
Olan bizim ehliyete oldu Emre. Gerçi uymayacaktık bunun aklına ama ne yaparsın. Rahmetlinin emaneti işte. Çayını soğutma babam. Sizin oğlanı da görmeye gelemedik. Allah bağışlasın. Geçen hafta güya uğrayacaktık yengenle. Hükümet kapılarından başımızı kaldıramadık ki. Bak oğlum, sen okumuş adamsın. Sakın ola her istediğini koyma önüne. Allah benzetmesin, nah bu Tarık gibi olur çıkar. Dur, anlatıyorum. Biz geçende apar topar İzmir’e gittik. Bunun bir Ferda vardı, hatırlarsın. O değil, keşke o olsaydı. Kuafördü hani. Bildin mi? Katana gibi karı, neredeyse senin boyda. Yahu bizim arka caddedeydi. Hah, ta kendisi. Gülme be, canımızdan oluyorduk onun yüzünden. Yok, tövbe. Asıl bu hayırsızdan ötürü. Karının ne günahı var? Kaç kere kovdu da kapısından, bizim yüzsüz gene vazgeçmedi. Dedim, bu gidişin gidiş değil. Bırak peşini. Dinler mi? Neyi eksikmiş efendim. Ulan neyin tam, parana güvenip kendini bir halt sanıyorsun kart herif. Kadın para değil, adam gibi adam istiyor karşısında. Adamlık da sende yok. En son içip içip kapısına dayanmaya başladı manyak. Bi görecektin Emre. Bildiğin meydan dayağı çekmiş ablam. Esnaf elinden zor almış. Yarmış alnını ki hem ne biçim. Hastanelik oldu gene düşmedi yakasından. Vallahi gariban bunun yüzünden bozdu düzenini.
İçer miyiz iki sade? İyi, bi dahaki gelişinde madem. Arayı açma bak. Neyse, karı sırra kadem basınca deliye döndü bizimki. İşi gücü bıraktı. Zaten doğru düzgün çalıştığı yok, bilirsin. Vay benim amcamın emeklerine. Okusun diye servet harcadı. Bu işe yaramazın aklı başka yerlerde. Getir yesin, ver savursun. Liseyi bitirse ona da razıydı rahmetli. Dağ gibi adam göçtü gitti hayırsız evlat derdinden. Bugün olmuş, hâlâ yeni yetmeler gibi araba sevdasında inan olsun. Belki duymuşsundur, en son bir tanesine yazıldıydı. Hay ağzına sağlık. Memleketin haramzadesi bitmez. Sayılı gelmiş de sıraya girip bekliyorlar. Bu da hava atıyor biri benim diyerekten. Ulan yenisinin senesi dolmadı ziyankâr. O başka bu başkaymış, bilmem kaç basınca kanatlar açılıyormuş. Bak bak, cahil demek istiyor bana. Al sana kanat! İçelim mi birer çay daha? Peki babam.
İşte, öğleden sonraydı aradı bu beni. Abi dedi hayırlı bir iş var, yarım saate oradayım. Ciddiye almadım tabii. Biz de mal indirmişiz, dökülüyorum. Vallahi niyetim eve gidip kafayı vurmaktı. Baktım sırıta sırıta daldı dükkâna. Elinde kırmızı bir kutu. Bu ne dedim. Yüzük dedi, evleniyorum. Damdan düşer gibi ne evlenmesi? Kimdir, kimin nesidir dememe kalmadı, anladım ki gene Ferda mevzusu. Yememiş, içmemiş buldurmuş karının yerini. Kalk dedi, İzmir’e gidiyoruz. Sen olsan ne yaparsın? Demem mi? Saydım artık Allah ne verdiyse. Namussuz, yumuşak karnımızı biliyor. Babası mı varmış tutup götürseymiş. Böyle zamanda yalnız mı bırakacakmışım. Bak Emre, sen sen ol kimseye acıma şu hayatta. Başıma ne geldiyse hep bundan sebep. Aç biilaç düşürdü bizi yollara. O gün gitmesek… Kafanı da şişirdim, kusura bakmayasın.
Sonra mı? Çocuklara dedim siz kapatırsınız. Yengeni aradım. Hesapta ertesi gün döneriz diyorum. Tarık lafını duyunca delirdi. Bildi altından mutlaka bir bokluk çıkacağını. Keşke dinleseydim. Ee, başımıza gelecek varmış. Vurduk kendimizi İzmir yoluna. Öğleyin de yemek yememişim. Araba tuttu hâliyle. Dur da iki lokma bi şey atalım ağzımıza diyorum, oralı değil. Tek derdi bir an evvel Ferda’ya yetişmek. Ulan dedim, karı bir yere kaçmıyor. Midem Çarşamba pazarına döndü namussuz. Yeminle geri dönerim. Tamam, az sabret dedi, ileride bir arkadaşın yeri var. Ömründe gördüğün en güzel balığı yiyeceksin. Nereye gitsen herifin tanıdığı biri çıkıyor. Onca parayı kimlerle eziyorsa düşün artık. Ne yalan söyleyeyim, balık da balıktı. Bunun arkadaş bir masa donattı görseydin. Börülcesi, favası, parmaklarını ye. Yalnız, o deyyusun aklına uymayacaktık. Neymiş efendim, balığa ayıpmış. Şuncacık şişeden ne çıkarmış. Getirtti önümüze bir ufak. Beni bilirsin. İçkiyle başım hoş değil. İçmem diyorum, dinleyen yok. Israr kıyamet bezdirdiler tövbeler olsun. Tek kessinler seslerini diyerek yudumladım yavaştan. Zıkkımın kökünü içeydin Tarık. Belliydi o iki tekin bir büyüğe varacağı. Sevdiğine kavuşacak ya aklı sıra, sağlığına abicim deyip deyip dikiyor. Bardak bitmeden benim kafa betona döndü. Bu içti içti, çoktan pilot olmuş. Kahve falan hikâye. Gülme, asıl mevzu bundan sonrası.
Dedim biz bu kafayla yola çıkamayız. Yok dedi. Sen sürersin. İzmir dediğin şurası, alt tarafı iki yudum bi şey içtin zaten. Kuruldu sağ koltuğa. Gel çık işin içinden çıkabilirsen. O saatte yapılacak ne var? Allah belamızı verecek ya, geçtim direksiyona, Doğru dedin, geçmeseydim iyiydi. Ne bileyim babam, sağ şeritten gidecektim ağır ağır. Yalnız, araba da roket mübarek. Adamın ayağı kaşınıyor. İyi de, sıkıysa bas. Kafam çatlamak üzere. Bir zaman sonra ağrıma gitti elbet. Pis pis sırıtan sollayıp geçiyor. Hay son model arabayı altınıza verene demedilerse ne olayım. Sonuçta biz de evliya değiliz. Bu şerefsizler olmasa efendi gibi giderdim belki. Neyse, eeh dedim, başlarım böyle işe. Yavaştan sol şeritte buldum kendimi. Hoşuma da gidiyor, yalan yok. Bu görgüsüz az hava atmadıydı. Şu kadar basınca kanatlar açılıyormuş. İkide bir dikiz aynasına bakıp soruyor. Abi, kanatlar açıldı mı? Kanat manat görmüyorum, zaten umurumda değil. Yağ gibi kayıyor gözünü sevdiğim. Başımın ağrısını unuttum. Beş dakika susup gene başlıyor herif. Abi, kanatlar açılmadı mı? Ulan seni de kanadını da… Sağ salim gidelim hele, kanadımız kusur kalsın. Yalnız, sora sora eşeğin aklına karpuz kabuğunu düşürdü. Az daha bassam arka rüzgârlık açılır mı diye çaktırmadan bakıyorum.
Neredeyse yolun çeyreği kalmış. Kaptırdım kendimi. Allah ne verdiyse dayandım gaz pedalına. Uçuyoruz. Kim varsa sollayıp geçiyorum. O ara iyice mayışmış bu. Ufak ufak horluyor. Bazı bazı gözünü açıp abi kanatlar deyip geri sızıyor. Ben abanıyorum gaza. Az gerideyken solladığım heriflerden biri nihayet yetişti. Aceleyle göz attım. Ha geçti, ha geçecek derken aldı beni bir telaş. Yürü oğlum diyorum, kim tutar seni. O sıra otoban bitmiş, kavşağa gelmişiz. İyi dinle bak, işte tam burada sahiden uçuşa geçtik.
Bir daldım göbeğe, vay anam vay! Bildiğin savruluyoruz. Kaşla göz arasında taş yığınıyla burun buruna geldim. Ne bileyim, yol çalışması varmış meğerse. Onu fark edecek halde miyiz? Yorgunluk mu dersin panik mi artık, kaybettim kontrolü. Nasıl tosladım göreydin. Çarpmamla kıyamet koptu içeride. Islak mendil, şarj kablosu, ne varsa burnumun dibinden geçiyor. Hava yastıkları patladığı sıra havalandık. Yüzüm yastığa gömülü, direksiyona can havliyle tutunmuşum. Kesin ölüyoruz dedim. Sen de beş saniye, ben diyeyim on, nihayet yere indik ama gel bana sor. İnsan aklı acayip bi şey Emre. Yeminle. O sıra ne çocuklar ne karım geldi aklıma. İnanma öyle dediklerine, ışık falan gördüğün yok. Sade karanlığa gömülmüşüm. Aklımdan geçeni başkasına anlatsam yüzüme tükürür. Bak aramızda kalacak. Bi yerde duymayayım ha! Ulan dedim, herif de yeni almıştı arabayı! Gülersin elbet. Şok tabii canım. Başka açıklaması var mı? Dur, anlatıyorum. Hele bir çay daha içelim.
Neyse, iniş yaptık biz ama meğer altımızda tekerlekler yok. İnan olsun. Sürüklendiğimiz sıra o kısmı ayrılmış. Ne bileyim, kazanın böylesi de bizi buldu. Yan yana duruyoruz koltuklarda. Beni bilirsin, temkinliyimdir. Değil kaza yapmak, park yerinde bir arabaya sürtmüşlüğüm yok. O kafayla neler olduğunu hesaplama ihtimalim sıfır. Buraya kadar sağ kaldığımıza hayret ediyorum. Aklımda yarım yamalak dualar. Felak diye başladığım sübhanekeyle bitiyor. Kafa gitti tabii.
Kendime geldiğimde bu ayıktı. Yüzünde toz toprak, biraz kan sızmış üzerine. Öyle sabitlemiş gözlerini boş boş karşıya. Benim dizler tutmuyor. Ellerim yapışmış kalmış direksiyona. Bir zaman sonra hava yastığından kurtulmayı akıl ettim. Peşinden suratımı yokladım niyeyse. Döndüm bunun hava yastığını indirdim ama öldü diye aklım çıkıyor. Gözleri kapanmış o sıra. Seslenmem mi? Öyle put gibi duruyor ki Allah korusun bildiğin ölü. Cevap yok. Dürttüm omzundan, gene aynı. Çenesini tutup iki yana çevirdim biraz. Yok babam, aynı. Eyvah dedim, ölmemiş ama sakat bıraktım adamı. İçim cız etti. Ağlıyorum hüngür hüngür. Vallahi. Az sonra iki polis geldi. Ambulans yoldaymış dediler. Nasıl ettim bilmem, çıkmışım dışarı. Görünürde sağlamım. Geçmiş olsun faslından sonra memur bey dayadı alkolmetreyi. Dedi üfle. Ömrümde gelmemiş başıma. Zaten iki yudum içmişim, zannediyorum bundan bir iş çıkmaz. Ne olsun? Dedim ya ehliyeti kaptırdık. Hem alkollü çıktım hem dağıtmışım arabayı. Sen şimdi geç onu, esas derdim Tarık. Tek iyi olsun gerisini düşündüğüm mü var o sıra.
Su uzattılar. İçtim biraz. Başladım zırvalamaya. Yüzük diyorum, Ferda diyorum, dinliyorlar öyle. Muhakkak ikisi de türlü çeşidini görmüş kazanın. Lakin arabanın geride kalan yarısına baktıkça gözlerindeki dehşeti sezmemek mümkün değil. Artık nasıl saçmaladıysam genç olanı seslendi. Dur şimdi diyor, sonra anlatırsın. Allah vermesin, acayip bi durum Emre. İnsan ne dediğini bilmiyor.
Manzarayı getirdin mi gözünün önüne? Gıcır gıcır araba nah şöyle enine ayrılmış ortadan. Yarısı geride kalmış. Amcaoğlu heykel gibi koltukta. Ben yüzük anlatıyorum. Aniden fırladım Tarık diye. Kalkmamla sendeleyip çökmem bir oldu. Çocuk gibi yaş döküyorum. Tekrar hamle yaptım. Yok, ne mümkün. Korka korka bakıyorum arabadan tarafa. Kımıldamasını geçtim artık, ağzını açıp tek lâf etse oturduğu yerden razıyım. Nerdee… Öyle taş gibi duruyor. Allah seni inandırsın, o saniye kalkıp ne istese yaparım. İçim yandı, vay ben ne ettim diyorum dizlerime vurup. Kötürüm kaldı tabii, yoksa kalkmaz mı yerinden. Nasıl acınacak hâldeysem, polisler de büktü boynunu. Bir amcaoğluna bakıyorlar, bir bana. Hangisiydi hatırlamıyorum, yaklaşıp omzuma dokundu. Kalk dedi, ambulans gelmek üzere. Bir hamleyle doğruldum fakat ayaklarım külçe gibi. Zorla sürüklüyorum. Yüreğim ağzımda yaklaştım. Kapı falan kalmamış bunun tarafta. Şükürler olsun dedim, gözleri açık. Arkasına yaslanmış, hâlâ öyle dümdüz karşıya bakıyor. Sonra yavaştan başını çevirdi. Surat toz içinde, gözlerinin akı seçiliyor bi tek. Arkamdan gelen polis dur, dedi. Kımıldatma sakın. Tam o anda bizimki ellerini oynatmasın mı? Nasıl sevindim tarifi yok. Baktım eliyle bir şeyler arıyor. Tuttu emniyet kemerini çözdü. Allah’ına kurban senin diye diye dönüyorum ortalıkta. Gülersin tabii, polisler de güldü. Sonra baktım bi şey demeye çabalıyor. İlk defa konuşacak bebeyi beklersin ya, o şekil dikiliyorum başında.
Yok yok, iyi çok şükür. Sorma, verilmiş sadakamız varmış. Üç beş dikiş de kazadan ötürü attılar alnına. Ferda’nın yardığı tarafın yanında harita gibi duruyor. Hastaneydi, karakoldu saldılar bizi. Kaskoyu da yaptırmamış bu yarım akıllı. Şimdi yana döne çare arıyor. Dur şimdi, esas neyi anlatıyordum. O enkazın içinde ayıldı ya bu, insan bi irkilir değil mi. Azrail başucuna kadar gelmiş sonuçta. Yok be oğlum, ne Ferda ne başka bi şey. Hele iyi dinle. Ağzını zorla açıp dedi ki bana, amcaoğlu kanatlar açıldı mı?
Neşe Cengiz