Zeynep Keten’in Gönül Gökdoğan biyografisi “Bir Gönül Hikâyesi” Sözcükler Yayınevi tarafından yayımlandı.

Gönül Gökdoğan’ın annesi Nüzhet Gökdoğan, Atatürk’ün Avrupa’ya eğitim için gönderdiği gönderirken de “Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz” dediği öğrencilerinden. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın astronomu, ilk kadın dekanı ve ilk kadın senatörü.

Nüzhet Hanım, baba tarafından Tophane Fabrikaları Kumandanı Cezayirli Ahmet Paşa’nın, anne tarafından ise Akdeniz Kaleleri ve Girit Kale Kumandanı Mustafa Fevzi Paşa’nın torunudur.

Gönül Gökdoğan’ın babası Ali Mukbil Gökdoğan akademisyendir. İstanbul Yüksek Mühendislik Okulu’nu bitiriyor, Mühendislik Mektebinde müderris muavinliği yapıyor. Atatürk’ün yurt dışına Türkiye’nin imarı için gönderdiği elemanlar arasında yer alarak Hochschule für technik Stuttgart’a (Hft Stuttgart) gönderiliyor.

Hikayemiz Gönül Gökdoğan’ın anneannesi Nebihe Pelit Hanım’ın babasını Girit Adası’nda savaşta kaybettikten sonra ailesiyle İstanbul’a gelmesi ile başlıyor. Nebihe Hanım’ın annesi, Kafkas Savaşı sırasında, kendisini savaştan korumak için lalası tarafından İstanbul’a getirilen Çerkez Hatice Hanım’dır. Aile soyağacı 1800’lü yıllara işaret ediyor.

1910 yılında İstanbul Fındıklı’da konakta geçen savaş zamanlarını annesinin dilinden anlatıyor Gönül Gökdoğan. Dedesinin savaşa gitmesi ile Gönül’ün anneannesi ve annesinin hayat mücadelesi ile başlıyor o dönem. Sonrasında Nebihe Hanım’ın desteği ve çabaları ile Nüzhet Hanım’ın eğitim hayatı ile devam ediyor. Eğitimini Paris’te tamamlayarak Türkiye’ye dönen Nüzhet Gökdoğan ve Mukbil Gökdoğan’ın yolları 1936 yılında Yüksek Mühendis Mektebinde kesişiyor. İzdivaçları sonrasında 9 Kasım 1940 tarihinde Gönül dünyaya geliyor.

Gönül daha üç buçuk yaşında dadısı ile gittiği Taksim Bahçesinde o zamanın küçük ama meşhur belediye gazinosunda keman çalan Madam Lili’nin müdavimi oluyor. Bu hayranlık Gönül’de keman sevdasını başlatıyor. Annesi Nüzhet Hanım’ın piyano çalması konusunda ısrarını boşa çıkarırcasına daha o yaşta ben kendi seslerimi çıkarmak kendi notalarımı çalmak istiyorum diyerek, piyano dersi teklifini reddediyor, keman çalmak istediğini söylüyor. Bu arada, her ne kadar haşarı bir çocuk olmasa da evde korkunç bir kaza geçiriyor ve bütün yüzü yanıyor. Ve hayatta belki de doğumundan sonraki ilk zor dönemi bir mucize ile atlatıyor ve küllerinden tekrar doğuyor.

Beş buçuk yaşına geldiğinde keman sevdasından vazgeçmediğini gören anne ve babası Gönül’ü zamanın meşhur Macar keman virtüözü Karl Berger’e Narmanlı Han’a derse götürmeye başlıyorlar. O döneme ait anıları, eski İstanbul’un Pera’sı, Markiz’i, Tilla’sı ve daha birçok hatırı sayılır mekanıyla anne ve babası ile geçirdiği günlerden bahsediyor Gönül. 1946 yılında, erkek kardeşi Ömer Can dünyaya geliyor ve ev biraz daha şenleniyor.

Karl Berger’in vefatı Gönül’ü hüsrana uğratsa da keman tutkusu gün geçtikçe daha da artıyor. Öyle ki neredeyse tüm zamanını keman ile geçiriyor ve okul onun için zorla gittiği bir yer oluyor. Çok başarılı bir öğrenci olmasına rağmen aklı fikri yurtdışında konservatuara gitmekte özellikle Paris’e gitmeyi hayal ediyor. Beş yaşından on beş yaşına kadar hem keman ve hem de okulunu bir arada götürmeye çalışıyor.

Bir gün Gönül yedinci sınıftayken Nadir Nadi, babası ve Gönül’ü çaya davet ediyor, davete kemanı ile gelmesini istiyor, G. Bouillon ve Suna’nın da bir konser için geleceğini söylüyor ve Bouillon’ un Gönül’ü de görmesini istiyor. İşte o gün Bouillon Gönül’ün Paris’e gelmesine karar veriyor. Peşi sıra, 6-7 Eylül olayları oluyor ve o zamana ait olaylar Gönül’ün çocukluğunda unutamadığı kötü anıların arasında yerini alıyor.

Paris’e gitmeden önce Ankara’da bir sınav oluyor ve akabinde nasıl hazırlandıklarını dahi anlamadan Gönül ve anneannesi kendilerini Paris’te buluyorlar. Yıl 1955 ve Paris’te üç yılını anneannesi ile geçiren Gönül tam 14 yıl Paris’te kalıyor. O yılların Paris’ini, yaşadığı evleri, vakit geçirdiği insanları, diplomatik sosyal ilişkileri, okul hayatını, oda orkestrası çalışmalarını anlatıyor Gönül Gökdoğan. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile Anadolu ve İstanbul Turnesi’ ne çıkıyor. Ve yirmili yaşlarda yaptığı ve sadece bir ay süren o evliliğine dair şu ana kadar kimsenin bilmediği ve dolayısıyla anlatmadığı gerçeklerden bahsediyor.

Bu kadar başarının içerisinde hayal kırıklıkları olmaz mı? En güvendiği hocası G. Bouillon kendisini zor durumda bırakıyor, Paris’te konservatuardan ihraç edilmesine sebep oluyor. Ama buna rağmen yine yeniden küllerinden doğarak daha büyük bir ivme ve büyük başarıyla ama bu sefer “Ecole Normale Superieure de Musiqu”den tek üstün başarı ile mezun oluyor. Okuldan sonra başlayan Amerika ve Avrupa turnelerine çıkıyor. 1969 yılında sevgili köpeği Cin ile İstanbul’a geri dönüyor. Dönüşünde başlayan Konservatuar ve üniversite hocalık zamanında yaşanan olayları bir bir anlatıyor. Mimar Sinan Devlet Konservatuarı’nın kurucularından biri oluyor. Konservatuar için Turgut Özal ile yaptığı görüşmeyi, akabinde profesörlüğünü nasıl bileğinin gücü ile aldığının hikayesini anlatıyor Gönül Gökdoğan.

34 yaşında iken, Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’nin vesilesi ile tanıştığı sonrasında 45 yılını birlikte geçirdiği hayat arkadaşından bahsederken, kimsenin bilmediği ve belki kendine bile itiraf edemediği ilk aşkı ve aşkının hüzünlü sonu akıllarda soru işareti bırakıyor. Kemana olan tutkusu, sanat ve çocuklar için daha neler yapabilirim düşüncesi ile 1977 yılında Suzuki eğitimi için gittiği Tokyo Matsumoto macerası ve sonrasında konferans için gittiği Tokyo YWCA’de yaşadığı deprem yine hayatının unutulmaz anılarından oluyor.

Babasının postnişin olmasından kaynaklanan mistik tarafı ile Falcı Naciye Hanım macerası ise bir ironi yaratmaktadır.

Gönül Gökdoğan, 2018 yılında Karl Berger adına Büyükada’da yapılan anma törenindeki konuşması ile bizi yeniden geçmişe götürüyor. Karl Berger’den hatıra Aliye Berger’i, birlikte geçirdikleri anları ve o dillere destan aşkı bir kez daha yad ediyor.

Hayata bakış açısından, inançlarından, yaşadığı hayal kırıklıklarından, yeniden doğuşlarından, başına gelen talihsizliklerden sonra gerçekleşen mucizelerden bahseden Gönül Hanım’ın her kelimesi “Bir Gönül Hikayesi” okuruna ışık olacak ve yol gösterecektir.