İlhan Durusel

Kırkikindiler diye bir şey okullarda hâlâ öğretiliyor mu? Evetse neden evet? Neden öğretiliyor? Hiç de öyle tutarlı değil. Zeytinin var yılı-yok yılı gibi. Bir yağıyor bir yağmıyor. İki gün yağıyor ama kırkikindi deniyor. Kırkikindi diye bir şey kalmamış artık ama okulda ille de öğretiyorlar. İnsicam diye bir kelime de öğrendim okulda. Onun öğretilmesi yeter bana.

Orman haftası kutlamak gibi bir şey. Kasabamızın tek ve biricik ağacı meydandaki çınar. Kavaklar bilek kalınlığına varınca kesiliyor hemen. Yaş ve yeşilken. 

Bir kere yağmur, yıllardır yağmur olarak yağmıyor. Sel var, su baskınları var artık. Yağmurda el ele yürümek yok. Romantizm ölüyor. O ölürken ben Coşumculuk Akımı’na katılmak için yola çıkıyorum yağmur çıkınca. Oraya varınca yağmur diniyor. Yağmur dinince daha önce neden umursadığımın farkında olmadığımı itiraf edeceğim, ama şimdi kuşların göçmeye başladığı bir Kavaklıdere akşamı kadar tedirginim. İşte tam burada ömrümde bir kere gördüğüm kırkikindiyi ölene kadar unutmayacağım. İçinden sen çıkmıştın isminde güz çiçekleri, ekimpatları, kasımgülleri.

Kırkikindiler çocukluktan kalma bir telaşlı rüya. Kaygılarla, bunaltıyla uyanamadığımız kirli sabah. Kırkikindiler değdiği her yerimizde yaralı hatıra, hatıralı yara.

Kırkikindiler babamın poyraz ve lodos tahmini.

İkindinin ne olduğunu öğrendiğim yaz, tahmis, hırdavat ve zerzavatın da ayrı dükkanları varmış. Tahmis hem dükkanın hem de ustanın adıymış.

Tahmis bir usta mı? Tahmisin oğlu dükkana bakıyorsa, tahmis mi o da? Onlara tahmis mi denir şimdi Müellif Naima?

Elyapımı atkestaneleri sisin içinde tütsülü. Sisin içinde çan kuleleri gibi öksürüklü gümüşi gri ceketli, ceketleri kurşunlu teknik okul öğrencileri. Baraj gölünden seslenen gökgürültüsü rüzgarla sürüklenen yapraklar, yaprakların sürüklediği rüyalar. Hatırası yüzünde rüzgarla yontulmuş yumuşak yıldırımlar haritası. Hatıra haritası. Elmaların yongası.

40 ikindilerle ilgili hatırladıklarım (bana göre önem sırasına göre):

1. Yasemin ve akasya ağaçları kokularını gitgide kaybediyor.

2. Kargılar uzuyor, uzuyor.

3. Kuşlar var, leylekleri ve kırlangıçları hatırlıyorum, ama kumrular ve serçe daha önemli elbet, onlar hep bizle.

4. Yaz ve kış başlarında mı, yoksa bahar ve güzün mü? 40ikindilerin mevsimi ne?

5. Verandalar ve hayat, ama balkon değil; balkon değil, avlu da değil.

6. Mahfel diye bir yer var. Askerler, subaylar. Orduevinde sünnet hayali. Şöförler Lokali’ne fit olmak sonra.

7. Çatı nedir bilmezdik. Ondülin diye bir marka. İzocam diye başka bir marka. Ben çatı görmedim hayatımda Ankara’da. Kırmızı kiremit hayal yüksekten korkana.

8. Yağmura tül elbiselerle çıkan Ankaravi kızlar.

9. Tayfa. Bizim tayfa. Yürüyüşlerde tanışmış tayfa. 

10. Birdenbire dolu geliyor ve üçbeş kuş düşüyor gökten. Yaralarını arıyoruz. Yarasız ölmüşler. Yağmurun suçu mu?

11. Suçlu mu yağmur?

12. Simurg: Yağmurdan korkar. Yalnızlıktan korkar. Yağmur yalnızlık demektir.

13. Bize yağmur değmedi kırkyıl.

14. Yağmur damlalarının arasından yürüyebilen adam. TC Boyle.

15. Dün gece birisi yavaşça kasabanın üzerine ince bir mavibuzlucam yağmurluk verdi. Ters giydirmiş meğer içli-dışlı. Rüzgarı dışarıda tutmak için içler-dışlar çarpımı. Yağmurluğu giydirmeye parmaklarının gölgesi kırık cam şelaleli kırkikindi.

16. Naftalin kokuyor bu yağmur eski.

17. Sudaki en uzun hece.

İlhan Durusel