Berrin Yelkenbiçer

Her zamankinden sert adımlarla odaya girdi. Hep oturduğu köşedeki küçük koltuğa değil de tam doktorun karşısına denk gelen geniş olanına dimdik oturdu. Elindeki çantayı kucağında saklamak yerine yanına bıraktı. Eteklerini düzeltip dosdoğru doktorun gözlerinin içine baktı.

Doktor şaşırdı. Kocası yanında değildi. Kendisi için gelmiş olabileceğini düşündü ama yine de endişelendi.

“Hoş geldiniz Hatice Hanım” dedi, “İsmail Bey iyi mi?”

“İsmail iyidir doktor bey” dedi Hatice, “hem de çok iyidir!”

Doktor sevindi. Demek kendisi için gelmişti.

“Son kontrollerde ben de iyi görmüştüm. Damlalarını düzenli kullanıyor mu?”

“Hiç merak etmeyesin, hiç aksatmıyor.”

Başındaki örtüyü çözüp omuzlarına indirdi. Önce sağ sonra da sol kalçasını hafifçe kaldırıp eteğini dizlerinin altına sıkıştırdı. İki elini kavuşturup karnının üzerine yerleştirdi.

Doktor bekledi. Sessizlik uzadı.

“O zaman sizin bir sıkıntınız var, dinliyorum.”

“Hiçbir sıkıntım yoktur doktor bey, ben de gayet iyiyim.”

Yanakları kızardı. Omuzlarındaki örtünün ucunu bir eliyle kavradı, yüzünü yelpazelemeye başladı.

“Ben sana bir şey demeye geldim.”

“Buyurun?”

Doktor merakla bekledi. Hatice Hanım gözlerini arkadaki duvarda asılı olan çerçevelere dikti. Doktor şaşırdı. Kadın, çerçevelere de içindeki diplomalara da ilk kez bakıyordu.

“Ne çok okumuşsun doktor.”

Doktor gülümsedi.

“İsmail belki de onun için bu kadar iyi olmuştur.”

Uzanıp masadaki seramik göz biblosunu aldı. Yarı aralık göz kapağını, parlak göz bebeğini, aka yayılmış incecik kırmızı damarları okşama başladı.

“Ameliyattan sonra İsmail çok değişti doktor.”

“Daha iyi görmeye başladı, değil mi? Zamanla daha da iyi olacak.”

“Yok, öyle değil. Yani daha iyi görmeye başladı tabii de huyu suyu da değişti.”

Doktor telaşlandı. Acaba uyku düzeni mi bozulmuştu? Damlaların yan etkisi mi ortaya çıkmıştı? Gözlük takamıyor da huysuzlanıyor muydu?

“Telaşlanmayasın doktor. İsmail iyi dedim ya!”

Doktor rahatlayıp arkasına yaslandı. Hatice Hanım göz biblosunu iki eliyle sımsıkı tuttu.

“Bir güzel adam oldu ki!”

Doktor anlamadı. Kim güzel adam olmuştu?

“Bana ‘saçların ne güzelmiş Hatice’ dedi biliyor musun, otuz yılda ilk kez dedi.”

Göz biblosunu kucağına bırakıp iki eliyle kara saçlarını sıvazladı, hafifçe dağıttı. Yanaklarındaki pembelik arttı.

“Sofra kuruyorum, ‘ne güzel sofra’ diyor, ‘ellerin de pek lezzetliymiş’ diyor, kahve yapıyorum, ‘nasıl da köpüklü olmuş, ellerine sağlık’ diyor.”

Sustu. Göz biblosunu tekrar kavrayıp göğsüne bastırdı. Kara gözlerini iri iri açtı.

“Gözlerime bile baktı, ‘ne güzellermiş’ dedi. En son evlenmeden önce dediydi. Otuz yıl olmuş.”

Doktor kara kaşlı, kara bıyıklı, ters bakışlı adamı gözünün önüne getirdi. Otuz yıldır hiç güzel söz söylememiş olduğuna ikna oldu.

“Hatta bıyıklarını bile kesti.”

Hatice hanım boynunu hafifçe büküp gözlerini kaçırdı.

“Ben bıyık sevmem doktor. Babamın da bıyıkları vardı. Hep döverdi. O gün bugündür bıyık sevmem. Bunu da İsmail’e söylediydim. İnatla kesmedi.”

Utangaç dudaklarının kenarları kıvrıldı. Sırtını kamburlaştırdı.

“Bir de çok affedersin batıyorlar, boynumu yüzümü dağlıyorlar.”

Sustu. Çok mu anlatmıştı? Doktora göz ucuyla baktı. Tekrar dik oturdu.

“Çorba içerken hep bulaşıyor, sigara kokuyor. İçim bulanıyordu, söyleyemiyordum. Meğer anlıyormuş. “Sen bıyık sevmezsin Hatice” dedi, hırp diye kesti kazıdı o kara tüyleri. Yüzü aydınlanıverdi.”

Boynundaki dört yapraklı yonca şeklindeki altın kolyeyi bir eliyle okşadı.

“Bak bunu aldı bana. Otuz yıldır ilk kez bir hediye veriyor. Verirken de ‘uğur getirsin gülüm, gerdanına da pek yakıştı’ dedi. Bana ‘gülüm’ dedi doktor.”

Doktor İsmail’deki değişimlerin nedenini bilemiyordu ama sevindi. İlgiyle dinlemeye devam etti.

“Çocuklara çok bağırırdı. Hiç okşamışlığı yoktur, dövmüşlüğü vardır. Şimdi ‘güzel kızım, aslan oğlum’ diye diye bir seviyor ki.”

Doktorun hemşiresi içeri girince sustu. Elindeki evrakları imzalatıp çıkmasını sabırla bekledi. Bir elini kalbinin üzerine koydu.

“Bak doktor, şuramda, tam şuramda karanlık bir çukur vardı. İçine düşmekten nasıl korkuyorum. İnsan kendi içine düşmekten korkar mı doktor? Sen bilirsin. Ben çok korkuyordum. İsmail bizi görmedikçe o karanlık beni içine çekiyordu. Tövbe bismillah, sanki cehennem çukuru gibi. Ama şimdi öyle mi ya?”

Derin bir nefes aldı.

“Yani diyeceğim odur ki doktor, İsmail bu ameliyattan sonra hayata bir güzel bakmaya başladı, hanemize güneş doğdu.”

Göz biblosunu tekrar kucağına bırakıp yanına yerleştirdiği çantasından bir naylon poşet çıkardı.

“Sana iki sorum olacak. Birincisi, bu gözü İsmail’e kim verdi?”

Doktorun cevabını beklemeden naylon poşetten lacivert gri bir süveteri eline alıp omuzlarından iki yana açtı.

“Ellerimle ördüm.”

Güldü. Gözlerini kırpıştırdı.

“Türkan Şoray kirpiği modelidir. Hani o da pek güzel gözlüdür ya. Bunu beyefendiye hediye etmek isterim. Allah iki cihanda ondan razı olsun. Belli ki güzel bakışlıymış.”

Doktor gülsün mü ağlasın mı bilemedi.

“Hatice Hanım, İsmail Bey’e göz değil gözün bir tabakası nakledildi. Bunu size daha önce anlatmıştım. Kornea naklinin kimden yapıldığı bilgisini maalesef size veremem.”

Hatice Hanım’ın omuzları düştü. Süveter kucağındaki göz biblosunun üzerine yığıldı. Hayal kırıklığını verdiği nefeslerle atmaya çalıştı.

“O zaman size bıraksam, siz verseniz?”

“Siz bence bu güzel süveteri İsmail beye hediye edin.”

“Ben İsmaillime yine örerim. O zaman sana hediye edeyim. Hani çok da yakışır.”

Doktorun cevap vermesine fırsat vermeden süveteri tekrar poşete yerleştirip hızlıca masasına bıraktı.

“Peki,” dedi doktor. “Çok teşekkür ediyorum.” Kabul etmese kadın üzülecekti.

Hatice Hanım tatlı tatlı gülümsedi. Tekrar yerine oturdu.

“Şimdi gelelim ikinci soruma.”

Rahatlamıştı. Koltukta arkasına yaslandı. Göz biblosunu yine göğsüne bastırdı.

“Bizim karşı komşu var, Süheyla. Ahretliğim olur. Onun koca da eski İsmail gibi.”

Gülümsemesi geniş yüzüne yayıldı. Belli ki yeni İsmail’den çok memnun.

“Süheyla sorar, Haydar’ı alıp gelse, onun da gözleri değiştirilse? Birine bile razıdır.”

Doktor neyi nasıl anlatacağını bir süre düşündü.

“Hatice Hanım, tekrar söylüyorum, göz değil kornea nakli yapıldı. Yani gözün bir tabakası. İsmail Bey’deki değişimlere çok sevindim ama nakille ilgili olduğunu sanmıyorum. Haydar Bey gelsin, gözlerini muayene edelim. Herhangi bir konuda sorun varsa gerekli tedaviyi elbette yaparız ama nakil isteğe bağlı bir durum değildir.”

Hatice Hanım üzüldü.

“Tüh, Süheyla üzülecek. Haydar’ı alıp bir gelsin yine de. Belki de gereklidir ha, ne dersin doktor bey?”

“Var mı bir sıkıntısı?”

“Hırtın teki işte.”

“Gözüyle ilgili bir sıkıntısı var mı diye soruyorum.”

“Domuz gibi ama bilemem tabii.”

“Hatice Hanım, arzu ettiği zaman Haydar Bey’i muayene ederiz.”

Hatice daha fazla ısrar etmenin gereksiz olduğunu anladı. Omuzlarındaki örtüyü alıp katladı, çantasına koydu. Saçlarını sırtına attı. Ayağa kalktı. Göz biblosunu istemeye istemeye masaya bıraktı. Kapıya doğru yürüdü. Dönüp pırıl pırıl baktı.

“Allah senden de bir ömür razı olsun doktor. İsmaillim artık beni ‘iki gözüm’ diye çağırıyor, biliyor musun?”

Berrin Yelkenbiçer