
Kulelerin bizi yalnızlığa çeken bir yanı var. Çekip yapayalnız bırakan. Bırak bizi kule! Bırak uçalım kendi kanatlarımızla göklerimizde!
Bize derler Gülcemaller. Sevdiğimiz var, sevdiğimize Nur diyenleriz, Nur. Ben nereye gitsem ordadır Nur. Nur oralı. Ben nereli isem orası nurlu.
Buraya kimliksiz girmek yasaktı ama bizim buraya asıl geliş nedenimiz kimlik için fotoğraf çektirmekti.
Oto-portre şipşakçısının cenaze alayı. Solmayan portrelerden bir albüm sultan için. Kendi kendini resmeden Abdullah Frerres, Abdullah Kardeşler. Kundura mağazası gibi bir isim. Kavafoğlu Kavafiye >> Fener’den İskenderiye’ye. Kulenin içi bulut, dışarda Grand Boluevard Pera. Boy aynası: Suç mahalli. Böyle alay komutanına, böyle ahali.
Meçhul İnsan Sureti projesi ilk kez Galatlar Kulesinden bakınırken aklıma geldi. Kendi kendilerinin fotoğrafını çeken bir düzineden fazla insan saydım o gün. Habire vesikalık veriyorlardı kendi kendilerine ama sormaya cesaret edemiyordular kendilerinin fotoğrafını çekmesini başka birine.
Bedeli tek başına olmanın.
Oysa yanında bir arkadaş, çocuk, sevgili, bir köpek vb. olanlar kolayca “bizi” çeksene diyorlardı. Kulelerden resimsiz inen aşık dertli!
Tek başına resimlenmenin, kendini yalnız başına bir kulenin, bir gökdelenin tepesinde resimlemenin mevsimi geldi. Gezginler getirdi mevsimi ve bulaşıcı kederi. Tek başına çıkılınca kulelere hep bir ölüm mü oluyor aklımızın gerisinde? Yanımızda başkaları olunca böyle bir şey olmuyor niye? Üst baş temiz, el ayak düzgün.
Aynı şey Eyfel’de de oluyor birkaç ay sonra – rüyada. İzmir Asansör: bebekler süt diye ağlar çamaşır sodası kokuyor burası. Dizlerini yaralayan şose seni düze çıkarır. Kendi çıkmaz hiçbir resimde. Orası karabasan.
Narcisus, bunun filmi yapıldı galiba dedi, Gizli Yüz, Kör Ustura diye bir şeyden söz etti. Gizli Yüz’üne ikimizin de aşık olduğu ama ne birbirimize ne de o kıza (kadın demeye dil varmıyor hâlâ) bir türlü söyleyemediğimiz bir aşktı. Yan yana, kol kola resimlerimiz vardı. Sonra aniden bir dördüncü çıkıverdi resimlerde. İkisi beraber uçup gittiler sonra. Nalan mı adı? Nalan galiba, değilse de ona benzer bir şey. Ceza avukatları aracılığıyla ve tanrının son nefesiyle. Mart ayında, cumartesi doğmuşum üzülmeye bile değmez. Benim kainatım duvarlar briket, sarı badanalı tavan ve bulgar somyası. İçinde ölü karakuşlar uçuşan on üç şiiri ezbere biliyoruz. Her sene yeni bir tane ekliyoruz.
Bu sene 1992.
Varto’dan çuvalla kuşyemi geldi. Deprem habercisi! Yerli malları getirildi. Tapınaklar temizlendi. Günahlarınız da temizlendi dendi.
Dedik: Kim bağışlayacak şimdi bizi? İki paragraf önce Tanrı son nefesini verdi.
Bir akrep düşünüyor ağzını yumunca.
Ağzını yumunca bir akrep düşünüyor.
Daha saçma bir şey yok bir filmi negatifinden izlemekten başka. Burası Dünya Otoportre Galerisi. Selfisi olan her meçhul buraya davetli! Yeterince sene var geçmişte, ama saatleri saymayı unutmuşlar eski insanlar. Negatif boşluklar bırakan sıfatların ardında avareler gibiler. “Fiil olsalar onlarla ne yapılmalı?” diye kime söylenmişti? Hafize: Osmanlıcayla trajedi dinleyince insan ölesi oluyor. Raylar titrek, vagonlar ceset dolu, leş kargaları devriye, usturayı bilemek için kullanılan meşin. Hava. Kendini suçlu hissetmemek için cereyana kapıl. Romantizm akımı geçen hafta bitmiş meğer. Nasıl olmuş, git, öğren. Trene ölü binmiş burdan, tekel bayiinde inmiş ve kendi kendini orda bitirmiş. Madam Bovari’yi bir kere bile görmeden. Sonra hemen kuleye çıkmış, resim çekmiş, çektirmiş. Son sözleri “Burda su var, hava var. Burda hayat var. Hücreler niye ölüyorsunuz öyleyse? Niye çarpışıp parçalanıyorsunuz ölesiye, öldüresiye canım atomlar?” olmuş. Heyecandan arkada bırakılmış bir şapka ve iki eldiven teki.
Bir elinde makas kendini kesip çıkarır bir resimdeki kalabalığın içinden. Resmi çıkmış, iner gibi, el değmemiş, pürüzsüz eteklerine kulelerden. Yavrusunun batışını seyreden bir martı hızla indiği yerde. Kanatlarını katlayıp altına bağdaş kuracak. Hızla indiği yerde köprü. Köprüden yaya geçen cesur turistler, acemi mimarlar.
Burası merkez dediler bana, yamuk ve seyrek burası.
Yörüngeme girenlerin gecesini gündüze çeviriyorum.
Ben natüralistim, doğaya tapınanım, o da bize karşı ilgisiz değildir. Tabiat Ana deriz kendi aramızda. Gözlerimi kapamışım ve kollarımı sıvıyorum. Akrep düşünüp ağzımı yumuyorum.
Kravatım ipek ve cotton club gömlek. Siluetim asilzade.
Ben yok olmadım, kuleye çıkıyor bak ayakizlerime.
Klik, klik.
Çekmeden önce bana bir roman adı söyle!
İlhan Durusel