I.

Covid zamanı online derslerde işlediğimiz okuma parçalarından biri earworms konusunu ele alıyordu. Hani şu olmadık bir anda dilimize dolanan, kafamıza nasıl ve ne zaman yerleştiğini bilmediğimiz melodiler, bir reklam müziği belki ya da bir şarkının ritmik nakarat kısmı. Çoğu zaman o şarkının sözlerini hatırlatmak da gerekmez, melodi orada, beyninizin içinde döner durur, kendini dayatarak. Siz de farkında olmadan bu melodiyi sürekli tekrar edersiniz. İşin ilginci, nöbet alakasız zamanlarda gelir; araba kullanırken, kahvaltı masasını toplarken, markette raflara bakarken. Etrafta birileri yoksa sorun yoktur!

II.

Bugünlerde akademik araştırmaların da konusuymuş bu earworms. Neden? Çünkü isminde kulak var ama aslında mesele direkt beyinle, beynin yapısıyla ilgili. Öyle görünüyor ki, bilim insanları hangi şarkının aklımıza nasıl takıldığı ve onu neden böyle dön dolaş mırıldandığımız konusu üzerine uzun süredir kafa yoruyorlar. Buradan beynin çalışma biçimine dair bazı bulgulara ulaşabileceğimizi düşünüyorlar. Elde edilen bulguların unutkanlık ve hatırlama gibi günümüzün netameli konularının doğasını anlamada ve buradan hareketle Alzheimer gibi hastalıkların tedavisinde işe yarayabileceği söyleniyor.

Bir akademisyen durumu tenimizdeki kaşıntılarla bir benzerlik kurarak açıklıyor. Bir yerlerde farkında varmadan duymuş olduğumuz bir melodi ansızın gelip beyinde bir noktaya yerleşiyor, orada rahatsızlık yaratıyor ve beyni harekete geçiyor. Buna brain itch (beyin kaşıntısı) adını vermişler. Biz de –tıpkı kolumuzu kaşıdığımızda yaptığımız gibi– söz konusu melodiyi sürekli mırıldanarak beynimizdeki kaşıntıyı gideriyoruz. Kaşınan bölgeye uygulanan bir tür masaj!

Yusuf Atılgan

III.

Acaba, diyorum, aynı şey edebiyat metinleri için de geçerli olabilir mi? Müzik elbette çok etkili bir araç, kitleleri sürüklemedeki gücü ve hızı tartışılmaz. Hepimiz biliriz ki güzel şarkıların başat özelliği bulaşıcı ve yayılmacı olmalarıdır. İyi anlamda bir virüs. Yani müzik dil, renk ve sınır tanımıyor, hele günümüz koşullarında ritmik bir melodi birkaç saniye içinde dünyanın farklı yerlerindeki insanları aynı anda yakalayabiliyor. Bu anlamda müziğin gücüne erişmek imkânsız. Öte yandan ben edebiyat eserleri için de benzer bir güçten söz edilebilir diye düşünüyorum. Burada kastım metnin kendisi ya da yazarın cümlelerinin olduğu gibi tekrarı değil. Ama iyi bir metin de taşıdığı dil havasıyla sizi sarabilir, akışıyla düşüncenizin içine sızabilir. Size de olmuştur: Kitabı elinizden bıraktıktan sonra okuduğunuz metnin melodisinin zihninizde bir ses alanı oluşturduğunu fark edersiniz. Bir noktada beynimiz, düşünce tempomuzu –tıpkı saatimizi ayarlarken yaptığımız gibi– o metne göre ayarlar, ona bir hiza verir. Bilge Karasu’dan böyle çok paragraf gösterebilirim. Thomas Bernhard o kendine has temposuyla pek çok okuru aynı şekilde ayartmayı başarır. Aylak Adam’ı sanırım üç dört kez okudum. Yusuf Atılgan bu ünlü romanının ilk birkaç sayfasıyla bile sizi kendi dil evrenine çeker. Aynı şekilde, Faulkner’ın Kuru Eylül adlı öyküsü, ne zaman okusam aklımı çeler.

IV.

Anlaşılmıştır: Ben, kendi payıma, buradan iyi yazarın tanımlarından birine ulaşıyorum. Adı geçen yazar ve eserlere sık sık yeniden dönmemizi sağlayan şey bence bu metinlerin beyin kaşıyan bir etkiye sahip olmalarıdır. Bu soy bir metnin karşısında okur çok kısa bir süre içinde kendini oradaki düşünce ve söz deviniminin içinde bulur. Düşüncelerimiz daha somut bir hale gelir, bir sese kavuşurlar. Demek istiyorum ki has bir yazarda üslup dediğimiz o özel yeteneğin kendini karşıdaki bünyeye yapıştırmak gibi bir huyu vardır. Sanki beyninize bir şey şırınga edilmiştir. Enjektörün içi iyi edebiyatla doludur.

V.

Burada biraz kendimle çelişeceğim. Yukarıda müziğin çok etkili olduğunu söyledik. Zaten bir melodisi olması, belli bir ritim taşıması müziğin yapısal özelliği. Beste elbette çok önemli ama çoğu durumda bir earworms etkisinin oluşmasında diğer niteliklerin katkısı yadsınamaz. Örneğin, “kadife sesli” bir icracı bizi şarkıyı defalarca dinlemeye sevk eder. Bin bir türlü enstrümanın ürettiği ortak ses ve diğer efektler parçanın akılda kalıcı olmasını sağlar.

Şiir ayrı konu; kolay ezberlenebilir olması iyi şiirin özellikleri arasında sayılır. Hiçbir şair ritim duygusunu göz ardı edemez. O bakımdan, şimdi kendimle çelişeceğim dediğim yerdeki vurgum daha çok düzyazıyadır. Müziğin yarattığına benzer bir etkiye bir parça da olsa düzyazıyla ulaşmak zorun zorudur. Evet, müzikte enstrümanlar var, çoğu zaman insan sesi var, bir dolu cihaz ve giderek dijital teknolojinin getirdiği olanaklar var. Bir de düzyazıya bakalım. Ne var elimizde? Sadece sözcükler ve beyaz bir kâğıt! O yüzden bir metnin içinde akılda kalıcı ve melodik bir ses evreni yaratmak büyük bir iştir. Martin Eden yazan insanları “dünyanın asıl devleri” diye tanımlarken belki de abartmıyordu!

VI.

Benim beyin kaşıyıcılarım çoktur. Birkaçını bu yazıda andım. Daha da vardır. Kütüphanemin rutin düzenleme ve “pek bakılmayan kitaplardan arındırma” işlemi esnasında onlara asla dokunmam. Bu kaşıntıya ihtiyacım olduğunu bilirim. Bu yazarlar özel sanatçılardır. Bu yüzden, diyorum ki, okurluk serüvenimiz boyunca düzyazısıyla bizde earworms etkisi yaratan yazarları bulduk mu, sahip çıkmalı onlara. Yazdıklarını tekrar tekrar okumalı. Ne diyordu gençliğimizin o meşhur şarkısında, hani olmadık anlarda dilimize dolanan melodide: “Hatırlamalı, sevgiyle anmalı, değerlerini bilmeli…”

Mesut Barış Övün