İlk kitabın heyecanı ayrıdır. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar tıpkı sonrakiler gibi kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın? Yazarlık bize özgü hatalarımızla, acemiliğimizle birlikte bir uzun yolda yürümek değil mi zaten?

İlk öykü kitapları yayımlanmış yazarlarla 2015 yılından beri “İlk Göz Ağrısı” söyleşileri yapıyor, ilk kitaplarının heyecanını paylaşıyoruz. Almula Türedi, 157. konuğumuz.

Almula Türedi

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Çocukluğumdan beri yazı yazmayı, kelimelerle oyun oynamayı çok severim. Yazdıklarımı utangaç şekilde de olsa anneme ya da kardeşime okurdum. Onlardan cesaret alırsam yakın bir iki arkadaşımla paylaşırdım. 2005 yılında babam o zamanki Akşam gazetesinde bir öykü yarışması olduğunu ve denemem gerektiğini söylediğinde, onların da beğeneceğini ve beni ödül töreni için Marsilya’ya davet edeceklerini tahmin etmemiştim. Yarışmada “Ay ve Kadın” adlı öykümle cesaretlendirme ödülü aldım. Sonrasında Akşam gazetesinin manşetini hatırlıyorum. Akşam önerdi, Almula kazandı… O günden ve Marsilya’dan sonra bir gün yazdıklarımın daha geniş bir çevrede okunacağı fikri aklımda yer etti. Sonra sürekli bir şeyler yazdım zaten. Kısa öykü, uzun öykü, radyo tiyatrosu, şiir, kısa film senaryosu… Yazdıklarım ilk önce Hece Öykü’de, daha sonra da 2020 Ağustos itibariyle Bavul Dergi’de yayımlanmaya başladı. Baktım bu öyküler bitmiyor, en sonunda bunları derli toplu şekilde bir araya getirip kitaplı bir yazar olma fikrine ısındım.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Diğer türlerde de yazıyorum. Ama sanırım hislerimi en iyi, kısa bir öykünün vuruculuğunda gösterebiliyorum.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Mevcut ekonomik koşullarda ve basılı yayın okuma oranının giderek düştüğü bir zamanda, adı sanı duyulmamış birinin kitabının yayımlanmasının zor olacağını tahmin etmiştim. Hatırı sayılır kadar yayınevinden ret cevabı aldım. Bazılarından cevap bile almadım. Bu işten vazgeçer gibi oldum. Çok çabuk moralim bozulur benim, çok çabuk da toparlarım ama. Sonra bir iki kere daha denemeye karar verdim. Kemal Küçükgedik sağ olsun idealist bir yayınevi olarak bana Fihrist Kitap ile irtibata geçmemi tavsiye etti. Dosyamı gönderdiğim onca yayınevinin arasında yazdıklarımı okuyup, yorumlayıp, bazı yerlerde eleştirip doğru düzgün geri dönüş yapmaları beni çok mutlu etti. Yayınevinin sahibi Ömer Alkan’ın titiz çalıştığını hemen ilk cevapta hissettim zaten. Benim de çok içime sindi onlarla çalışmak.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Evet. Çok sevgili Ayşegül Karayama’nın tespitleri, yorumları ve değişiklik önerileriyle beraber çok keyifli bir süreç oldu benim için.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Çok güzel yorumlar aldım. Hatta şimdiden ikinci kitabın ne zaman çıkacağını soranlar bile oldu. Umduğum tek şey, yakın çevremdeki iki üç kişi dışında birilerine ulaşmaktı. Onu da ufak ufak başarmaya başladım sanki.

Telif aldınız mı?

Sözleşmeme göre alacağım.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

Başlarda bir dergiye yazı gönderme konusunda bile çok utangaçtım. Sadece yakın çevreme okuduğum yazılarım oluyordu. Çocukluğum babamın işi sebebiyle farklı şehirlerde geçtiği için içimde bitmeyen bir özlem oluyordu hep. Arkadaşlarımı, okulumu, yaşadığımız evi, gördüğümüz denizi, her şeyi özlüyordum. Yazdıklarım da genelde bu çerçevede oluyordu, ama yazdıklarımı kendime tekrar okurken de terapi gibi oluyordu sanırım. Bilmeden kendimi iyi hissetmenin yolunu yazı yazmakta bulmuştum. Bu yazdıklarım da tamamen özel ve kendi hislerimle ilgili olduğundan başka birine okuma/okutma fikrinden de çekiniyordum.

Bir noktadan sonra o çekingenlik aşılıyor sanırım. İlk öyküm, Hece Öykü’de yayımlandı. Daha sonra Bavul Dergi ve son olarak Altı-Yedi’de öykülerim yayımlandı.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Kesinlikle evet. Gelip geçici bir heves olmadığını ben içten içe hep biliyordum. Ama bunu yakın çevreme göstermek adına çok önemli bir adımmış kitabımın yayımlanması. Şimdi çok daha rahat şekilde ikinci kitabımı düşünebiliyorum.

Peki, bundan sonra?

Kitabım, henüz Aralık ayında çıktı. Hâlâ yeni… Şimdilerde geri dönüşlere bakıyorum. Kim ne düşünüyor, bunları merak ediyorum. Gelinciklerin Ölümü, benim ilk göz ağrım, evet. Hatta bundan sonra yazacağım başka hiçbir öykü bu kitaptakiler kadar iyi olmaz gibi geliyor. Bunu da zamanla göreceğiz. Çünkü insanın içinde de bitmeyen bir kaynak var aslında. Bu kaynağı beslemek için daha çok görmek, gezmek, okumak, tanımak gerekiyor sadece. Umarım bunlara devam edebilirim ve diğer öykülerimi de yayımlatabilirim.