Türk edebiyatının geleneğinde yıllıklar önemli bir yer tutar. Yıllıklarda bir yılın edebi dökümü yapılır, o yıl yayımlanan eserlerden seçmeler yayımlanır, yıl içinde yaşanan edebiyat tartışmaları özetlenirdi. Yıllıklarda bir de soruşturma bölümleri olurdu. Parşömen Edebiyat olarak, yıllıkların soruşturma kısmını yaşatmak niyetiyle başladığımız ve bu yıl dördüncüsünü yayımladığımız yıl sonu edebiyat soruşturmalarının, geleceğin edebiyat okurları ve araştırmacıları için verimli bir kaynak olacağına inanıyoruz.

Soruşturmanın son sorusunu bilhassa çok önemsiyoruz. Sorunları dile getirmenin eleştiri kültürümüzün gelişmesine, birlikte düşünmeye ve giderek çözümler üretmeye varacağını umuyoruz.

Bu yıl da okurlara, yazarlara, çevirmenlere, editörlere, yayın emekçilerine, kitapçılara edebiyatımızın halini sorduk. 2023’ün edebiyat açısından daha verimli bir yıl olması temennisiyle…

Güray Öz

Yıl içinde yayımlanan ve hak ettiği ilgiyi görmediğini düşündüğünüz kitapları, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?

Hak ettiği ilgiyi göremeyen kitaplar sorusuna yanıt vermek zor. Çünkü yayınlanan kitapların yüzde 90’ı hak ettiği ilgiyi göremiyor. Hak ettiği ilgiyi gören kitaplar diye sorulsaydı belki yanıtı daha kolay olacaktı. Bir eserin yani bir çaba ürünü olan yayının gereken ilgiyi gördüğünü görmediğini söyleyebilmek hem zordur hem de öznel olmak zorundadır. Çok ilgi gören yayınların bir kısmı ise ancak tırnak içinde ilgiyi “hak ederler”. İlgi görmenin ölçütü olarak satış rakamlarını öne almak da yanıltıcı olabiliyor çünkü. Belki üzerinde konuşulma, eleştirilme, dikkat çekilme, vurgulanma, alıntılanma gibi ölçütler gerçek ilginin ölçütleri olabilir.

Yine de sorunuzu iki eserin adını vererek yanıtlamış olayım. İlki Oya Baydar’ın Yazarlarevi Cinayeti, ikincisi Ahmet Büke’nin Deli İbram Divanı adlı eseridir. Sevgili Oya Baydar’ın eseri üzerinde az konuşulduğu kanısındayım, Daha fazla ilgi görmesi gereken bir eserdi, ama belki yazar ve eleştirmenler bir yazarın böyle olumsuz bir tip olarak çizilmesini, öyle de değildi ama, pek hoş karşılamamış olabilirler! Gördüğünüz gibi tümüyle öznel ve pek de dikkate alınabilecek bir yargı olmadı benimki de. Değerli Ahmet Büke’nin eseri ise bir iki sert ve bence haksız, eseri yok sayan “eleştiri” ile karşılaştı.

Size göre 2022 yılının önemli edebiyat ya da yayıncılık olayları nelerdi?

Geçtiğimiz yılın bence en önemli edebiyat olayı İzmir’de Büyük Şehir Belediyesi ve Yaşar Kemal Vakfı tarafından düzenlenen Yaşar Kemal Sempozyumu idi. Bu iki gün süren ve 50’yi aşkın bildirinin sunulduğu sempozyumda bildiriler gerçekten derinlikli çalışmalardı. Katılım yüksekti. Tartışmalar verimli oldu. Yaşar Kemal gibi gerçekten büyük ve evrensel bir yazarın daha sık ve bu tür çalışmalarla gündemde kalması Türk edebiyatı için çok ama çok önemlidir. Sempozyum deyim yerindeyse dört dörtlüktü, Sempozyumu değerlendiren ve eksik kaldığını düşündüğüm, önemli bulduğum bir konuyu BirGün Pazar ekinde yazdım. (Hector’un zaferini düşleyen çağdaş Homeros, Birgün Pazar, 11.12.2022) İlgilenen olursa diye belirtiyorum.

Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar ve eksiklikler görüyorsunuz?

Edebiyat ortamının en büyük sorunu okur yazar ilişkisinin bozulmuş olmasıdır. Bütün olumsuz koşullara karşın çok sayıda eser “piyasaya” çıkıyor ama yüksek maliyetler ve okurun alım gücünün düşmesi nedeniyle okurla buluşamıyor. İndirimler, fuarlar da bu durumu değiştiremedi.

Bir ikinci sorun edebiyat ya da yayın dünyasında ne yazık ki yazarların yayınevi duvarına çarpıp eve dönmek zorunda kalmasıdır. Bu özellikle genç yazarlar için, belli mahfillere girmeleri neredeyse imkânsız olduğu için büyük, aşılması imkânsız bir engel. Moraller bozuluyor ve gerçekten kimi değerli eserler küskünler kahvelerinin dar alanlarında yitip gidiyor. Ya da yazardan para alarak yayıncılık yapanlara başvurmak zorunda kalıyor yazarlar, böyle bir tuhaflık da var yani. Lobiler, mahfiller, yayıncı dayanışması piyasanın hakimleridirler. Bu engeli aşabilenleri de akıl almaz, yayın dünyasına yakışmayacak sözleşmelerle sindiriliyorlar. Benim gibi “kaşarlanmışlar” kolay kolay morallerini bozmayabilirler ama gençler için durum aynı değil.

Bir de sık sık yakınma konusu edilen ödüller konusu var. Bu da sıkıntılı bir konudur edebiyat dünyası için. Kimileri ödül enflasyonundan söz ediyor. Gerçekten de böyle bir enflasyondan söz edilebilir ama bu bence büyük bir sorun değil, özellikle gençler için özendirici oluyor ödüller. Benim gördüğüm en büyük sorun jürilerin katılan eserleri gerçekten okuyup değerlendirme olanağı, fırsatı bulamamaları. Jürilerin ilgi, uzmanlık alanlarında olmayan eserleri değerlendirmek zorunda kalmaları önemli bir başka sorundur. Bir ödülde yedi kişilik bir jürinin hemen bütün dallarda karar vermesi uç bir örnek olarak yaşandı. Bir de hep yanlış ifade edilen ve öyle anlaşılan ödülün paylaştırılması sorunu var. Benim bildiğim jüriler, iki eser konusunda anlaşamazsa ödülü ikiye bölmeye değil, nasıl bölünsün ki, iki esere de ödül vermeye karar verebilir. Kuşkusuz ödül bir para ödülü ise orada bir paylaştırmadan söz edilebilir ama bu yalnızca para ile ilgili olan kısımdır. Eserlerin değeri ile ilgili değildir.

Edebiyat, yayın dünyasının sorunları bitmez ama burada keselim en iyisi…