Sonra tuttum kendimi sıcak suların altına soktum
kendimi bıçakların altına
yeter üşüdüğüm buz gibi sularda yeter çiğnediğim tütün
belki de bu kadar dardır hayat diye yaşadığım eğreti bir sığıntı
gözüm portmantosuna takıldı sararmış derme çatma bir evin
penceresinde ağaç, avlusunda sonbahar

Elimden gelmiyor görmekten fazlası çamurum çekiyor beni bataklığına
oysa sıcak suyun altında ıslanmak oysa üzerinden akıp gitmesi acının
boşunadır belki karnındaki ağrı boşunadır ruhundaki ürperti
çamura bulaş geçecektir belki de içindeki o sağır bulantı 

Bana bir dağ evi gerekli belki de bulandıktan sonra çamura
belki de sisli dağların yamacında temiz hava
geride kalan bir çöl bayramı durgun bir göl
belki ormana fısıldanan sırlar gibi düşsel
susturmak için içimdeki çığlığı bana sadece ses ver

Biliyorum yok öyle bir yer ve geçmeyecek çamurdaki çalkantı
isimler hatırlayacağım çok geride kalmış bir andan
ölümsüz isimler, ölmeyen isimler, cinayetle yaralı
unuttuğum yığınla şey heybemde belki her şeye yeniden
komalardan sökülmüş bir çekicin darbeleriyle
ve çıkagelmiş boynunda gezdirdiği çarmıhtan
yıkandığım suyla beraber çamur da içimden

Oysa gereklidir çamur içindeki insana
çamura bulandım, yonttum kendimi ve kurudum
çamurla susup çamurla konuştum
yepyeni bir ben daha buldum orada 

Barış Yıldırım