
TOP FESLEĞEN
Bez torbaya sarılı kutuyu da güzelce yerleştirdikten sonra fermuarı çekip okul çantasını kapının yanına bıraktı. Ardından pencere dibindeki karyolaya geçip bağdaş kurdu. Dışarıya baktı, gece yıldız topluyordu. Sehpadaki su bardağında tüten sütün kaymağını çay kaşığıyla alıp kenara ayırdı. O sırada odaya ninesi girdi. Yanında getirdiği şeffaf poşetin düğümünü çözüp içinden üç tane beyaz gofreti bardağın yanına koydu, sonra da eğilip elini yüzünde gezdirdi ve çenesinin ucundan yakalayıp “Top fesleğenim benim,” dedi. Poşeti tekrar düğümleyerek odadan çıktı. Kapı kapanınca saate baktı, on buçuğa geliyordu. Esnedi. Tekrardan pencereye iyice sokulup gökyüzüne baktı. Az sonra Manastır Tepeleri’nin arkasından küçük, parlak bir ışık doğdu. Hızla gökyüzünü ortadan ikiye böldü ve gözden kayboldu. Gülümsedi, bardağın içine gofreti bandırıp ısırdı.
YILDIRIM ELEKTRONİK
“Tacer Abi kolay gelsin.”
Tezgâhtaki arkası açık televizyonun ardından havaya doğru sigara dumanı yükseliyordu.
“İçerisi çok fena sigara kokmuş. Ve biraz da rakı.”
“Şikâyet edene kadar kapıyı az aralık bırak.”
Gümrah geri dönüp kapıyı hafif araladı. Tekrar tezgâha yönelirken etrafa şöyle bir baktı:
“Buraya ne zaman gelsem etraf televizyondan geçilmiyor. Bunların hepsi arızalı mı?”
“Yok, millet keyfinden getiriyor bunları buraya.”
“Sanki dünyadaki tüm arızalı televizyonlar senin dükkânda.”
Çantasını sırtından indirip içinden bez torbayı özenle çıkardı:
“Tacer Abi şuna bir bakabilir misin? Bu hafta deneme yayını yaptım ama seste sanki bir cızırtı var. Acaba bobini mi değiştirmem lazım, ne dersin?”
Tacer sigarasını söndürüp bardaktaki sek rakıdan bir yudum aldı ve gözlerini kısarak Gümrah’ın uzattığı baskı devreye baktı.
“Bu ne oğlum böyle! Üç tane transistör koymuşsun. Şuna bak… Ne kadar kondansatör, diyot varsa doldurmuşsun devreye.”
“Daha kaliteli bir ses elde etmekti amacım.”
“Amacına sokayım, manyak. Böyle devre mi olur. Yavuz Hoca’nın yerinde olsam vallahi sınıfta bırakırım seni. Şu baskı devreye bak.”
“Çok mu kötü?”
“Böyle bobin mi sarılır düdük. Hele şu lehimlere bak. Valla tam sopalıksın oğlum sen.”
Uzandı, raftan bir kutu aldı.
“Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bak, yapılmışı var.”
Gümrah kutu üzerindeki yazıyı okudu: “FM Verici Devre.” Kutuyu tekrar tezgâha bıraktı.
“İstemez. Sen kuruyemişçiye gittiğinde içi böyle hazır açılmış çiğdem alır mısın?”
“Ulan, duymuşsun bir laf, ha bire gelip bize satıyorsun. Git sınıftaki kızlara sat sen bu lafları.”
“Emek en yüce değerdir Tacer Abi. Sen daha beni tanımamışsın.”
“Gümrah, kafana şimdi kül tablasını çarparım bak. Başımıza kızıl kominist mi kesildin lan sen!”
“Haksız mıyım Tacer Abi. İnsan kendi alın teriyle, araştırarak yaptığında daha güzel ve de anlamlı olmaz mı?”
“İyi uğraş dur o zaman. Ben senin iyiliğin için diyorum, sapık herif.”
“Hafta sonu elimde radyo, tüm çevre köyleri bisikletle gezdim. Denedim, yaklaşık otuz kilometre karelik alanda yayın yapabiliyor vericim. Şimdilik küçük ama ilerisi için büyük bir adım.”
“Zerre akıl yok sende oğlum. Bunlarla uğraşana kadar git bir dedektör yap da evde ninenin sakladığı altınları bul.”
“Sen benim ninemi nereden biliyorsun ki?”
“Benim bilmediğim bir beş vakit namaz var yavrum, sen kiminle dans ediyorsun?”
“Tacer Abi, sana ne diyeceğim. Bu özel radyo işi nasıl yürüdü ama değil mi?”
“Deli para var da ondan.”
“Mesela şu an bak, bizim civarda sadece TRT FM yayını var. Yeni açılan radyoların vericileri pek kuvvetli olmasa gerek. Benim, bu iş bizim oralarda yaygınlaşmadan fark edilmem lazım Tacer Abi. 92.3 Yarın FM. Nitelikli müziğin adresi!”
“Başka isim bulamadın mı lan, kızılcık?”
“Yarın demek, umut demek Tacer Abi. Biz Türkiye’ye özgü bir sosyalizmi savunuyoruz. 1923 ruhundan hareket ederek yarın mutlaka ama mutlaka hedeflediğimiz o noktaya ülkemizi taşıyacağız.”
“Gümrah, daha şimdiden kafamı şişirdin yavrum. Git şuradan bana rakı koy da bir işe yara.”
“Bu akşam bir broşür tasarlayıp yarın da okuldaki teksir makinesinde çoğaltacağım. Hafta sonu da çevre köyleri dolaşıp kahve, bakkal ve cami odalarına dağıtmak amacındayım. Böylelikle telefonla istek almaya da başlayacağım ve dinlenebilirlik durumunu tespit edeceğim.”
“Manyak! Telefondan jandarma seni bulur ya. Sakın yapma öyle bir şey.”
“Demirden korksak trene binmeyiz Tacer Abi.”
“Şu bana ettiğin lafları keşke sınıftaki kızlara da edebilsen.”
“Tacer Abi, lütfen. Onlar benim yakın arkadaşım. Asla o gözle bakamam onlara.”
“Ulan manyak, kızdan arkadaş mı olur.”
“Tacer Abi biliyor musun, ben hiç âşık olmadım. Ve en büyük amacım ilk âşık olduğum kızla evlenmek. Senin ilk aşın kimdi abi?”
Tacer bir süre sessiz kaldı sonra da sigara paketine uzandı. Gümrah hınzırca güldü:
“Ben duydum, Feyza diye bir öğretmenmiş.”
Tacer elini şöyle bir salladı:
“Milattan önceki tarih.”
“Çok mu güzeldi?”
Tacer kan çanağı gözleriyle Gümraha baktı. Yüzü karanlıktı:
“Trenin altında kaldı.”
“Biliyorum. Bizim dil sınıfının adına onun ismini vermişler.”
O esnada içeri bir adam girdi. Elindeki sigarayı sanki el feneri taşır gibi önde tutuyordu:
“Akşama ayarla kendini, yahni var. Tenekeci İbrahim iki tane koca tavşan vurmuş.”
Tacer de bir sigara yaktı:
“İyi kendini vurmamış.”
“Bir de salata yaparız şöyle yanına. Ama gece kalmamız lazım orada. Jandarma falan çevirir de… Sonra ehliyeti kaptırmayalım. Soba var nasıl olsa.”
“Havaya baksana sen, kabayel.”
“Doğru. Tepti mi geberir gideriz valla.”
Tacer sigaradan derin bir fırt çekti, Gümrah’ın yüzüne üfledi:
“Gebersek gene iyi. Düşmanları sevindirmesi var.”
“İyi madem, ben elektrik sobası gibi bir şey ayarlarım. Şöyle altı gibi falan çıkarız. Sen de gecikme. Hadi eyvallah.”
Gümrah tekrar Tacer’e döndü:
“Devreyi ne yapalım abi?”
“Ben sana şu bobini bir daha sarayım. Bir de girişleri teybin kulaklık çıkışına bağla.”
“Ninemin ben daha doğmadan önce hacıdan getirdiği teyp o Tacer Abi, Sanyo marka. Kulaklık çıkışı ne arasın?”
“O zaman bak, şöyle yapalım.”
“Dur, bana da göster.”
İSTEKLERİNİZ İÇİN
Gümrah eve gelip yemeğini yedikten hemen sonra düzeneği hazır hale getirdi. Bir şarkı çalıp sesteki sorunun kaybolduğunu görünce sevinçten havalara uçacak gibi oldu. Sonra istek saatinin başladığını anons ederek beklemeye koyuldu ve az sonra telefon çaldı.
“İyi akşamlar. Cevizli Köyü’nden İdris Keser ben.”
“Buyrun?”
“Bademli Köyü’ndeki halaoğlu için Coşkun Sabah’tan Aşığım Sana istiyorum.”
“Maalesef o şarkı elimizde yok.”
“…”
“Bir de şey diyeceğim, bu istek halaoğlu için biraz garip durmuyor mu?”
“Nasıl yani?”
“Halaoğlu için, Aşığım Sana.”
“Sana ne lan! Hıyara bak… Keyfimin kahyası mısın!”
Telefon birden yüzüne kapanınca Gümrah ahizeye bakıp “İnsanlar barut gibi,” dedi. Tekrar istek için anons yaptı ve telefon numarasını paylaştı. Beş dakika sonra telefon çaldı. Heyecanla açtı.
“Merhaba. İstekte bulunacaktım.”
“Buyrun?”
“Milli Piyango biletine amorti çıkan arkadaşım Galip Tınay için, Tayfun’dan Hadi Yine İyisin.”
“Üzgünüm. Maalesef o parça yok. İsterseniz The Doors’dan bir şarkı çalabilirim arkadaşınız için.”
“Türkçe mi?”
“Hayır, İngilizce. Rock müzik.”
“Yok… Olmaz. Adamlar anamıza mı sövüyor belli değil. Beni arkadaşımla papaz edeceksin.”
“Yok efendim. Olur mu öyle şey.”
“İstemem. Hayırlı akşamlar.”
Gümrah gidişat karşısında iyice umutsuzluğa düşmüştü. Telefonun başında tekrar beklemeye koyuldu. Ninesi sessizce gelip yanına bir kâse leblebi şekeri bıraktı. Telefon çaldı:
“Selamün aleyküm.”
“Buyrun.”
“S. Ülkü Ocağı’ndaki yiğitler için, Çırpınırdı Karadeniz’i çal bana.”
“Alo, sizi tam olarak duyamıyorum. Tekrar eder misiniz lütfen? Alo… Alo…”
“Diyorum ki…”
“Üzgünüm sonra tekrar deneyin lütfen, şu an hatlarda bir problem var galiba. Sesiniz gelmiyor.”
Gümrah hemen telefonun fişini çekti, “Biraz ara versem iyi olacak,” diye düşündü. Canı iyice sıkılmıştı. Kasetleri gözden geçirip biraz oyalandıktan sonra telefonun fişini tekrar taktı. İstek için anonsu tekrarladı. On dakika sonra telefon çaldı:
“İyi geceler.”
“Buyrun hanımefendi, isteğinizi alalım.”
“Ben Yağcılar Köyü’nden arıyorum. Cevizli Köyü’nden ismini anmak istemediğim bir vatandaş var, o kendini biliyor. Tarkan’dan Çok Ararsın Beni çalmanızı istiyorum kendileri için.”
“İsminiz?”
“İsmimi vermek istemiyorum.”
“Hanımefendi bu nasıl istek? Ne isteyen belli ne de istekte bulunduğunuz kişi.”
“Beğenemedin mi yavrum?”
“Estağfurullah.”
“Çalacaksan çal, çalmayacaksan hadi sana da eyvallah!”
Ahizeyi kapatıp “İnsanlar ne kadar da sabırsız,” diye kendi kendine söylendi. Beş dakika sonra telefon çaldı:
“Merhaba sağdıcım!”
“Yarın FM istek hattına hoş geldiniz.”
“Ben bugüne kadar hayatta hiçbir kimseden fayda görmedim.”
Karşıdaki sesin alkollü olduğunu anladı Gümrah:
“İsteğiniz nedir?”
“Dediğim gibi, hayatta bugüne kadar kimse benim için bir şey yapmadı, sadece ben insanlar için didindim durdum.”
“Anlıyorum.”
“O yüzden kendim için şarkı istiyorum. Mustafa Hamarat ben, Cevizli’den.”
“İlkelerimiz gereği sadece karşı taraf için şarkı isteyebiliyoruz.”
“Ne yapalım yani, farz et ki elimde ayna var. Aynada da güzel bir insan görüyorum ben, yani kendimi, Mustafa Hamarat adında bir kişiyi. Hep birilerine koşmuş ama karşı taraftan zerre fayda görmemiş bir insan evladı.”
Gümrah işin uzayacağını anladı:
“Peki, Mustafa Bey. Kendiniz için hangi şarkıyı istiyorsunuz?”
“Sana bıraktım sağdıcım, şöyle yanık bir türkü olsun.”
“Anlaşıldı efendim, iyi akşamlar.”
Gümrah telefonu kapatıp bir kaset seçti ve teybe taktı. Şarkının olduğu bölüme doğru ileri sardı, artık her şey hazırdı. Mikrofona parmak ucuyla bir iki defa vurdu:
“Sevgili dinleyenler, Cevzili Köyü’nden Mustafa Hamarat, aynı köyden sağdıcı Mustafa Hamarat için istekte bulunuyor. Led Zeppelin’den dinliyoruz, Babe I’m Gonna Leave You. İstekleriniz için…”
Gümrah play tuşuna basınca sanki şarkıyı ilk kez duyuyormuş gibi heyecanla dinledi. Saatlerce süren mücadelenin sonunda emeline kavuşmuştu. Bu Yarın FM’in çaldığı ilk istek parçaydı.
On dakika sonra telefon çaldı:
“İstek hattına hoş geldiniz.”
“Gümrah?”
“Buyrun efendim.”
“Benim Saadet Teyzen.”
“A, merhaba Saadet Teyze.”
“Ben de diyorum, bu numara yabancı gelmiyor.”
“Evet, şimdilik bizim köyde pek duyurmadım bu işi.”
“İyi bakalım, hadi ben de bir istekte bulunayım madem.”
“Buyur teyzeciğim.”
“Bademli Köyü’ndeki ahiretliğim Hayriye için istiyorum Hakkı Bulut’tan Ben Tövbemi Geri Aldım.”
“Üzgünüm Saadet teyze, o şarkı elimizde yok.”
“O zaman Nuri Sesigüzel’den Kara Kaş Gözlerin Elmas.”
“Maalesef, o da yok.”
“Sende de o yok, bu yok. Şeyi çal madem, Arif Susam’dan Ölümsüz Sevdim.”
“Saadet Teyze istersen ben sana sıradaki şarkıyı çalayım.”
“Valla, sen de bizim Turgut Emmi gibisin, bakkalda ne tuz var ne şeker.”
“Elektrikli süpürge filtresi bile var teyzeciğim, Turgut Emmi’nin hakkını yeme şimdi.”
“İyi de köyde hiç kimsede elektrikli süpürge yok ki, ah oğlum?”
“Yok mu?”
“Yok ya. Neyse, Sezen Aksu’dan bari çal artık.”
“Piyasa müziğine karşıyız Saadet Teyze. Yarın FM’in amacı sizleri sadece nitelikli müzikle buluşturmak.”
“Amacına okurum. Senin bu işi yapmaya gönlün yok, hadi sen sağ ben selamet.”
Suratını kapanan telefona bakıp “Bir dövmediği kaldı bunun da,” dedi ve ahizeyi kapadı. Saate baktı, on buçuğa geliyordu. Kapanış anonsu yapmadan FM vericiyi kapattı. Yatağa girdi. Ninesi çoktan uyumuştu. Kanalının fark ediliyor olması hoşuna gitse de istekler konusunda dinleyicileri tatmin edememesi onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Hemen uykuya daldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde telefon çaldı. Hemen kalktı, kolundaki siyah dijital plastik saatin ışığını yaktı, saat üçtü. “Bu da kim bu saatte,” diye düşündü. Kulakları zaten ağır işiten ninesi uykuya devam ediyordu. Ahizeyi kaldırdı:
“Alo?”
“Kardeşim kusura bakma, seni de rahatsız ettim.”
“Kimsiniz?”
“Ben Cevizli Köyü’nden Güngör.”
“Buyrun?”
“Biliyorum bu saat uygun değil ama senden bir isteğim var?”
“İstek mi?”
“Sevdiğim bir kız var, Bademli Köyü’nde kendisi, adı Emine. Şu an senin kanalını açmış bekliyor.”
“Benim kanalı mı bekliyor?”
“Evet, ona sürpriz yapmak istedim. Saat tam üçte, 92.3’ü aç dedim. Lütfen onun için slow bir şarkı çalar mısın, benden ona hediye gitsin.”
“İstek saati sona erdi Güngör Bey. Lütfen anlayış gösterin.”
“Hadsizliğim için özür dilerim. Onu nasıl sevdiğimi bilemezsiniz, duygularımı ona ifade etmek için her yolu zorluyorum. Onun için bir şeyler yaptığımda, onun yüzü güldüğünde o kadar mutlu oluyorum ki. Lütfen bunu benim için yapın.”
Gümrah bir süre sessiz bekledi:
“Peki, bunu sizin için yapacağım.”
“Çok teşekkür ederim kardeşim, nasıl sevaba girdin bilemezsin.”
Gümrah kasedi takıp, en sona sardı. Uygun yere gelince stop düğmesine bastı. Mikrofonu açtı:
“Saygıdeğer dinleyiciler, sıradaki istek parçayı Cevizli’den Güngör Bey, Bademli Köyü’ndeki biricik sevdiği Emine’ye armağan ediyor. Deep Purple’dan dinliyoruz Soldier of Fortune.”
Garip bir duygu içerisindeydi Gümrah. Bu saatte rahatsız edilmek keyfini kaçırsa da radyosunun işlevselliği mutluluk vericiydi. Yatağının içine büzüldü, ninni gibi gelen şarkı eşliğinde uyudu kaldı.
DÜKKANDA
“Tacer Abi merhaba.”
Tacer, Gümrah’ı görünce afalladı:
“Oğlum, bu ne hal len? Kunta Kinte gibi olmuşsun.”
“Sorma abi ya, ninem rüyasında kafamda bit görmüş, tutturdu illa kafanı sıfıra vur diye. Ben de yeni bir teyp alırsan kestiririm dedim, anlaştık. (Elini kafasında gezdirdi.) Çok mu kötü olmuş?”
Tacer güldü:
“Yok oğlum, şaşırdım sadece. Sen zaten yakışıklı adamsın. Ben kız olacağım var ya, ah ah…”
“Ya, ne olacaktı sanki?”
“Ağaçlık bir yere götür beni Gümrah’ım derdim sana, öpe öpe yer bitirirdim seni. Hep bacaklarımı elletirdim.”
“Amma terbiyesizsin ha.”
“Yalnız şu gömleğini hiç beğenmedim.”
“Nesi var?”
“Bu ne oğlum böyle, sofra örtüsü gibi. Tek renk alsana sen şu gömleklerini.”
“Aman, sen de.”
“Geç, dolaptan kola koy kendine. Hayırdır? Dükkâna uğramaz oldun bir haftadır. Unuttun Tacer Abi’ni.”
“Radyo istasyonuyla uğraşıyorum.”
“Vaziyet?”
“Dinleyen var ama yokluktan tabii. En azından istek olayı sayesinde insanların benim kanaldan haberdar olduklarını öğrenmiş oldum. Ama istek almaya başlayınca bu sefer de kanalımın insanlardan oldukça ayrıştığını gördüm. Açıkçası her iki taraf da ayrı telden çalıyor.”
“Sen Tacer Abi’ni dinlemiyorsun ki. Senin iş, çölde marul ekmeye benziyor.”
“Zaman içinde insanların dinleme alışkanlıklarında bir nebze de olsa etkim olur diye düşündüm ama olmayacak galiba. Dün mesela hiç yayın yapmadım, canım hiç istemedi. Tam bir hayal kırıklığı. Hâlbuki ne umutlarla bu yola çıkmıştım. Bir yayın yapıp tercih ettiğim müziklerin dinleniyor olması kadar beni bu hayatta mutlu eden bir şey yok Tacer Abi. Hele olur da isteklere göre şarkı çalarsam kendimi nasıl iyi hissediyorum, bilemezsin.”
“İşte, sizin o Karatepe’ye şimdi büyük bir istasyon da kuruluyor. Köylü şimdi bütün FM radyoları dinleyip, Star 1’i falan izleyebilecek.”
“O iş beni bitirir zaten. 92.3 de dolu, Sevda FM orada.”
Tacer gülümsedi:
“Yandın oğlum Gümrah, gitti senin kızılcık radyo.”
“Ben her şeyi düşündüm, merak etme sen. 91.7 boş, oradan yayına devam edeceğim.”
“O frekans niye?”
Tacer gülümsedi:
“Ekim devrimi Tacer Abi, senin de hiçbir şeyden haberin yok.”
“Allah’ın kızılcığı!”
“Ben kaçtım, görüşürüz.”
“Bana bak, biz senin köye yakın o Tenekeci İbrahim’in tarladaki evine geliyoruz arada. Sana her an sürpriz yapabilirim.”
“Ne gibi?”
“Bilemem artık.”
BİR GARİP TELEFON
“Yarın FM, buyrun.”
“Selam.”
Gümrah birden, gevşek gevşek oturduğu sandalyede toparlandı:
“Merhaba hanımefendi?”
“Adım Sevda. İstek için aramıştım.”
Karşıdaki ses tonu ve konuşma üslubu farklıydı. Gümrah bildiği kelimeleri sanki farklı bir dilden dinliyor gibiydi.
“Buyrun.”
“Göttingen’deki sınıf arkadaşlarım için Supertramp’tan A Soapbox Opera’yı istiyorum.”
“Ne! Neredeki?”
“Göttingen.”
“Hanımefendi siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?”
“Niye? Sakın Türkiye’de hâlâ bunun espri malzemesi olarak kullanıldığını söylemeyin bana.”
“Valla böyle bir yer var mı yok mu bilmiyorum ama olsa bile ben bunu anons edemem. Millet zaten gıcık oluyor yayınlarıma, köylü beni taşa tutar sonra.”
“Öyle mi? Ben hâlbuki gayet beğenerek dinliyorum.”
Gümrah çok şaşırmıştı, ne diyeceğini bilemedi:
“Peki, başka bir yerdeki yakınlarınız için isteyin lütfen.”
“O zaman Gelsenkirchen’deki kuzenlerim için istiyorum.”
“Neresi?”
“Aman tanrım, inanamıyorum.”
“Tekrar edin lütfen.”
“Kodlamamı ister misin?”
“Hanımefendi buralardan biri için isteseniz. Hem dediğiniz yerde bizim kanal çekmiyor.”
“Bu ne saçma bir düşünce böyle. İnanılır gibi değil.”
“Sadece otuz kilo metre karelik bir alanda yayın yapıyoruz. İki üç köy, o kadar.”
“Bir şey soracağım. Ben mesela birinin iyiliğini dileyecek olsam illa bunu ona duyurmam mı lazım?”
“O zaman isteğinizi daha anlaşılır bir yerdeki yakınlarınız için belirtin lütfen.”
“Gerçekten inanamıyorum. Öyleyse Münih olur mu?”
“Olur. Futbol takımından biliyorum, Bayern Münih.”
“Başka türlü olsa bilmeyeceksin yani.”
“Kim içindi istek?”
“Eski okulumdaki arkadaşlarım için.”
“Peki, az sonra anons gireceğim. İyi günler.”
“Gerçekten inanamıyorum. Pufff… Size de iyi günler.”
Gümrah şaşkındı ya, bu şaşkınlığı karşıdaki sesten dolayı mı yoksa ilk defa onun beklediği türden bir isteğin gelmesinden dolayı mı olduğunu bilemedi. Bildiği bir şey vardı, bu gece hemen uyuyamayacak, duyduğu o güzel sesin sahibini düşünecekti.
YOKSA?
Gümrah ertesi gün okuldan gelip düzeneği hazır hale getirdi ve istek anonsunu yaptı. Gerçekten anlam veremiyordu… Daha ilk seferde bir şarkının dinleyeni çarpması gibi onun da dün duyduğu sesten bu kadar etkilenmesine anlam veremiyordu. Sevdiği bir şarkıyı dinlerken zihninde canlanan hayaller gibi tüm gün boyunca dünkü istek yapan kişinin hayalini kurdu. Kafasının içinde sanki bir makine çalışıyor ve dün geceden beri bir insan yaratmaya çabalıyordu. Kendi yaşlarında, güzel bir kızı…
İki saat kadar sonra telefon çaldı.
“Yarın FM istek hattı buyrun?”
“Selam.”
Gümrah’ın kalbi ağzından çıkacak gibi oldu:
“Merhaba?”
“Bir şey soracağım. Yaklaşık bir haftadır Türkiye’deyim ve radyonuzu dinliyorum. Saat beşte başlıyor yayınınız ve eğer istekleri bir kenara koyarsak altı saat içinde sadece altı albüm sırası değişmeden dönüp duruyor.”
Gümrah dik durmaya kararlıydı:
“Kiminle görüşüyorum?”
“Peh… Çok numaracısın ama öyle olsun. Sevda ben.”
“Sevda? Evet, hatırladım dün sizden bir istek almıştık.”
“Teveccüh gösterdiniz.”
“Soruyu tekrar alabilir miyim?”
“Niye aynı albümler dönüp duruyor, onu merak etmiştim. Elinizde sadece bu kadar mı kaset var?”
“Kanal olarak nitelikli yayın politikamızdan taviz vermiyoruz.”
“Sorumun cevabı bu değil.”
“Yeni bir kanalız. Kendimizi geliştirme çabasındayız.”
“Çok fenasın, senden korkulur.”
“İsteğinizi alalım.”
“Beni iyi dinle bay radyocu! Kanalın çok iyi, bu topraklara göre de oldukça iddialı. Beş gün sonra Almanya’ya geri dönüyorum ve yanımda yirmiye yakın kaset var. Valizim şimdiden anneannemin koyduklarıyla doldu taştı ve onları tekrar geri götürmem imkânsız. Eğer fırsatınız varsa onları size bırakmak isterim. Kanalınıza destek olmak bakımından yani. İyilik vb. şeyler… Bilmem anlatabildim mi?”
Gümrah’ın başı dönmeye başlamıştı:
“Kasetleri görmem lazım, bütçe konusunda da limitlerimiz belli.”
“Lafı dolandır bakalım, bay çokbilmiş radyocu. Senden para isteyen yok tamam mı. Ödünç diye bir kavram var. Yazın arabayla geldiğimizde dönerken geri alacağım.”
“O zaman olabilir.”
“Peh… Olur değil yani, olabilir. Neyse… Cumartesi bizim köye gelebilir misin? Bademli’ye yani.”
“Olmaz. Sizin köyün oğlanları çok edepsiz. Senin yanında beni görürlerse kavga çıkabilir.”
“Çekinmene gerek yok, benim yanımda kimse sana dokunamaz.”
“Çekinmek değil, tatsızlık istemiyorum.”
Gümrah içinden, “İyi kıvırdım,” diye geçirdi.
“Tamam bay çokbilmiş radyocu, senin dediğin gibi olsun. Nerede ve saat kaçta buluşalım?”
“Sizin köy çatısında, saat birde?”
“Çatı mı?”
“Yani, sizin köyden ana yola çıkılan yer.”
“Peki, peki… Çatıymış.”
“Adım Gümrah bu arada.”
“Cumartesi saat birde çatıda, (Sevda şöyle bir kıkırdadı) hoşça kal Gümrah.”
“İstekte bulunmadınız.”
“Emmmm… Peki, anneannemin bahçedeki köpeği Tarçın için istiyorum. Pink Floyd’dan Seamus.”
“…”
“Sen şimdi kesin köpeğin radyo dinlediği nerede görülmüş diyeceksin. Peki, madem anneannem Hatice için sıradaki şarkıyı çal bari. Görüşmek üzere.”
Gümrah heyecanla kaseti bulup hazır hale getirdi. Mikrofona eğildi:
“Sevgili dinleyenler sıradaki parçayı Bademli Köyü’nden Sevda anneannesi Hatice için istiyor. Rolling Stones’dan dinliyorsunuz, Angie. İstekleriniz için…”
Şaşkınlık içindeydi Gümrah. Şarkı bitince telefonun fişini çekti, FM vericiyi kapatıp cam kenarına oturdu. Bademli tarafına baktı, köyün ışıklarını görebiliyordu. “Acaba Sevda hangisi,” diye düşündü. Ve en küçük ama en parlak ışığı seçti. “Odur,” dedi içinden, “Sevda o ışığın altındaki evde oturuyordur.” Ninesinin yanına bıraktığı adaçayını bitirene kadar o ışıktan gözünü alamadı. O sırada Manastır Tepeleri’nin arkasından aynı küçük, parlak ışık bir kez daha doğdu, hızla gökyüzünü ortadan ikiye böldü, gözden kayboldu. Gümrah, gözden yitene kadar o ışığı takip etti, gülümsedi. Saate baktı, on buçuktu. Sonra birden, kızın tekrar istek için arayabileceği aklına geldi ve hemen telefonu fişe taktı. Birkaç başarısız istek girişimi oldu. Dinleyenler artık Yarın FM’i tanımış, kendilerine hitap etmediği için de aramaz olmuşlardı. İstek sayısı günden güne azalıyordu. Yatmaya yakın tekrar telefon çaldı:
“Yarın FM istek hattı buyrun.”
“İyi akşamlar, ben Jandarma Başçavuş Özkan Çamdere.”
Gümrah sanki tüm vücuduna iğne batırılmış gibi irkildi:
“Buyrun efendim. Eeee… Hangi şarkıyı çalmamızı istersiniz?”
“Ne şarkısı kardeşim. Hakkınızda şikâyet var. Yarın ilçe jandarma komutanlığına gelip ifade vereceksiniz, aksi halde hakkınızda yakalama kararı çıkarılıp evde arama yapılacak.”
“Tabii efendim. Yarın okul çıkışı hemen gelip ifade vereceğim. Hiç şüpheniz olmasın.”
“Tamam, yalnız çıkışta Yıldırım Elektronik’e uğra. Benim orada bir oto teyp var, onu da kap gel.”
“…”
Karşıdan, ahizenin hoparlörünü patlatacak düzeyde bir kahkaha sesi geldi.
“Ulan Tacer Abi.”
“Nasıl yedin ama!”
Gümrah’ın yüzü kıpkırmızı, karşıdaki kahkahaysa kulakları sağır edecek türdendi.
“Alacağın olsun valla.”
“Yok efendim demirden korksak trene binmeyiz, yok biz bu yola baş koyduk, cart curt…”
“Hâlâ yüreğim ağzımda.”
“Yaaa… Adamın aklını böyle alırlar işte.”
“Ne yapıyorsun, neredesin?”
“Tenekeci İbrahim Abi’nin tarladaki evdeyiz. Radyoyu açtık senin kanalı dinliyoruz. Tabii beş dakikadan fazla dinleyemedik, yalan yok. Sonra ben buraya yakın yerde bir bakkal var oraya geldim, telefonu görünce dur dedim şunu bir işleteyim. İyisin değil mi?”
“Sana anlatacaklarım var.”
“Şimdi anlat.”
“Uzun hikâye, pazartesi okul çıkışı yanındayım.”
“Tamam, bekliyorum o zaman.”
“Çalayım mı sana bir parça? İsimlerinizi anons ederim hem.”
“Dur ben mekâna gideyim, on beş yirmi dakika kadar sonra çalarsın.”
“Tamamdır, görüşürüz.”
“Kendine iyi bak, hoşça kal.”
Gümrah iyice yorgun hissediyordu kendisini. Tacer Abi’si için şarkı çaldıktan sonra düzeneği toparlayıp yatağa girdi. Yaptığı bu işin bir gün sonlanabilecek olma ihtimalini ilk kez bu şakayla duyumsamış oldu. Ne yapardı o zaman? Korkusunu kafasında dağıtıp Sevda’yı düşünürken uyuyup kaldı. İlerleyen saatlerde birden telefon çaldı. Gözünü açtığında sobanın içindeki kızıllığın tavanın küçük bir bölümünü aydınlattığını fark etti. Ninesi öte yana döndü. Saate baktı Gümrah, gene üçtü:
“Alo?”
“Kardeşim kusura bakma gene rahatsız ettim seni.”
“Güngör müydü?”
“Nereden bildin?”
“Bu saatte bir tek sen arıyorsun.”
“Biliyorum seni bu saatte aramam hiç doğru değil ama içim rahat etmeyecekti.”
“Konu nedir?”
“Emine benimle gelmeye ikna oldu. Yarım saat sonra kaçırıyorum onu.”
“Ne yapayım, yardıma mı geleyim?”
“Yok, sadece teşekkür etmek için aradım. Çünkü Emine o gece yaptığım istekten sonra ikna olduğunu söyledi. Kendi adını radyoda duymak onu çok etkilemiş. Sen o saatte bana o jesti yapmasaydın belki de bizim iş hâlâ sallantıdaydı.”
“Valla ne diyebilirim. Gerçekten ben de çok sevindim. Bu işe katkım olduysa ne mutlu bana.”
“Hakkını helal et kardeşim.”
Gümrah telefonu kapattı. Pencerenin önünde durup Bademli’ye doğru baktı. Köyde sadece küçük, parlak bir ışık yanıyordu.
DÜKKANDA
“Demek öyle Gümrah.”
“Ama evden Bademli çatısına gidene kadar ne heyecan yaptım bir bilsen. İki defa geri döndüm hatta.”
“Manyak mısın oğlum sen.”
“Telefondaki sesi çok etkiledi galiba beni. O kadar hoşuma gitti ki, o sesin sahibini hayatımın aşkı olabileceğini düşündüm hep. Buluşana kadar gece gündüz onun yüzünü hayal ettim. Düşlediğim gibi çıkmadı tabii ama gene de çok hoş bir kız.”
“Öpseydin bari.”
“Çok terbiyesizsin ya Tacer Abi. Böyle görsen lacivert gözleri var, kıvır kıvır kirpikleri…”
“Sen abayı yakmışsın yavrum. Boyu posu nasıl?”
“Benim boyda, görsen topaç gibi.”
“Yapma ya.”
“Sahi bizim köyde kızlar niye kuru kuru Tacer Abi?”
“Manyak, senin bir yılda anca yediğin eti, herif kahvaltıda ekmeğin arasına koyup yiyor. Yaşlarınız aynı mı?”
“O da aynı benim gibi lise bire karşılık gelen okulda okuyor ama ben hazırlık okuduğum için ondan bir yaş büyüğüm. Babası madende şöförmüş, annesi de terzide çalışıyor.”
“Tek mi gelmiş?”
“Evet. Onların tatilleri varmış şimdi, o da anneannesini çok özlediği için uçağa atlayıp gelmiş.”
“Vay be.”
“Yalnız, gene şu çenemin kurbanı oluyordum az kalsın.”
“Niye ki?”
“Kız bana kaset ödünç bırakacak ya, hadi dedim elim boş gitmeyeyim, ninemin yaptığı pestillerden götürdüm yanımda. Bunları da anneannenle yersiniz dedim. Kız, bunu Almanya’ya götürüp arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum, onlara çok ilginç gelecektir dedi. Ben de, istersen turşusunu kur dedim.”
“Harbi, süper manyak bir adamsın sen Gümrah.”
“Kız biraz tuhaf baktı ama ben de, yani dilediğin gibi tüketebilirsin falan diye sıvadım artık.”
“Peki, bir daha ne zaman görüşeceksiniz?”
“Bana adresini verdi, ilk sen bana yaz dedi. Mektup arkadaşlığı yapacağız. Bana diyor, sakın radyo kanalından vazgeçme, bir kişi bile dinliyor olsa yeter. Bu işi seviyorsan, kendini mutlu hissetmeni sağlıyorsa kimse dinlemese de olur. O da şiire meraklıymış Tacer Abi. Belki çok güzel yazamıyorum şimdilik ama yazarken, kelimeleri kafamda tasarlarken, yeni fikirler üretirken mutlu oluyorum, bu da bana yetiyor diyor.”
“Buluşmanızda bir o konuştu galiba.”
“Biz ot geldik saman gidiyoruz Tacer abi. Kız kendini nasıl yetiştirmiş. Hayata dair hep belli fikirleri var. Biz habire savruluyoruz. Bana diyor, sadece müzik yayını yapmak zorunda değilsin, belli saatlerde mesela hikâyeler okuyabilirsin. Çocuklar için akşam sekizde masal saati yapabilirsin.”
“Vay Gümrah vay. Çarpmış bu Sevda seni.”
“Çok çabuk oldu, niye bilmiyorum ve bu hiç akla yatkın gelmiyor bana.”
“Her şeyde mantık arama yavrum, takıl işte. Ne zaman kalkıyor uçağı?”
KÜÇÜK BİR VEDA
Gümrah saat tam onda paltosunu giyip dama çıktı. Bir minder atıp uzandı, yıldızları seyre daldı. Yaklaşık yarım saat sonra Manastır Tepeleri’nin ardından küçük, parlak bir ışık doğdu. Gümrah hemen ayağa kalkıp heyecan içinde el sallamaya başladı. Ve işte o ışık hızla gökyüzünü ortadan ikiye böldü sonra da gözden kayboldu.
Çağdaş Küçük
Öykünüz beni çocukluğuma götürdü. Yaşadığımız ilçede ilk özel radyo yayina başladığında istek yapıp radyoda adımızı duymak için sabırsızlıkla beklerdik.
Emeğinize sağlık.
Bir çırpıda okudum..bitsin istemedim..eline yüreğine sağlık..
zeck tramisu
Kuşakdaşım, kendimi dış dünyada dün olduğu gibi bugün de hala nasıl duyumsuyorsam aynı duygu durumunu, tadı bu hikayeden gülümseyerek aldım. Bayıldım; ben de geçmişin bir Gümrahı bugünün bir Sevdasıyım dedim. Kendimi bugün için tanımamda, başkaları da aynı duyguları yaşıyor yalnız değilim dememde bir dönüm noktası olan ve hiç unutamayacağım bu öykü için binlerce teşekkür ederim 🙏
Elinize sağlık. Malzeme çok güzel ama biraz forma sokmak lazım diye düşündüm.