“çok yer değiştirmiş eşyaların / yorgunluğu yayılıyor odalardan”

Melisa Kesmez’in Nohut Oda kitabında “Kalanlar” öyküsünü okurken hep bu dizelerim döndü durdu aklımda. Evi bırakıp gitmek, eşi dostu bırakıp gitmek, yaşadığın şehri bırakıp gitmek ve gidememek. Gitmek ve kalmak arasında salınan insanlar ve o salınmanın gerilimi. Melisa Kesmez bütün bunları kalemine mürekkep yapmış. Kalemini bu yoğun mürekkebe batırıp yazmış öyküsünü.

Öykü kişisi bir ayrılığın ardından sadece ceketini alıp çıkmıştır. Tek başına yerleştiği evi yuvaya çevirmek için uğraşır öykü boyunca. Şehri terk eden arkadaşlarının verdiği eşyalarla yapacaktır bunu. Eve getirdiği her yeni eşya –cam sehpa, kitaplık, halı, likör takımı, daktilo, abajur, salon bitkileri– evden yuvaya doğru olan dönüşüme katkı verecektir.

Bunlardan biri de üçlü koltuktur. Ben öyküyü biraz da bu koltuğun gözünden okudum, yer yer onun sesini duydum: Arkadaşının evinden gelip salonda yerini alır. Ev değiştirmelerden o da yorgundur, tedirgindir. Tedirginliği bu evde ne kadar kalacağının tedirginliğidir. Yine de kendini şanslı sayar. Dağıtılan diğer eşyaların nereye gittikleri, gittikleri yerde ne durumda oldukları belli değildir. Yeni geldiği evdeki diğer eşyalarla olan uyumsuzluğa o kadar da kafasını takmaz. En azından tanıdık bir evdedir. Bu evin sahibini geldiği evde çok görmüş, onun rahatlığına gömüldüğünü bizzat yaşamıştır.

Melisa Kesmez

Her kapanan ev, öykü kişisinin evi için yeni bir eşya demektir. Eşyaların o evlerden kendi hikâyeleriyle geldiğini söyler. Eşyalar yeni evlerini ilk başta yadırgasalar da zamanla hem eve hem diğer eşyalara uyum sağlarlar. Ev o kadar boştur ki her gelen eşyaya yer de vardır, ihtiyaç da. Taşınanı en çok zorlayan, kitaplarının ne olacağıdır. Onlara kıyılamaz, dağıtılamaz. Varsa eğer anne evi, kolilenip oraya bırakılırlar.

Öykü kişisi yeni eşyalara kavuştuğuna çok da sevinemez. Çünkü gidenle kaybettiği “bir hayattır, kendi hayatına bitişik bir hayat, bir komşu yaşam öyküsü.” Kalan zamanla anlar ki kaybettikleri uzun bir liste tutuyordur. Liste baştan sona yaşanmışlıklarla doludur. Kaybedilen sadece yaşanmışlıklar değil, yaşanacaklardır, birlikte yapmaktan keyif alınanlardır. Giderken senden de bir şeyler götürüyordur. Çünkü “O, seninkilere dolanmış köklerini söküp alırken, seni de yerinden ediyordu(r). Aynı bahçenin çiçekleri olmak böyle bir şeydi(r).” Tabii bir de gidenin duyguları vardır. Ama öykü kişisi böyle bir deneyim yaşamadığı için bunu bilemez. Yola çıkanın neden gitme kararı aldığını, gidene kadar hatta yolculuğa ilk adımı attığında neler olduğunu bilemez.

Giden arkadaşlarını gördükçe onun da kafasında hep bir gitme fikri yaşamaya devam eder. İşinde, yaşadığı evde, yaşadığı şehirde kalıcı mıdır? Hiçbir şeyin garantisinin olmadığı, her şeyin sallantıda olduğu bir zamanda yaşamaktadır. Büyükleri gibi girdiği işten emekli olunduğu, yaşanılan evde uzun yıllar geçirildiği zamanlar çok geride kalmıştır. Her şey belirsizdir, pamuk ipliğine bağlıdır. Kök salmak eskisi kadar kolay değildir.

Bir akşam bütün bu düşünceleri değiştiren bir olay gerçekleşir. Yine giden biri ona uğrar. Bu sefer bırakılan bir eşya değil bir kedidir. Latife adlı kediyi bilge biri gibi görür. Bundan sonra hayatına nasıl devam edebileceğini kediden öğrenir. Dışarda katlanılması zor bir dünya varken kedinin hayatına girmesiyle bununla nasıl baş etmesi gerektiğini ondan öğrenir.

Kediyle birlikte evi yuvaya dönüştürmeye son noktayı koyar. Kediyle köklenme de başlar; hem eve hem işe hem de şehre. Kediyle birlikte çekip gitme fikri de silinmeye başlar. Çünkü kedi bazen bir çıpadır, bağlar sizi. Küçük sarsıntılar duyar ama kopmazsınız hayattan. Verdiği huzurla vazgeçilmez olur. Kedi sahibi olan kolay kolay gidemez artık. Üçlü koltuk da durumu fark eder. Kedinin olduğu yerde artık o da kalıcıdır. Tedirginliği yavaş yavaş azalır. Onun için de artık ev değiştirmeler sona ermiştir. O da eve kök salmaya başlar. Kedi, koltuğu hemen benimser. Koltuk, üzerine bırakılan tüylerden, ayaklarının kedi tırnaklarıyla sıyrılmasından şikâyetçidir ama bir yandan da kedi artık yer değiştirmeyeceğinin, bu evin son evi olduğunun garantisidir. Kedinin gelmesiyle sadece koltuk değil diğer eşyalar da rahat bir nefes alır. Herkes için kök salma, tutunma zamanıdır.

Öykü kişisi, gidenlerle ilişkiyi fotoğraflarla sürdürür. Son giden arkadaşı gittiği yerle ilgili fotoğraflar gönderir. O arkadaşına gönderdiği fotoğrafta evin yeni bireyi Latife ile birlikte poz verir. Bu fotoğraf yazılacak sayfalarca mektubun söyleyeceğini bir çırpıda anlatır: Kedi kalmayı, tutunmayı, katlanmayı hem mümkün kılar hem öğretir.

Melisa Kesmez, kitabın girişinde yer verdiği alıntı ile yaşamın ilk çabasını kabuk oluşturmak olarak görür. Kabuk oluşturmak bağlanmanın metaforudur. Kabuğunu oluşturamayan ülkeden ülkeye, şehirden şehire gezer. Aslında bu bir tercih meselesidir. Kimi gittiği yeni yerde oluşturur kabuğunu, kimi arayışa devam eder. Kabuk oluşturmayı istemeyen, o kabuğun oluştuğunu hissettiğinde yola çıkma kararını verir. Kitabı da kabuğunu arayanlara ithaf eder. Kesmez, hikâyesini yazdığı kabuğunu bulan öykü kişisi ile tarafını kabuk oluşturmaktan yana koyduğunu belli eder.

Melih Elhan