Türk edebiyatının geleneğinde yıllıklar önemli bir yer tutar. Yıllıklarda bir yılın edebi dökümü yapılır, o yıl yayımlanan eserlerden seçmeler yayımlanır, yıl içinde yaşanan edebiyat tartışmaları özetlenirdi. Yıllıklarda bir de soruşturma bölümleri olurdu. Parşömen Edebiyat olarak, yıllıkların soruşturma kısmını yaşatmak niyetiyle başladığımız ve bu yıl dördüncüsünü yayımladığımız yıl sonu edebiyat soruşturmalarının, geleceğin edebiyat okurları ve araştırmacıları için verimli bir kaynak olacağına inanıyoruz.

Soruşturmanın son sorusunu bilhassa çok önemsiyoruz. Sorunları dile getirmenin eleştiri kültürümüzün gelişmesine, birlikte düşünmeye ve giderek çözümler üretmeye varacağını umuyoruz.

Bu yıl da okurlara, yazarlara, şairlere, çevirmenlere, editörlere, yayın emekçilerine, kitapçılara edebiyatımızın halini sorduk. 2023’ün edebiyat açısından daha verimli bir yıl olması temennisiyle…

Derya Sönmez

Yıl içinde yayımlanan ve hak ettiği ilgiyi görmediğini düşündüğünüz kitapları, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?

Anatomi Dersi / Ayşegül Devecioğlu (Metis Yayınları)

Kaplumbağalar Ölmesin / Erkan Karaaslan (Sel Yayınları)

Buzkandilleri / Kadire Bozkurt (Notos Kitap)

Yaz Evi Daha Sonra / Judith Hermann (Sia Kitap)

Vahşi Hayat / Richard Ford (Jaguar Kitap)

Size göre 2022 yılının önemli edebiyat ya da yayıncılık olayları nelerdi?

Bu yıl Marcel Proust’un ölümünün 100. yılı olması nedeniyle “Proust Yılı” ilan edildi. Prosut’u ve büyük yapıtı “Kayıp Zamanın İzinde”yi odağına alan söyleşiler, konferanslar, konserler, film gösterimleri gibi birçok etkinlik düzenlendi. Tekrar tekrar okunabilecek bu büyük eser çeşitli organizasyonlar sayesinde gündemde tutulmuş oldu. Bunu önemli buluyorum.

Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar ve eksiklikler görüyorsunuz?

İçinde yaşadığımız zamanın bütün belirtilerini edebiyat ortamımızdan okumak mümkün gibi geliyor bana. Şu anda olup biteni apaçık görebilmek zor. Yıllar sonra bakıldığında daha net görülecektir. Bu büyük yangının kokusu hepimizin üzerine sinmiş durumda. Acelecilik, hız, nitelikten çok niceliği dikkate almak, beğenilmek, olumlanmak, görünür olmak ihtiyacı, en ufak olumsuz eleştiriye bile tahammülsüzlük, sömürüye dayalı bir düzen (o bütün zamanların problemi gerçi), içi boş özgüven, kolaycılık… Herhangi bir işi, sadece o işle meşgul olmanın hazzı için yapacak kimse yok artık. Kapalı kapılar ardında yaşanan tek başına bir mutluluğun mutluluk sayılabilmesi için mutlaka bir gözlemciye ihtiyaç var. Uzun bir yolu, hiçbir zaman başarıya ulaşamamak pahasına, kılı kırk yararak yürümek pek tercih edilmiyor. Kafka’nın, eserlerini ölümünden sonra yok etmesi vasiyetiyle arkadaşına teslim etmesi, bugünün kodlarıyla okumaya kalkarsak ancak bir pazarlama stratejisi olabilir. Bu uğultu dindiğinde daha gerçek bir zemine basabileceğimiz günler göreceğimizi umuyorum. Ama şimdilik iyi bir orkestraya denk gelmek çok zor. Çünkü kimse ikinci keman olmak istemiyor.