22.Mayıs.23
Büyük adamlar pek kitap okumazlar. Belki, o da çok elzemse, kitap özeti okurlar.
***
Büyük adamlar şiiri severler. Belki gençliklerinde okumuşlukları da vardır ama şiiri de bir araç olarak severler. Ezberlemek için okurlar şiiri. Meydanlarda propaganda aracı olarak kullanabilecekleri şiirleri severler.
Bizse hayatımızı biraz olsun şiir gibi yaşayabilmek için, günlük hayhuyun içinde şiire biraz daha yer açabilmek için şiir okuruz.
Büyük adamla küçük insan arasındaki en büyük fark budur.
***
Meşhur hikâyedir, bilirsiniz: Makedonya Kralı II. Filip, oğlu İskender’in büyük adam olacağını ilk ne zaman anlamış biliyor musunuz?
Bir gün oturmuş, at terbiyecilerini izlerken.
Bir deli at varmış ki kimse zapt edemiyormuş. Üzerine güç bela bineni üstünden atıyor, adamların kolu bacağı kırılıyor, zavallılar acı içinde kıvranıyormuş.
Henüz Büyük namını almamış olan İskender, “durun hele” demiş, atın yönünü çevirmiş, üzerine atlamış. At bırakın onu üstünden atmayı, kuzu gibi olmuş.
Çünkü İskender, atın gölgesinden ürktüğünü fark etmiş ve atı güneşe doğru sürmüş. Güneşe doğru gidince gölgesi kaybolan at, sakinlemiş. İşte Makedonya Kralı II. Filip, oğulcuğu İskender’in büyük adam olacağını böyle anlamış. Falan filan.
Bu hikâye bana oldum olası matrak gelir. Uyduruk olduğu aşikârdır çünkü. Ve fakat anlarım ki gereklidir. Binlerce insanı katleden, dünyayı fethe çıkan böyle büyük zalimlerin başlarına hikâyelerden örülmüş bir taç kondurmak elzemdir çünkü.
İskender’in kendini tanrı sanmaya başladığı hikâyeyi de anlatayım.
Büyük İskender, Persleri dize getirdikten sonra Anadolu’ya gelir, yolu zamanın önemli kentlerinden Efes’e de düşer elbette. Yanmış yıkılmış Artemis tapınağının inşaat masraflarını kendi cebinden karşılamak ister. Fakat bir şartı vardır: Yaptığı bu kıyağa mahsuben, tapınağın üzerine kendi adının yazılmasını, tapınağın kendi hayratı olduğunun sütunlara kazınmasını ister.
Efes halkı bu teklife pek sıcak bakmaz ama inşaatın masrafını karşılayacak bir kaşalot bulmuşken fırsatı kaçırmak da istemezler. Ve büsbüyük İskender’e şöyle derler: “Nasıl olur da bir tanrı, başka bir tanrıya tapınak yaptırabilir?”
Keriz oğlu keriz İskender de, Pers hükümdarlarının evvelce Efes halkına yük ettiği vergiyi kaldırır ve bu vergilerin tapınağın inşaatına harcanmasını buyurur.
Bütün büyük adamlar biraz böyledir, pohpohlanmaya bayılırlar. Ve kendilerini biraz da tanrı gibi görürler.
***
Büyük adamlar fani olduklarını unuturlar. Ölmeyeceklerine ciddi ciddi inanırlar. Öldüklerinde –eğer son bir fırsatları olursa– buna epey şaşırırlar.
***
“Benim için dinin, dilin, etnik kökenin hiçbir ehemmiyeti yok. Sınırsız, sınıfsız, silahsız külahsız, sömürüsüz bir dünyanın hayalini kuruyorum ben. İşte bu hayal, benim inadımdır!”
Büyük adamlar en çok böyle konuşan tiplere gıcık olurlar.
İnatçıları ve hayalcileri sevmez büyük adamlar.
***
Büyük adamlar köşklerde, saraylarda yaşar. Çevreleri pek kalabalıktır. Kapıkullarının haricinde, yazar-sanatçı takımı da büyük adamların çevresinden eksik olmaz. Muhipleri çok olur büyük adamların. İyi Gün Muhipleri Derneği.
İyi Gün Muhipleri Derneği, zararlı cemiyetlerin en büyüğüdür ama büyük adamlar bunu idrak etmekten yoksundur.
***
Uzun uzun konuşur büyük adamlar, diğerleri dinler.
Büyük adamlar diyalogu değil, monoloğu sever.
***
Büyük adamlar büyük yalanlar söyler. O büyük yalanları öyle çok tekrar ederler ki bir süre sonra kendileri de inanırlar.
Ve öyle bir an gelir ki yalanı gerçekmiş gibi söylemeye başlarlar. İşin tuhaf yanı, herkesin de bunu böyle kabul etmesini, yalanı gerçek bellemesini beklerler.
Daha çok beklerler!
***
Büyük adamların büyük projeleri vardır. Onlar aya seyahat etmek, kıtaları birbirinden ayırmak gibi kimseye faydası olmayan büyük projelerin peşinde koşarken, vekili oldukları halk açlıktan kırılır, ay sonunu getiremez, çöp karıştırır.
Bütün bu yoksulluğu ve çaresizliği fark etmez büyük adamlar. Fark etmeyi bırakın, bunlar kendilerine anlatıldığında, işin içinde bir çapanoğlu olduğunu düşünürler. Halkın çektiği yoksulluğa ikna olmazlar.
Bir türlü ikna olmazlar.
***
Büyük adamların büyüklük takıntıları vardır.
***
“Büyük Adam” ifadesi küçük harflerle yazılmalıdır.
***
Büyük adamların yakın çevresinde bolca aptal bulunur. Bunların bir kısmı, büyük adamın aslında hiç de büyük olmadığının ayırdındadır ama rahatlarını kaçırmak, düzenlerini bozmak istemezler.
Ancaaaak… Büyük adam tahtından indiğinde anında arazi olurlar.
***
Büyük adamlar eninde sonunda tek kişilik bir yalnızlığa mahkumdur. Zamanında büyük iyilikler ettikleri, izzeti ikramda bulundukları insanların hiçbirini yanlarında göremezler.
***
Büyük adamlar memleketlerine ihalelerle, tapularla, banka hesaplarıyla, köşkleri ve saraylarıyla ve dahi metresleriyle bağlıdır.
Küçük insan ise bir kuru canıyla.
***
Büyük adamlar uzun romanları, kısa öyküleri sevmezler. Mesel sever büyük adamlar, masal sever.
***
Büyük adamların en büyük düşmanlarından biri de Hoca Nasreddin’dir.
Nasreddin Hoca, büyük adamları “silkelemek” için gelmiştir bu dünyaya.
Ama Nasreddin Hoca, büyük adamlardan korkan, ona biat etmekten başka çıkar yol bulamayan halkı da silkeler.
Bilirsiniz, tekrar anlattırmayınız: Timur’un Filleri hikâyesine bakınız.
***
Büyük adamların romanı yazılamaz. Olsa olsa, “sakıncalı” kısımlar hariç tutulmak şartıyla, biyografileri yazılabilir.
***
Büyük adamların öyküsü hele, hiç yazılamaz. Çok şükür ki öykü, büyük adamlara değil küçük insana aittir.
***
Büyük adamların güldükleri fotoğrafları nadirdir.
Büyük adamlar, fotoğraflarda hep ciddidir.
***
Nazım Hikmet, Mussolini için yazmıştır aşağıdaki satırları ama bütün büyük adamlar için geçerlidir aslında. Büyük adamlar çok konuşurlar ve çok korkarlar. Çok korktukları için mi çok konuşurlar yoksa çok konuştukları için mi çok korkarlar? Bu sorunun cevabını vermek kolay değildir.
Mussolini çok konuşuyor TARANTA – BABU!
Tek başına
yapayalnız
karanlıklara
bırakılmış bir çocuk gibi
bağıra bağıra
kendi sesiyle uyanarak,
korkuyla tutuşup
korkuyla yanarak
durup dinlenmeden konuşuyor.
Mussolini çok konuşuyor TARANTA – BABU
çok korktuğu için
çok konuşuyor!
***
Büyük adamlar teklikten, tek olmaktan hoşlanırlar.
Yaşamdaki, doğadaki, denizlerdeki, dağlardaki, insanlar arasındaki bunca farklılığa, çeşitliliğe inat, tekliğin türküsünü söylemekten katiyen vazgeçmezler.
***
Büyük adamlar saraylarda yaşar. Sarayda yaşayana ya biat edilir ya da ona isyan edilir. Diyalog imkânı maalesef ki bulunmaz.
***
Büyük adamlar, bir gün vardırlar bir gün yokturlar. Eninde sonunda giderler.
***
Büyük adamlar nihayet ölürler. Umarım cehennemde bile karşılaşmayız onlarla.
***
Büyük adamlar hakkında söylenecek söz tükenmez fakat Yunus’un dediği gibi, çok söz hayvan yüküdür.
Biz iyisi mi Hoca Nasreddin’le ve şimdilik kaydıyla bu faslı kapatalım…
Nasreddin Hoca bir gün vaaz verirken şöyle der: “Ey cemaat, size ne söyleyeceğim bilir misiniz?” Cemaatten sesler yükselir: “Yok bilmeyiz.” Hoca da durur mu, yapıştırır cevabı: “Madem ki bilmezsiniz, ben size ne diyeyim?”
Bir sonraki Cuma, aynı vaziyet tekrar eder, Hoca yine sorar: “Ey cemaat, size ne diyeceğim, bilir misiniz?” Cemaat, önceki haftadan tecrübeli tabii, bu kez hep bir ağızdan “Biliriiiz!” der. Hoca bu, tongaya gelir mi: “Madem bilirsiniz, neden söyleyip de başınızı ağrıtayım!”
Bir sonraki Cuma yine aynı sahne, Hoca’dan yine aynı soru… Fakat cemaat soruya şerbetli, bu kez kimisi “Biliriz!” diye bağırırken kimisi de “Bilmeyiz!” diye feryad eder.
Hoca’nın son cevabı şu olur: “O zaman bilenler, bilmeyenlere anlatsın.”
Onur Çalı
Büyük adamların küçük dünyalarına dair güzel bir yazıydı. Teşekkürler 🙂