Dino Buzzati’nin ilk romanı “Dağların Adamı Barnabo”nun yeni baskısı Timaş Yayınları tarafından yayımlanıyor. Kitabın çevirisi Elçin Kumru’ya ait. Ali Ayçil ise önsöz yazdı.

Tanıtım bülteninden:
Gazeteci, ressam ve hepsinin ötesinde ünlü romancı Dino Buzzati’nin ilk romanı Dağların Adamı Bernabo’nun hikâyesi bir İtalyan kasabasında geçer. Barnabo, ormanın saklı bir köşesinde, pek işe yaramayan bir cephaneliği beklemekle görevlendirilmiş bekçilerden biridir. Bekçilerden birinin öldürülmesiyle görevinden ve çok sevdiği dağlardan ayrılmak zorunda kalan Barnabo bir taraftan pişmanlık ve yalnızlık duygusuyla savaşırken, diğer taraftan akıp giden hayatla, her şeyi anıya dönüştüren zamanla, düşün ve hakikatin zıtlığından doğan çelişkinin yol açtığı sıkıntıyla mücadele ederek varoluşuna bir anlam bulmaya çalışır.
Buzzati, sembollerle dolu gerçeküstü bir dünyayı, gerçek dünyanın yanına yerleştirir; gerçeği inceden inceye istila eden o iç sıkıntısı ve yalnızlığı hikâyelerindeki kahramanlar ve nesneler aracılığıyla aktarır.
Dağların Adamı Barnabo, insanın dinmeyen yalnızlığına, doğaya içkin tabiatına ve zamanla çelişkili ilişkisine dair derinlikli bir roman…
“Ormanın kuytu bir yamacında, hiçbir işe yaramayan bir cephaneliği beklemekle görevlendirilmiş bekçilerin hikâyesinin anlatıldığı Dağların Adamı Barnabo, yazarın ilk kitabı. Kitabı okuyanlar, Buzzati’nin daha başından beri temel meselesinin değişmediğini, San Nicola kasabasının uzak bir yamacındaki cephaneliğin, Tatar Çölü’ne bakan Bastiani Kalesi’nin bir ilk taslağı olduğunu göreceklerdir. Bir de, bir ustanın çıraklığındaki güzelliği! On yedi yıl önce, Dino Buzzati’nin bir kitabına önsöz yazabileceğim, aklımın ucundan bile geçmezdi.”
Ali Ayçil

Yazar ve resam Dino Buzzati, 1906’da İtalya’nın Belluno kentinde doğdu. Gazeteciliğe Corriere della sera gazetesinde başladı ve yaşamı boyunca bu gazetede çalıştı. 1930’larda yayımlanan Dağların Adamı Barnabo ve Yaşlı Ormanın Gizemi gibi ilk romanlarında, Kafka’yı anımsatan bir gerçeküstücülük, bir uyumsuzluk görülüyordu. Genellikle en başarılı romanı sayılan Tatar Çölü (1940), sınırdaki bir kışlada hiç gelmeyen düşmanı bekleyen askerleri anlatan etkileyici ve alaycı bir yapıttı.
Üç yıl bir savaş gemisinde görev yaptı. Savaş sonunda Tatar Çölü büyük ilgi gördü ve Buzzati’yi bir anda İtalya’nın önde gelen yazarlarından birine dönüştürdü. Uluslararası başarısı ise Tatar Çölü’nün 1949 yılında Fransa’da basılmasından sonra gerçekleşti ve eser kısa sürede yirmiden fazla dile çevrildi.
Öykülerini Altmış Öykü (1958) adlı kitapta toplayan Buzzati, bilimkurgu türündeki ikinci romanı Büyük Geri Çekiliş (1960) ile edebiyat çevrelerinde büyük üne erişti. İkiyüzlü, huysuz bir kıza tutulan yaşlı bir adamın öyküsünün anlatıldığı Bir Aşk ise 1963’te yayımlandı. Buzzati’nin çok tutulan oyunlarının en önemlisi Klinik Bir Vaka (1953), Albert Camus’nün yaptığı Fransızca uyarlamayla Paris’te sahnelendi. Kafka’dan esinlenmiş olmasına karşın, kendine özgü olağanüstü bir taşlama ve mizah anlayışı geliştiren Buzzati, 1972’de Roma’da öldü.