Melih Elhan, “Kent Kabilesi” adlı kitap kulübünün kurucusu Funda Sakaoğlu Eryek ile söyleşti.

Funda hanım önce sizi tanıyarak başlayalım sohbetimize. Kimdir Funda Sakaoğlu? Edebiyata olan tutkunuzdan da söz edin bize.
Merhaba, Melih Bey.
Çocukluğumdan bu yana edebiyat benim için bir tutku, bir can yoldaşı. Babamın işi dolayısıyla çocukluğum Anadolu’nun farklı şehirlerinde geçti. İçedönük bir çocuk olarak çok fazla arkadaş edinemiyor ve kitaplara sığınıyordum. Ortaokulda İngiliz Dili ve Edebiyatı okumaya karar verdim ve bu kararımdan vazgeçmedim. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde son sınıfta okurken, dünyanın disiplinlerarası bir çizgide ilerlediğini öngörmeye başladım ve rotamı Güzel Sanatlar Fakültesi’ne çevirdim. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümünde yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Tiyatro bölümünde okumak; Özdemir Nutku, Hülya Nutku, Murat Tuncay, Aslıhan Ünlü ve Semih Çelenk gibi değerli profesörlerle çalışmak, benim edebiyata bakış açımı tamamen değiştirdi. Romandaki kişiler benim için salt bir roman karakteri olmaktan çıktı; onları tıpkı tiyatro oyunundaki kişiler gibi algılamaya ve metnin bilinçaltını daha iyi analiz etmeye başladım. Şu an hâlâ, aynı bölümde doktora çalışmalarımı sürdürmekteyim.
Kitap kulüplerine giderek yaygınlaşan bir ilgi var. Sizin kurduğunuz kitap kulübünün farkı nedir? Bu konudaki çalışmalarınızı anlatın bize? Nasıl karar verdiniz, ne kadar oldu başlayalı?
Kent Kabilesi’nin diğer kitap kulüplerinden farkı profesyonel bir moderatör tarafından tartışmanın yönetiliyor olması. 19 yıldır metin analizi üzerine çalışıyorum ve ülkemizde ve yurt dışında kendi alanımla ilgili yayınları takip etmenin yanı sıra bir akademisyen olarak bu alanda çalışmalar yapıyorum. 2012 yılında henüz yüksek lisans öğrencisiyken Bostanlı / Çukutala Cafe’nin sahibi sevgili Nihan Pala’nın desteği ile mesleğimi akademinin dışında da icra etmeye başladım. Çukutala’da kurduğumuz kitap kulübü sayesinde farklı yaş ve meslek gruplarından pek çok kişi, kitap kulübünü deneyimledi ve giderek büyüyen bir aile olduk.
Aktif okuyuculuk nedir sizce? Pasif okuyuculuktan ayrılan yönleri nedir? Kitap Kulübü dışında aktif okuyuculuk atölyeleri de düzenliyorsunuz. Bu atölyelerde ne amaçlanıyor, nasıl bir çalışma şekli var?
Aktif okuyuculuk; ön okuma, dikkatli okuma ve son okuma sürecinde notlar alarak, sorular sorarak ve benim için en önemlisi: bu aşamanın sonunda edindiği izlenimleri başka okuyucularla tartışarak okuma sürecinin tamamında aktif bir biçimde rol alan okuyucuları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Aktif okuma atölyeleri Kitap Kulüplerinin iskeletini oluşturur. Katılımcılar adım adım bir edebi metni analiz etmeyi öğrenirken, pasif bir okuyucu olmaktan çıkar, metni eleştirel bir gözle değerlendirebilen aktif okuyucular olarak kendi okuma alışkanlıklarını ve edebi bakış açılarını geliştirirler.
“Kent Kabilesi”ni kurdunuz. Nedir Kent Kabilesi, bundan söz edin bize?
2013 yılında bir araştırmam için okuduğum psikoloji kitabında Urban Tribe (Kent Kabilesi) diye bir terimle karşılaştım ve hemen tanımını araştırdım. Kent Kabilesi; büyük şehirlerde yaşayan ve genel geçerden farklı olarak ortak ilgi alanları olan insanların birbirlerine, manevi destek sağlayan ve büyük bir aile gibi davranan topluluğunu tanımlamak için kullanılan bir psikoloji terimi. Bu tanım; o zamanlar yeni kurduğum bloğun içermesini istediğim tüm anlamları karşılamakla birlikte, kitap kulüpleri vasıtasıyla bir araya geldiğimiz grubumuzu da oldukça iyi tanımlıyordu. 7 yılın ardından Kent Kabilesi kendi markam oldu; 2020’nin Ocak ayında açtığım atölyemin adı Kent Kabilesi. Kent Kabilesi benim için yalnızca okuduğumuz romanın tartışıldığı, yaratıcı yazarlık ve aktif okuma atölyelerinin gerçekleştirildiği bir mecra değil. Akademinin bana biçtiği görev, okuduğum metni yazarından daha iyi anlayıp analiz edebilmek olabilir ancak benim kendime biçtiğim görev, atölyelerim aracılığıyla kişinin içinde daima var olan dönüşüm ateşini harlamak ve en iyi versiyonuna evrilmesi adına ona yârenlik etmek.
Çalışmalarınız arasında bibliyoterapi de var. Nedir bibliyoterapi? Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz bu atölyede? Yola çıkış amacınız neydi?
Doktora tezimi rüyalar üzerine yazıyorum ve bu süreçte psikoloji bölümü ile dirsek teması içinde oldum. Psikolojiye olan derin ilgim beni bu alanda yüksek lisans eğitimime yöneltti; aynı zamanda İngiltere’de Psikoloji Yüksek Lisans öğrencisiyim. Tezim sona yaklaşırken, doktoramı tamamladıktan sonra psikoloji, edebiyat ve sanatın kesiştiği bu alanda bir uzman olarak kariyerime devam etmeyi hedefliyorum. Antik Yunanistan’da Thebes Kütüphanesinde “Ruhun İyileştiği Yer” yazardı… Antik Yunandan aldığı ilhamla Kent Kabilesinin girişinde de aynı yazı yazar. Hedefim, edebiyat ve sanat aracılığıyla ruhun iyileşmesi. Bibliyoterapi, modern çağlarda kişisel gelişimi ve dönüşümü destekleyen yenilikçi bir terapi yöntemi olarak kullanılmakta. Kitaplar bireylerin kendi problemlerini kavramsallaştırdığı gibi, misafir olduğumuz farklı hayatlar, olayları kendi yaşadıklarımızla özdeşleştirmemizi sağlar. Bu da bizim için problem teşkil eden olaylara farklı bir açıdan bakmamıza ve onlar karşısında takındığımız tavrı değiştirmemize yol açar. Aslına bakılırsa psikoloji; bir bilimsel yöntem olmadan önce, Tolstoy ve Shakespeare gibi büyük yazarlarla başlamıştır. Kottler şöyle der: “Shakespeare’in oyunları, Dostoyevski’nin romanları, James’in hikayeleri olmasaydı, keder ve karmaşaya dair bilgimiz kof, kendimizi keşfimiz ise tek boyutlu olurdu.” Ben de Bibliyoterapi atölyelerinde tıpkı Kottler’ın dediği gibi bireylerin keşfini üç boyutlu hale getirmek için çabalıyorum.
Filme çekilen kitaplar da ilgi alanınıza giriyor. Öyle ki, bu konuda bir Edebiyat ve Sinema Kulübü kurdunuz? Neler söyleyebilirsiniz bu kulüp hakkında? Atölyede bugüne kadar neler okuyup izlediniz, yakın zamanda programda ne görünüyor?
Bu kulüp benim uzun zamandır hayalimdi ve gerçekleştirebilmek adına doktoramın ders aşamasında sinema bölümünden film eleştirisi dersi alıp, sevgili Zuhal Çetin Özkan hocamla çalıştım. Kitaplar filme aktarılırken pek çok değişikliğe uğruyorlar ve bu değişiklikler başlı başına bir atölye konusu çünkü hepimizde bıraktıkları tat farklı oluyor. Buradaki kitap seçimlerinden önce hummalı bir araştırma içerisine giriyor ve gelecekte gündemimize oturabilecek konuları öngörmeye çalışıyorum. Bu anlamda kitap ve film seçimlerimle hedefi 12’den vurmuşa benziyorum. Atölyede 2020 Şubat Ayı için seçtiğim kitap Chuck Palahniuk’un Dövüş Kulübü, 2020 yılının Mart ayı için seçtiğim kitap ise Cormac McCarthy’nin Yol adlı kitabı ve her iki kitabın da filmi oldu. Yol’un toplantısını Corona Virüsü salgını dünyayı etkisi altına almadan birkaç gün önce gerçekleştirdik. Dört ay önce yepyeni bir atölye çalışmasına başladık: Kent Kabilesi Triloji Atölyeleri. Bu kreatif atölyemizde, her ay bir temayı arkaik ve mitolojik bağlamda ele alıyor, sanat ve edebiyat kuramı açısından bu sembolü etraflıca tartışıyor ve gelişimsel bibliyoterapi ışığında bu kavramın kolektif bilincimize ve gündelik hayatımıza etkisi üzerinde konuşuyoruz. Tüm Atölyelerimizin temelini oluşturan ve her biri 1 saat olmak üzere toplamda 3 atölyeden oluşan, otomatik tepkilerimizin altına gizlenmiş, kolektif bilincimize ait kavramlar üzerine farkındalık kazanmamızı sağlayacak bu eğitimimiz oldukça farklı ve niş bir eğitim.
Bu kadar yoğun çalışmanın arasında çocuklara ve gençlere de zaman ayırdığınızı biliyoruz. Onlarla ilgili çalışmalarınız neler, katılım nasıl?
Çocukların ve gençlerin eğitimini çok önemsiyorum çünkü yetişkinler olarak çocukluğumuzda edindiğimiz ve halihazırda sürdürdüğümüz okuma alışkanlıklarımız var. Alışkanlıklardan vazgeçmemiz çok kolay olmuyor. Bugüne kadar okuduğunuz tüm kitapları aktif birer okuyucu olarak okuduğumuzu bir düşünsenize… İşte atölyemde çocuklarla ve gençlerle gerçekleştirdiğim mentorluk çalışmalarında kendi çalışma alanım olan bibliyoterapi, aktif okuma, yaratıcı yazarlık alanlarında eğitimler veriyorum. Bunun yanı sıra 7-11 yaş grubu çocuklarla Bibliyoterapi Yöntemiyle İngilizce çalışmaları yapıyorum. Beş yıl akademisyenlik yaptığım için öğrencilerimle sürekli irtibat halindeyim ve ‘’20’li Yaşlarda Farkında Olmak” seminerlerime üniversite kampüslerinde devam ediyorum. Katılım arzu ettiğim oranda değil henüz. En büyük hayallerimden bir tanesi Kitap Kulüplerini lise ve üniversite öğrencileri arasında yaygınlaştırmak.
Büyük bir enerji ile yeni atölyeler açıyorsunuz… Atölyelere ilgi nasıl? Katılımcılardan nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Atölyelere ilgi her geçen gün artıyor. Çünkü katılımcılar Kent Kabilesi atölyelerini deneyimledikçe bunun çok farklı bir etkinlik olduğunun farkına varıyorlar ve öncelikle kitaplara, sonra da hayata farklı bir çerçeveden bakmaya başlıyorlar. Bu anlamda olumlu anlamda çok değerli geri dönüşler alıyorum.
Kendi çalışma mekânınızın dışına taşıp farklı yerlerde de çalışmalar yapıyorsunuz. Bu buluşmaları farklı yerlere taşıma amacınız nedir ve atölyeleri nerelerde açıyorsunuz?
Henüz 21 yaşındayken küresel bir eylem başlatma ve insanların okuma alışkanlıklarını değiştirme hedefiyle yola çıktım. Bu hedefimi gerçekleştirebilmek adına çok çaba sarf ediyorum. 2020 yılında Global bir marka yaratmak hayaliyle markamı kurdum ve bu nedenle kitap kulüplerinin ağını önce ulusal sonra uluslararası platformlarda geliştirdim. Türkiye’nin yanı sıra, Amerika ve İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa’da yoğun bir şekilde seminerler veriyorum ve bireysel mentorluk çalışmaları yapıyorum.
Önümüzdeki aylarda “içimize doğru yapacağımız” ne tür yolculuklar planlıyorsunuz?
Önümüzdeki aylarda Kent Kabilesi’nin en büyük yeniliği dört yıl süren ve bütüncül bir edebiyat ve sanat eğitimini kapsayan Kent Kabilesi Akademi eğitiminin birinci sınıfının açılacak olması. Programımın yoğunluğu nedeniyle yeni bir sınıf açmam mümkün olmuyordu. Eylül 2023 itibariyle ilk Kabile üyelerimiz dördüncü sınıf oluyor ve kendi bireysel proje çalışmalarına başlıyorlar birlikte birinci sınıfları karşılayacağız.
Bunların dışında sizin eklemek istediğiniz, söylemek istediğiniz şeyler var mı? Onları da paylaşmanızı rica edelim sizden.
Ben her ülkenin yeni bir duyu organı olduğuna inanıyorum. Kent Kabilesi Kitap Kulüplerinde her ay farklı bir ülkeye konuk oluyoruz. Konuk olduğumuz ülkeler her ne kadar farklı olsa da bilinç dışımızdaki imgeler ortak. Kent Kabilesi’nin her ay bir ortak bilinç dışı imgeyi mitolojik, sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla ele aldığı Triloji atölyeleri kendimizi keşfetme yolunda okyanustaki ışık hüzmeleri çünkü ortak bilinç dışını oluşturanlar Jung tarafından ilk imgeler olarak adlandırılan saklı imgelerdir. Bu imgeler insana atalarından geçmektedir. Örneğin; yılanlardan ya da karanlıktan korku insanın kendi yaşamıyla ilgili olmayabilir. Bu durum belki de atalar silsilesinin yüzlerce yıldır yaşadığı bir durumdur ve kalıtım yoluyla bize geçmiştir. Bu tespitlere göre nasıl ki bedenlerimiz sadece yediklerimizin bir ürünü değilse, ruhlarımız da sadece deneyimlerimizin bir mahsulü değildir. Bilinçaltı hâlâ bir muamma ancak bilinçaltımızın; deneyimlerimizden, modumuza, sevdiğimiz şeylerden, nefret ettiğimiz şeylere dek pek çok konuda söz konusu olduğu da aşikâr. O nedenle ön okuma gerektirmeyen, herkesin kolaylıkla uyum sağlayabileceği bu atölye çalışmasını tüm sanatseverlerin ve edebiyatseverlerin deneyimlemesini tavsiye ederim.
Güzel bir yoldayım bu yol hayatımda hep devam etmesini diliyorum