“Her üstün kültür, zalimlik temelinde kurulmuştur.”
Nietzsche

1902 yazında Okgu’da doğar Chae Man-sik. 1922 sonrası Japonya Waseda Üniversitesi İngiliz Edebiyatı Eğitim Programında eğitimine devam ederken deprem olduğunda okulu bırakıp gazeteler, dergiler için makaleler yazmak üzere Kore’ye dönecektir. Temmuz 1925’te Tong’a Daily’de muhabir olarak çalışmaya başlayan Chae Man-sik, 1931’de döneminin önde gelen edebiyat dergilerinden Kaebyok’ta editörlük görevini üstlenir.

Edebiyat yolculuğuna 1924 yılında yayımlanan ilk kısa öyküsü “Se gillo” (Üç Yol) ile çıkar ve bu tarihten tam on yıl sonra sömürgecilerin baskıları altında entelektüellerin, sanatçıların, aydınların geçirdiği zor zamanları atlattığı “Redimeidu Insaeng” (Hazır Hayat) adlı kısa öyküsüyle de ciddi eleştiriler alır. Chae Man-sik için 30’lu, 40’lı yıllar edebi kariyerinin en verimli dönemi olmasına rağmen bu süre zarfında birçok mali zorluk yaşar. Aile şirketinin iflasıyla tamamen eserlerinin el yazmalarına güvenerek hayatını devam ettirmeye çalışan yazarın sağlık durumu kötüleşir ve 1950 yılına gelindiğinde kısa öykü, roman, oyun, deneme, eleştiri türlerinde geriye 290 eser bırakarak ömrünü tamamlar.

1910-1945 yılları arasında Japon işgali altındayken çetin zamanlar yaşayan Kore, Japonya’nın Kore’nin içişlerine müdahale edebileceğini belirten Kore-Japonya Protokolü gibi birçok antlaşmayla farklı konularda zarar görmektedir. Kore’ye girilişin başlangıcından ileri yıllara kadar Japonya, birliklerini hızlıca Seul’e yerleştirip telekomünikasyon karargahını işgal edecektir. O vakitler bağımsızlık ruhu, vatanseverlik ve milliyetçilik duygusunu geliştirmek amacıyla yergi içeren edebi eserler veren Shin Chae-ho ve Park Eun-sik gibi yazarlar ortaya çıkar; bu yazarlar arasında Chae Man-sik de vardır.

Japon sömürge döneminde ortaya çıkan ancak Japonya’ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren birçok direniş hareketinin genişlemesinden sonra eserleri tanınan Chae Man-sik’in öykülerinde seçtiği durum ve karakterler esasında aydınlarının dikkatini hedef alsa da toplumun geniş bir kesimini etkisi altına alacaktır. Gerçekliği eleştirel bakış açısıyla ve hicivli üslubuyla birleştiren yazar, coğrafyasındaki toplumsal eşitsizlik ve sömürgecilik üzerine edebiyat üretme konusunda yetenekli bir yazar olarak kabul edilir.

Chae Man-sik’i ve üslubunu Korece aslından Türkçeye taşıyan Şahika Uçurum’un çevirisi “Benim Saf Amcam ve Diğer Öyküler” Fihrist Kitap tarafından yılın başında kitaplaştırıldı. Yazarın sekiz öyküsünün yer aldığı kitapta sırasıyla Üç Yol, Hazır Hayat, Benim Saf Amcam, Guguk Kuşu, Polis Maeng, Bay Pang, Bir Günlük Melek ve Halkına İhanet Eden adlı öyküler bulunuyor.

Öncesinde de değinildiği gibi Üç Yol’la edebiyat kariyerine başlayan Chae Man-sik sınıf meselesine duyarlı bakış açısıyla kalem oynatır. Modern-mekânlardan biri olan tren, birleştirici özelliği ile literatüre taşınmıştır. Bu öyküde seçilen mekânda farklı koşullara sahip olan karakterlerin bir aradalığı ve birlikte yaşadıkları deneyim sunulur. Sonraki zamanlarda yazacağı metinlerde olduğu gibi Üç Yol’da olaylar Seul’e giden bir trende seyahat eden birinci şahıs anlatıcının etrafında döner. “Boş yer bulmak için bakınarak trenin son vagonuna bindim.” (s.11) diyen kahraman, modern seyircidir. Çevresine karşı hem mesafeli hem de gözünün gördüğü şeylere anlık dalış yapan bir flâneur’dür bu anlatıcı.

İçinde bulunduğu mekânları yorumlayarak hayat içindeki ikiliklerin farkına varmaya çalışan anlatıcının çoğu yerde gözlemci olduğu Üç Yol, yalnızca ortaya çıkan görsel dinamiği sergilemekle kalmaz; özne-nesne mesafesi hakkında da okuru düşünmeye iter.

Hazır Hayat’ın yayımlanmasıyla dikkatini bilhassa kolonyal baskı çağındaki entelektüellerin ve sanatçıların durumuna odaklamaya başlayan Chae Man-sik, bu eserinde modernleşen sömürge toplumunun yarattığı işsiz genç entelektüelleri odağına alır; tasvir ettiği erkeklerin, modernleşen bir kolonyal toplumda ne oldukları ya da ne olmaları gerektiği konusunda kafaları gerçekten karışıktır ve örnek olarak yeteneklerine uygun bir pozisyon bulamayan Bay P’nin hikâyesini yazarın huysuz satırlarında okumak mümkün. O, kendisine çözülemez bir paradoks gibi görünen şey üzerine kafa yorup yolun sonunda kendi köşesine çekilir: “Galiba köşede bekleyen hayatım sonunda sahibini buldu.” (s.44)

Hazır Hayat’tan dört yıl sonra var olan Benim Saf Amcam, sömürgeciliğe tersten ve coşkulu bir yaklaşımı yansıtırken mütevazı ve maharetli sıfatlarını ön plana çıkararak kadın karakterle Kore kültürünün bir arketipini sunar: Choson kadınları. Hikâye, amcasını köpürten, sürekli olarak yanlış anlayan fevri bir karakterin ağzından anlatılır. Uzaktan akraba olan iki bireyin amca-yeğen pozisyonunda biçimlenen diyaloğuna yer verilen pasajlar, cahillerin kendileriyle kafa kafaya gelmelerinin klasik örneği gibidir. Kurulan diyaloglardan ve hikâyenin akışından anlaşılacağı üzere zayıflamış Kore kültürünün sembolü olan amcaya şaşkınlık, anlatının karnından kendi ironisini doğurur.

Hazır Hayat ve Benim Saf Amcam kadar kitapta dikkat çeken bir başka öykü 1946 tarihli Polis Maeng. Bu öyküde de geleneksel sömürgecilik anlayışı işlenir. Polis Maeng, bir polis memurunun gözünden, Japon kolonizasyonu sona erdikten hemen sonraki Kore tarihinin bir anlık görüntüsünü okura tanıtır. Polis Maeng, öylesi bir döneme dair toplumsal eleştiri sunar, fakat bu sefer farklı bir arka planla yapar bunu, yani Kore’nin Japonya’nın sömürgeci ellerinden bağımsızlığını kazanmasından sonraki hâliyle.

Society for Reading ile olan ilişkisi nedeniyle 1938’de Japon sömürge hükümeti tarafından tutuklanan Chae Man-sik, Japon yanlısı bir edebiyat örgütü olan Korean Literary Society for Patriotism‘e katılması şartıyla serbest bırakılır ve sonuç olarak, birkaç Japon yanlısı eser yazmaya mecbur kalır. Kore’nin Japon sömürge yönetiminden kurtuluşundan sonra, Benim Saf Amcam ve Diğer Öyküler’de de son sırada yer alan Halkına İhanet Eden (1948) öyküsünü yazarak kendisininki de dâhil olmak üzere Koreli entelektüellerin sömürge döneminin sonundaki Japon yanlısı eylemlerini açıkça kınar. Chae Man-sik, 1945’ten sonra ve liberal bir ortamda toplumsal eleştirisine devam eder. Halkına İhanet Eden’le kurgusal olarak kendi hayatına odaklanıp Japon işgali altındaki Koreli gazetecilerin ve entelektüellerin karşı karşıya kaldıkları zor seçimleri aydınlatmaya girişirken rollerin tarihsel bir perspektiften değerlendirilmesinin erdemini gözler önüne serer: “O zamana değin kendimi yalnızca bir günahkâr olarak görmüş ve utançla, pişmanlıkla derin düşüncelere dalmıştım.” (s.103)

Tartışmanın yalnızca bir tarafını ortaya koymaktan ziyade farklı anlayışları çoğu zaman diyaloglarla çarpıştıran Benim Saf Amcam ve Diğer Öyküler, anlatının dolaysızlığı sayesinde okurun kendisini bir öykü anlatıcısının huzurundaymış gibi hissetmesini sağlar. Kurgusal olmayan parçalarda bazı toplumsal içgörülerin görülmesini kolaylaştıran Chae Man-sik, aslında ülkedeki kaosun ve bağımsızlıktan sonra ortaya çıkan çeşitli anlaşmazlıkların peşine düşmüş bir zihin-gezginidir.

M. Utku Yeşilöz