Bir yetişkin kadın, sağlıklıysa ve kabul edilebilir derecede mutluluk getiren bir işi ve bir evliliği de varsa, toplum tarafından şanslı sayılır genelde. Hatta çoğunluğa göre nadir bulunacak bir şeydir bu. Peki ya hem bunlara sahip hem de mutsuz olursa bir kadın? Çözülecek problemleri olduğunu hissediyorsa, kendine ve çevresindekilerle ilişkilerine dair? O zaman pek de “normal” kabul edilmez maalesef. O etiket bir kez yapıştı mı da değiştirmek kolay değildir ve ne yazık ki hem Doğu hem de Batı toplumlarında bulunan bir önyargı bu. Tam da bu mevzuyu merkezine alan bir kitaptan bahsedeceğim: Keder ve Mutluluk. Adındaki çatışmadan anlaşılacağı üzere hayatta hep zıddıyla var olan ve bu sınırlarda gidip gelen, tam olarak birine dahil olamayan bir kadını anlatıyor roman. Meg Mason’ın 2020 yılında kaleme aldığı bu kitap, Seda Sevinç’in çevirisiyle geçtiğimiz günlerde Timaş Yayınları tarafından yayımlandı.

Romanın anlatıcısı Martha, hayatı ve ailesini sorgulamakla meşgul bir kadın. Hayatı boyunca etrafında olan insanlar gerçek manada onunla birlikteler mi yoksa sadece herkes kendi hayatıyla mı uğraşıyor diye irdelemekle birlikte kimlik karmaşası da yaşıyor bir yandan. Tüm gençliği ve yetişkinliği boyunca iyi bir çocuk, kardeş ve eş olma mücadelesi verirken öte yandan depresif duyguların sınırlarında dolaşıyor daima. Keder ve Mutluluk tam da adı gibi bu kadının hayatında kederin ve mutluluğun hep bir arada olduğunu, birbirinden ayrılamayacak parçalar olduğunu gözler önüne seriyor. Roman, bir büyüme hikâyesi olarak da yorumlanabilecek nitelikte. Patrick ile 16 yaşında tanışan Martha’nın 41 yaşına gelene kadar geçen sürede insanlara ve duygulara bakışı –hatta anne ve babası ile kız kardeşine karşı bakışı bile– değişiyor. Martha ve Patrick özelinde iki gencin yetişkin birer kadın ve erkek olurken geçtikleri yollar, yaşadıkları travmalar ve bunları aşıp “iyileşmeden” hayata devam edip edemeyeceklerini sorgulatıyor yazar sessiz sedasız. Hatta çoğu zaman onları bir araya getiren ve bir arada tutan şeyin geçmiş yaşantılarındaki zorluklar olduğu da görülüyor. Bu sebeple duygularını şöyle ifade ediyor Martha:

“Patrick ve ben, birbirimizin çocukluklarının bir parçasıydık. Yeni çiftlerin yaptığı gibi birbirimize geçmişlerimizi anlatmak zorunda kalmadık. Aksine ortak geçmişimiz zaman içinde bir rekabete dönüştü: Kiminki daha kötüydü?” (s.20)

Romanda ele alınan bir başka mesele ise kadınlık ve beraberinde anne olup olmama isteği. Hatta buna karar verme özgürlüğü ve aynı zamanda sorumluluğu. Hiç çocuğu olmayan Martha ve art arda bebek doğuran (tam dört tane) kardeşi Ingrid’in arasında da romanın çatışmasına uygun şekilde karşıtlıklar yaratıyor yazar. Kardeşi doğurdukça Martha bebek istemediğini daha da yüksekten dile getiriyor. Ingrid’in verdiği her hamilelik haberiyle aslında Martha’nın gözünden bakıyor okur biraz daha ve inanıyor da aslında Martha’ya, söylediklerine, çocuk istemeyişine. Ama sonra bir anda ters köşe yaparak şaşırtıyor okuru. Bunda yazarın dili kullanımının ve incelikli üslubunun etkisi büyük. Ayrıca romanın başlarında geçen şu cümleler genel olarak romanın cevap aradığı soruları gösteriyor okura:

“Sanıyorum babam Rowland’ın yeniden konuyu açmasını engellemek için tüm masaya Theseus Paradoksu’nu anlatıyordu. Bu, birinci yüzyılda ortaya çıkmış felsefi bir açmaz demişti babam: Eğer ahşap bir gemi, yolculuğu boyunca tüm kalaslarını değiştirmişse okyanusu geçip de diğer tarafa ulaştığında teknik olarak hâlâ aynı gemi olur muydu? Ya da tam tersi, diye devam etti, çünkü hiçbirimiz babamın neden bahsettiğini anlamıyorduk, Rowland’ın sabunu 1980 yılında aldığı sabunla aynı sabun mu yoksa tamamen farklı bir sabun mu?” (s.31)

Hayatı boyunca bunalımlı ve gelgitli ruh hâlinin kaynaklandığı “***” hastalığı bu sorular eşliğinde romanın zirve noktasını oluşturuyor ve bu andan sonrası yokuş aşağı yuvarlanır gibi ilerliyor. Hem Martha hem de okur için. Tüm bu psikolojik meseleler ve toplumsal ilişkiler ekseninde, “Herkes gerçekten değişebilir mi, değişmeli mi ve bunun olması ihtimalinde insan hâlâ aynı kişi olarak mı kalır?” sorusuna baştan sona cevap arıyor okur böylece. Sonucu da okura bırakıyor Meg Mason.

Meg Mason

Roman ikili ilişkiler bağlamında da epey düşündürücü. Koşulsuz sevgi ve kabul edilme mümkün mü gibi bir yerden bakılmasını sağlıyor böylece yazar. Bu konuda okurla oyun oynuyor hatta. Bir gerçekliğe inandırıp sonra “aksi de mümkün”ü düşünmeye itiyor başından beri. Bu da o karşıtlıklardan biri oluyor; kederle mutluluğuntam da iç içe olması gibi Martha hep bunların sınırlarında gidip geliyor.

Yazarı Meg Mason’a 2022 yılında kurmaca dalında British Book Award Ödülü’nü kazandıran bu roman aynı zamanda Women’s Prize finalistleri arasında da yer aldı. Pek çok dile çevrildi ve Yılın Kitapları arasında gösterildi. Dilimize yeni çevrilen bu romanın yakın zamanda büyük ses getireceği aşikâr. Kadınlık, annelik, ruhsal dalgalanmalar ve ilişkiler üzerine kitaplarla ilgilenenler için etkileyici bir tercih olacak Keder ve Mutluluk.

Nagihan Kahraman