7 yaş üstü okurlara hitap eden “Eyvah Kayboldum” Timaş Çocuk etiketiyle yayımlandı.

Oruç Aruoba, Yürüme adlı kitabında yola çıkanlar için (yaptığınız yolculuk her ne ise artık, o size kalmış) şu cümleleri kurar:

“Yola bir kez çıkmış kişi, dursa bile, artık hep, yolda kalacaktır. Yön de yoldur yer de… Yola çıkan kişi, nereye ulaşabileceğini ancak yürüyüp yolu aşıp vararak bilebilir. Yol yürümeden bilinmez…”

Raflarda yerini almış bir çocuk kitabını değerlendirmeye bu cümlelerle başlamam, ilgili okuru yani sizleri biraz şaşırtmış olabilir. Ama telaşa lüzum yok, derdim felsefe yapmak değil. Derdim geyik ve minik bir kuşun ormandaki yolculuğunu ele alan sıcacık bir kurguya, anlamlı bir gönderme ile başlamak. Çünkü yolunu kaybetmiş o minik kuşun, geyiğin yardımıyla ait olduğu yeri bulma çabasını okuyacaksınız Eyvah Kayboldum’da. Bu iki kahramanımız tıpkı alıntıladığım cümlede olduğu gibi yürüyerek varacakları yolu belirliyor hikayelerinde.

Patricia Hegarty’nin yazdığı, Sebastiaan Van Doninck’in resimlediği, Esma Fethiye Güçlü’nün Türkçe’ye kazandırdığı Eyvah Kayboldum Timaş Çocuk etiketiyle çıktı, raflarda yerini aldı. 7 yaş üstü okura hitap eden kitap, özünde sıcacık bir dostluk hikayesini konu alıyor. Ormanda iki farklı tür hayvanın, bir amaç uğruna uzun süren arkadaşlığını lirik bir dille bizlere ulaştırıyor. Eyvah Kayboldum, okurken kendinizi ormanın içinde herhangi canlıdan biri gibi hissedebileceğiniz resimlerle bezeli. Masalın dile geldiği kelimeler, o gerçeklikte sunuluyor okuruna: Her sayfası, ayrı ayrı ormandan bir parça. Ağaçların, çiçeklerin, bitkilerin ve gökyüzünün eşliğinde duygusal, yer yer eğlenceli, yer yer düşündürücü ve biraz da öğretici bir macera… Hadi şimdi gelin, o maceraya eşlik edelim!

Eyvah Kayboldum, merak ettirici bir girişle okurun karşısında: “Hikayemiz, ağaçların arasından hafifçe fısıldayan bir yaz esintisiyle başlıyor.” Bir masalı anlatmak için oldukça sıra dışı olan giriş, yazarın kaleminin de ne kadar güçlü olduğunun habercisi. Çocuklara hayvanların konuştuğu herhangi bir fabl okumayacaklarını duyuruyor sanki her harfiyle. Sayfaları çevirdikçe de yanılmadığınızı fark ediyorsunuz. 7-8 yaş grubu çocukların sıkılmayacağı kıvamda, az ama anlamlı metinlerle dört mevsim süren bir yolculukla karşılaşıyorsunuz.

Her şey bir yaz günü, sevimli kahramanımız Geyik’in, ormanda salına salına dolaşmasıyla başlıyor. Gökyüzünden bir kuş sürüsü geçiyor. İçlerinden biri yere düşüyor ve kanadı kırılıyor. Kuş, öterek sesini geyiğe duyuruyor. Geyik, kanadı kırık kuşa kol kanat oluyor. Ezilmemesi için onu boynuzunda taşıyor.

Tam da hikayenin bu kısmında, bir dostluğun küçücük bir iyilikle nasıl başlayabileceğine şahit oluyorsunuz. İçiniz ısınıyor, kalbiniz yumuşuyor. Ama Minik Kuş, biraz üzgün, biraz da tedirgin. Çünkü sürüsünden ayrı kalıyor. Ağlamaklı bir sesle şu cümleyi kuruyor: “Şşimdi sürümü nasıl bulacağım ben?” Yolculuk böylece başlıyor.

Yazar, masalının kahramanlarını çıkardığı bu yolculukta, ormanın renklerini gösteriyor okuyucusuna. Bazı zamanlarda ürkütücü, bazı zaman kurtarıcı olaylar eşliğinde hem de. Ve yolculuk öyle sanıldığı gibi kolay da olmuyor. Uzun sürüyor. Yaz, Sonbahar, Kış, İlkbahar… Tüm mevsimlerin içinden geçiyor iki dost. Üstelik arkadaşları tarafından uğurlandıktan sonra. “İyi şanslar” diyor Tavşan. “Güle Güle” diye sesleniyor Sincap. “Bizi unutmayın” diye telkinde bulunuyor tarla fareleri. Geyik ve minik kuşun kah gülerek kah eğlenerek kah korkarak devam ettikleri rotada hayat sanki bir metafor çocuk okurun karşısında. Yaşamın tüm yönlerini öğreten, anlatan bir metafor… Doğanın seslerine kulak veren, yaşadıkları ormanın güzelliklerini görerek hedefe ilerleyen iki arkadaş, gündüzün de gecenin de rengini seriyor gözler önüne. Havanın soğuduğu, dondurucu rüzgarın estiği bir günde, yaşama tutunmanın mücadelesini anlatıyorlar; böylece vazgeçmemeyi, devam etmeyi öğretiyorlar hikayelerini okuyanlara. Aç kalmamak için sarf ettikleri çabanın kıymetini, mucizelerin hiç beklenmedik bir anda gelişini onların seyahatinde özümsüyorsunuz. Geceyi geçirmek için sığındıkları bir mağaranın, ateş böcekleriyle ışıl ışıl olmasına sevinmeleri, küçük şeylerin nasıl mutluluklara sebep olduğunu fısıldıyor kulaklara.

Ve bir ilkbahar günü, sonunda sürüsüne kavuşan kuşun mutluluk ötüşlerinde, bir yolculuk sonunda hedefe varabilmenin lezzetini hissediyorsunuz. Mutlulukla birlikte gelen hüznü bir de… Geyik, arkadaşının ailesine kavuşmasına, amaca ulaşmalarına sevinse de Minik Kuş’tan ayrılacağı için kederleniyor. Ama yaşadıkları şey de işte, böylece bir masala dönüşüyor ve ölümsüzleşip bizim dilimize düşüyor. Herkesin bir yerinden nasipleniyor. Ateş böceklerinin kaldıkları mağarayı aydınlattığı gece Geyik’in anlattığı gibi: “Bir varmış bir yokmuş… Büyük bir yolculuğa çıkan çok cesur, minik bir kuş varmış…”

Sevim Şentürk