Okuyucularımız artık bu işten sıkılmış olabilirler, “Ne bu yahu? Tefrikaya döndü artık!” diye söylenebilirler de. Ama inanın kabahat bende değil. Edebiyat ortamımızda o kadar ilginç şeyler oluyor ki, aklınız durur. Bu yazımı okuyunca da büyük ihtimalle bana hak verecek ve vaktinizi boşuna heba etmediğimi göreceksiniz.

Bundan önceki yazımda Rus Sanatında Karanlık-Aydınlık temasını ele alarak Dostoyevski’nin “Ezilenler” isimli eserinden örnekler vermiştim. Kaynak olarak da Türkiye İş Bankası Yayınları’nda çıkan Nihal Yalaza Taluy çevirisini göstermiştim. Ancak sonradan aklıma geldi. Malûm, daha önce yine Parşömen’de yayınlanan Nihal Yalaza Taluy’un Başına Gelenler başlıklı yazımda detaylarıyla anlattığım üzere Karamazov Kardeşler baskısında N. Y. Taluy’un çevirisini allak bullak eden, güya “sadeleştirme” kılıklı müdahale ve çarpıtmalar nedeniyle Türkiye İş Bankası yayınları epeyce sabıkalı durumdaydı. Bu son yazımda kaynak olarak yararlandığım “Ezilenler” çevirisinde de aynı şeylerin olabileceğini düşünerek, kıyaslama yapmak niyetiyle N. Y. Taluy’un sağlığında yayınlanan bir “Ezilenler” baskısı aradım. Buldum da: 1966 yılı tarihli Varlık Yayınları baskısı.

Merak ve heyecanla kitapları açıp karşılaştırmaya başladım. Bir de ne göreyim: “Karamazov Kardeşler”den de beter bir durumla karşı karşıyaydım. Üstelik bunu tespit etmek de pek zor olmadı, çünkü daha “Bismillâh!” demeden kitabın en başındaki ilk paragrafta okuduklarım olayı bariz bir şekilde gösteriyordu.

Önce N. Y. Taluy’un sağlığında yayınlanan Varlık 1966 baskısını okuyalım:

“Geçen yıl yirmi iki Mart akşamı başıma çok garip bir şey geldi. O gün akşama kadar dolaşarak ev aradım. Oturduğum yer pek rutubetli olduğu için kötü kötü öksürmeğe başlamıştım. Daha sonbaharda çıkacaktım oradan ama ha bugün ha yarın derken baharı ettim. Bütün bir gün dolaştığım halde işe yarar bir tek yer bulamadım. İlkin; ayrı, başka kiracılarla birarada olmıyan bir daire istiyordum. Daha sonra; bir odanın da yetişeceğini düşündüm ama yüzde yüz büyük ve tabiî mümkün olduğu kadar ucuz olmalıydı. Dikkat ettim: insan dar bir evde serbest düşünemiyor bile. Oysaki ben öteden beri yazacağım hikâyeleri tasarlarken odamda dolaşmayı severdim. Aklıma gelmişken söyliyeyim: eserlerimi tasarlayıp, bunları nasıl kaleme alacağıma dair hayaller kurmaktan daha çok hoşlanıyordum; ama tembellikten değildi bu. Nedendi acaba?”[1]

Şimdi de aynı paragrafın Türkiye İş Bankası yayınları baskısında ne hale geldiğini görelim:

“Geçen yıl yirmi iki mart akşamı başıma çok garip bir olay geldi. Bütün gün kentte dolaşıp kendime bir daire aradım. Eski dairem pek rutubetli olduğu için, kötü kötü öksürmeye başlamıştım. Daha sonbaharda çıkacaktım oradan, ama ha bugün ha yarın derken, baharı ettim. Bütün bir gün dolaştığım halde işe yarar bir tek yer bulamadım. Önce diğer kiracılarla paylaşmayacağım, ayrı bir daire isterken, sonradan bir odanın dahi yetişeceğini düşündüm ama, mutlaka büyük ve tabii mümkün olduğu kadar ucuz olmalıydı. Dar bir evde düşüncelerin de daraldığını fark etmiştim. Oysa ben öteden beri yazacağım hikâyeleri tasarlarken odamda dolaşmayı severdim. Aklıma gelmişken söyleyeyim: Eserlerimi tasarlayıp, nasıl kaleme alacağım konusunda hayaller kurmak, oturup onları yazmaya başlamaktan daha çok hoşuma gidiyordu, ama tembellikten değildi bu doğrusu. Nedendi acaba?”[2]

Varlık Yayınları baskısında “Çeviren: Nihal Yalaza Taluy” yazıyor. O kadar. Oysa Türkiye İş Bankası yayınları baskısında, daha tumturaklı bir şekilde “Rusça Aslından Çeviren: Nihal Yalaza Taluy” yazıyor. Şimdi: Bu iki baskı arasında uzaktan yakından bir alâka olmadığına ve Türkiye İş Bankası yayınları baskısında değişiklik yapıldığına dair herhangi bir ibare bulunmadığına göre, acaba Nihal Yalaza Hanım Varlık Baskısını Tanganikaca’dan çevirmiş olabilir mi? Veya ölümünden sonra bu ilk baskıyı beğenmeyip, gaipten müdahale ederek Türkiye İş Bankası yayınları baskısında gerekli “düzeltmeleri” yapmış olabilir mi acaba?

Kararı size bırakıyorum…

Ama daha bitmedi! Daha neler var neler! Ne maydanozlu pideler!

Dikkat ettiyseniz benim eleştiri hedefine oturttuğum yayınevleri hep belirli bir kalitenin üstünde olduklarını iddia eden pek anlı şanlı yayınevleridir. Gerek baskı kalitesi, gerekse yazar ve çevirmen seçimi açısından daha titiz davrandıkları için bu yayınevlerinde kitap fiyatları da ona göredir.

“Merdivenaltı” diye tabir edilen yayınevlerini eleştirip de ne yapacaksınız? Zaten onların herhangi bir iddiaları bile yoktur ki kalite sorunu olsun diye düşünürken birden bu fikrimi tereddüde sevk eden bir olay meydana geldi.

Geçenlerde tesadüfen öyle bir yayınevi buldum ki, adamlar Karamazov Kardeşler’i yayınlamışlar ve çevirmeni de pek adı sanı bilinen biri değil: Nilüfer Coşar. Kitabı İngilizce’den çevirmiş. Hatta çevirileri hakkında Yüksek Lisans Tezi bile hazırlanmış, fakat bu Tez’de “Çevirdiği eserler dışında kendisine ait hiçbir bilgiye ulaşılamamaktadır.” deniliyor.

Ama çeviri kalitesine gelince bence muhteşem! Şimdi artık iyice unutulmaya başlanan, hani şu Nihal Yalaza Taluy’un sağlığında Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasında çıkan çeviriye o kadar çok benziyor ki, noktasına virgülüne kadar aynı dense yeridir. Fiyatı da çok makul. Tek ciltte 832 sayfalık kitap internette 15 TL civarında satılıyor[3].

Şimdi bu durumda, hangisi daha makbuldür dersiniz:

Birisi, kapağında Nihal Yalaza Taluy yazılı bir çeviri yayınlıyor ama içindeki metnin Nihal Yalaza Taluy ile uzaktan yakından alâkası yok.

Diğeri ise adı sanı bilinmeyen bir çevirmenin imzası ile yayınlıyor, ama kitap Nihal Yalaza Taluy çevirisi hakiki Karamazov Kardeşler’in tıpkısının aynısı.

Siz olsanız hangisini tercih edersiniz? Hangisi daha kaliteli? Hangisi Türk kültürüne daha fazla hizmet ediyor?

Benim kafam karıştı, karar veremiyorum.

Mehmet Aslan


[1] Dostoyevski, Ezilenler, Varlık Yayınları, Şubat 1966, s. 5.

[2] Dostoyevski, Ezilenler, Türkiye İş Bankası yayınları, Haziran 2017, s. 1.

[3] Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, Sis Yayıncılık, Mayıs 2013.