıldızdan beş yıldıza yayılan okur yorumlarını yeterince açıklıyor, sanırım.

Salinger Yılım’ın da gösterdiği gibi, birçok okurun, içinde kendi ergenliklerinin izini bulduğu Çavdar Tarlasında Çocuklar popüler kültürün hazmetmekte güçlük çekmediği bir roman.

Nazmi Özüçelik