İvan Bunin’in “Güneş Çarpması” adlı kitabı Jaguar Kitap tarafından yayımlandı. Kitabı, çevirmeni Eyüp Karakuş ile konuştuk.

“Güneş Çarpması”nı çevirmeye nasıl karar verdiniz?

Fikir Jaguar Kitaptan çıktı. Bir telefon sohbetimiz sırasında konu her nasılsa Bunin’e geldi. Bu yıl sonunda teliften düşecek bir yazar Bunin. Yani Ocak 2024 itibarıyla raflarda epeyce bir İvan Bunin göreceğiz. Behlül Dündar (Jaguar Kitabın sahibi) “Önce davranıp biz çıkaralım” dedi. Hemen kabul ettim. Zaten Jaguar Kitapla böyle dostane, özel bir “hukukumuz” da var. Bu arada İvan Bunin acısı hissedilmese de içimde kalmış bir ukdeydi; 2020 yılında bir yayınevine teklifte bulunmuş, 2024’e kadar tüm eserlerini çevirmeyi önermiştim ama olmadı. “Bunin” adı pek ticari gelmemişti anlaşılan. Neyse, kısmet bugüneymiş.

Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz? Yazarlara sorulur, biz de çevirmen olarak size soralım: Bir çeviri rutininiz var mı?

Bir rutine sahip değilim. Belki de var, bilmiyorum. Çevrilecek metni önceden okumak gibi bir alışkanlığım yok. Vakit kaybı gibi gelir bana hep. Çevirirken okumak ya da tersi, okurken çevirmek daha gizemli bir süreç sanki. Bulmaca çözer gibi, merakla, heyecanla… Çok ilginç yerlerde atlayıp birkaç sayfa sonrasına bakarım kimi zaman. Günde kaç sayfa çevireceğim belli olmuyor, sonuçta çevirmenlik asıl işim, uğraşım değil.

Son beş-altı yıldır çeviri yapıyorum. Öncesi yok. Öykü, roman, basılmış-bilinen ya da yeni kitap gibi seçimlerim son zamanlara kadar yoktu doğrusu. Ama bundan sonra olacak. Bazı “konu”lar var, bazı “iş”ler var ve bazı “yayınevleri” var, uzak durmam gerekiyor; birer ömür törpüsü bunlar. Eğer çevirmenlik mesleğiniz değilse, bir başka deyişle tuzunuz kuruysa çok katı sınırlar getirmeniz gerekiyor kendinize. Ruh sağlığınız için, sonra enerjiniz, isteğiniz ve zamanınız için.

Çeviri benim için artık vazgeçilmez bir hobi; ciddi, olmazsa olmaz bir tutku… Çok sevdiğim yazarlar, konular var, onların dışına çıkmamaya özen gösteriyorum şimdilerde. Liste giderek kısalıyor.

Bu arada bir de huy edindim, eskiden düşünmezdim (farkına varmazdım) ama son zamanlarda çeviri kitap okumak yavaş yavaş küçük çaplı bir eziyete dönüşmeye başladı. Çevirmen arkadaşlar daha iyi anlayacaklardır beni, her cümlede durup “Bunun aslı nasıldır acaba?” sorusu ya da “Burada bir eksiklik/yanlışlık var gibi” kuşkusu insanın beynini kemiriyor.

“Güneş Çarpması”nın çevirisine gelelim. Nasıl bir süreçti, ne kadar sürdü, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Önce hangi öykülerin kitaba alınacağına karar verdik. Daha doğrusu Behlül Dündar’ın kendi deneyimlerine ve “Mihail Şişkin” ile görüş alışverişlerine dayanan bir listesi zaten hazırdı. İki öykü de ben önerdim. Böylece kitabın içeriğini oluşturacak 10 öykü hazır olmuş oldu.

Benim için bir hayli zevkli, kolay ve hızlı bir çeviri dönemi oldu. Bırakın herhangi bir zorlukla karşılaşmayı, nasıl bittiğini bile fark etmedim. Oluyor bazen, yazarı, konuyu, tarzı, dili benimsiyorsunuz, ondan hoşlanıyorsunuz ve sonrası kendiliğinden gelişiyor.

Eyüp Karakuş

Çevirmeden önce okuduğunuz, sevdiğiniz, aşina olduğunuz bir yazar mıydı İvan Bunin? Yoksa çevirmeye karar verdikten sonra mı tanıdınız?

Bunin’i tanıdığımı söylemek abartı olur (bu da benim ayıbım). Belleğimde yarım yamalak kalmış bir “Mitya’nın Aşkı” vardı, bir de “İvan Arsenyev’in Yaşamı”… Ancak bunlar kafamda bir “İvan Bunin” imajı oluşturmaya yetecek şeyler değildi. Çeviri sayesinde öyküleriyle daha yakından tanışıp satır aralarına dalınca onu daha iyi tanımaya başladım ve giderek daha çok ısındım.

İvan Bunin orijinal dilinde nasıl bir yazar sizce? Dil kullanımı, üslubu, öne çıkan özellikleri neler?

Her şeyden önce Bunin bir “Klasik Rus Yazar”. “Klasik” tanımını yapıştırdığınız anda da eşdeğer (ya da rakip) olarak hemen önüne Çehov’u koymak durumundasınız, hem de diliyle, tarzıyla, nokta atışı tespitleriyle ve beklenmedik sonuçlarıyla, her şeyiyle… Birbirlerinden etkilenmişler midir? Hiç kuşku yok!

Klasik bir Rus yazarı olmasının ötesinde “her şeyiyle” Rus bir yazar Bunin; bu yönüyle Çarlık Rusya romantikleri (başta kendim) için bulunmaz bir nimet. Öyle bir yanı Rus, diğer yanı buram buram Avrupa kokanlardan değil. Yakın dönem tarihçisi olsam Rus’u tanımak için rahatlıkla Bunin’den başlayabilirdim.

İvan Bunin’de ağdalı, üst perdeden, didaktik bir dil göremezsiniz; kendini zaman zaman doğa betimlemelerine kaptırsa da kısa kesmesini, hemen konuya dönmesini ve ipin ucunu kaçırmamasını iyi bilen bir yazar. Bu pencereden bakıldığında kendisini Rus “beat” tarzının temsilcilerinden biri olarak görmek de mümkün. Ya da Tolstoy’a değil Dostoyevski’ye yakın, Turgenyev’e değil Çehov’a yakın…

Öyküleri okuyanlar fark etmiştir, Bunin’de öne çıkan, hatta insanın doğrudan gözüne batan iki ana tema var: Ölüm ve Aşk! Geriye kalan her şey bu ikisinin tamamlayıcısı, etrafını dolduran ayrıntılar, yardımcı unsurlar… İstisna eserleri olmakla birlikte Bunin okumaya karar verenler bu ikisine, fırtınalı aşklara ve trajik ölümlere hazır olmalılar. Bir de hiç eksik olmayan melankoliye…

Çevirmen olarak kitapta sizi özellikle çok etkileyen bir öykü ya da bölüm var mı? Varsa hangisi ya da hangileri?

Öykü sonları müthiş! Çok çarpıcı! Son paragraflar, son cümleler… “Kafkasya” öyküsünün son paragrafı mı dersiniz, “Güneş Çarpması”nın ya da “Pariste”nin son cümlesi mi? Her biri kalbe sokulan bıçak, üzerine basılan mayın, surata patlayan tokat… Gerçekten, etkilenmemek mümkün değil.