Hicret Birik

Temmuzun acımasız sıcağından yüzü nokta nokta terlemiş olan Tefeci Osman, astımın kestiği nefesine rağmen hızlı hızlı yürüyor, cenaze namazına hazırlanmak için evine gidiyordu. Yolun üstünde bir ekmek parçası gördü, öpüp başına dokundurdu, kaldırım kenarındaki duvarın üstüne koydu. Genzinden boğazına doğru ittirdiği balgamı tükürüp Arap kazanına benzeyen göbeğinin altına ve yusyuvarlak küçük kıçının üstüne giyindiği siyah kumaş pantolonunu kemerinden kavrayıp yukarıya doğru çekti. Etrafına gerinerek bakındı. Suratına yayılan zafer gülümsemesiyle sağ omzuna doğru fısıldadı: “Yazıyorsun değil mi Rakib?”

Elinden düşürmediği zikirmatiğiyle, her fırsatta çektiği besmeleler, la lahveler, 4444 duaları, salavat zincirlerine eklediği çok sayıda halkaları durmadan yazmak zorunda kalan sağ omzundaki meleğin, ola ki yoğun iş temposundan arada bir şeyleri kaçırabileceği ihtimalini düşünüyor, en ufak sevabının boşa gitmemesi için her defasında işini sağlama almak gayesiyle, sağ tarafına dönüp işlediği sevapları fısıldayarak melek Rakib’e hatırlatıyordu. Allah’ın cennetine girmek için bir adım daha attığı düşüncesi, gönlüne büyük bir sevinç kattığından vücuduna yayılan serotonin hormonunun etkisiyle yanakları pembeleşip gözleri parıldadı. Ancak, yerden kaldırdığı ekmek parçasını az önce bir it, ıslak burnuyla koklamış, yetmezmiş gibi ağzında bir iki gezdirip yere atmıştı. Şafii mezhebinden olan Tefeci Osman’ın ne kadar dindar olduğunu bilen esnaftan bir adam arkasından seslenip dokunduğu ekmeğe köpeğin temas ettiğini söyledi. Osman, köpeğin necasetini nasıl temizleyeceğini öğrenmek için kasabanın, ettiği değişik dualarla horoz gibi ayakkabı dövüştürdüğü söylenen âlimi, Faris Hoca’nın yanına gitti. Faris Hoca, çamaşırlarını ve ellerini bir defa kırmızı toprakla olmak üzere altı defa da suyla yıkaması gerektiğini, ancak hesaplarken dikkat etmesini, yanlışlıkla, toplamda toprakla dâhil yediden az ya da çok sayıda yıkarsa bu temizliğin geçerli olmayacağını söyledi. Bunun üzerine Osman, kasabanın üst tarafında kalan kayalık bölgeye gidip bir miktar kırmızı toprak alarak evinin yolunu tuttu. Önce, dokunduğu kemeri ve pantolonunu çıkartıp bahçedeki çeşmenin önünde oturarak kırmızı toprağa buladı. Ardından altı defa suyla yıkadı. Çamaşırı yıkarken otomatik olarak elleri de itin necasetinden temizlenmiş oldu. Evine geçip üstünü başını giyindi. Cenazede, başı sıkışmış biri gelir de borç ister diye, cebine yüklü miktarda para ve senet defterini koydu. Eşikteki, içine fide konulmuş siyah poşeti aldı, hızla caminin yolunu tuttu.

Camiye girdiğinde, gassalın dirseklerine çektiği beyaz gömleğinin kollarını indirdiğini görünce yıkama işleminin bittiğini anladı. Ölümlü dünya diye geçirdi içinden. Kaşlarını yukarıya doğru kaldırarak acıklı acıklı baktı. İmam, musalla taşının önünde beyaz cübbesiyle duruyordu, arkasındaki cemaatin tamamı siyah gömlek giymişti. Kendisi gayrimüslimlere benzememek için özellikle giyindiği beyaz gömleğini eliyle düzeltip kimseye çaktırmadan sağ omzuna doğru sessizce “şşşşşşttt,” dedi. Cemaatle birlikte cenaze namazını eda ettikten sonra bir elinde tuttuğu poşete rağmen diğer eliyle tabutu sırtlanmaya çalıştığını gören merhumun yeğeni Basri, Osman’ı iterek ters ters baktı. Merhum, vaktiyle Tefeci Osman’dan borç alıp ödeyememiş, üstünden geçen zamanla birlikte büyüyen borcun altından kalkamayınca yeğeni Basri’nin yardımıyla sıkıntısını gidermişti. Ne var ki, senelerce çektiği sıkıntıdan ötürü devasız bir hastalığa yakalanmış ve sonunda bu tabutun içine girmişti. Tefeci Osman, müsebbibi olduğu bu meseleye rağmen, amel defterine işlenecek bir puandan mahrum kalmamak için merhumu, hastayken ziyarete gitmiş, böylelikle Rakib dışında yetmiş bin meleğin de sabahtan akşama kadar kendisine rahmet duaları okumalarına sebep olarak büyük bir iş çıkarmıştı. Hasta ziyaretine gittiği o hayırlı gecede, Almanya’da işçi olarak çalıştığından o güne dek hiç görmediği Basri’yi ilk defa görmüştü. Gelirken Almanya’dan getirdiği çikolatalardan vermek isteyen Basri’nin ikramını, içinde domuz yağı olma ihtimaliyle yüzünü ekşiterek elinin tersiyle itmiş, başını sağ omzuna doğru çevirerek birinin dikkatini çekmek istercesine yüksek sesle “Tövbe Estağfurullah,” demişti. Mutfaktan Basri’ye seslenen merhumun karısı, Tefeci Osman’ın kimliğini açıklayınca, Basri tepesinden dumanlar savurarak, Osman’ı yaka paça def etmişti. Bütün bu olanlar Tefeci Osman’ın canını çok sıktığı halde, her bir tanesi Uhud Dağı ağırlığında iki kîrat sevabı kaçırmayı göze alamadığından cenazeye katılmaya karar vermişti. Basri’nin ittirmesiyle cemaatin arka tarafına giden Tefeci Osman, mezarlığa yetişinceye kadar senet defterine üç tane imza attırmış, cebindeki paranın miktarını azaltmıştı. Kabristana girince bilmiş bir tavırla, “Esselâmü aleyküm ehled diyârî minel-mûminîn ve’l müslimin” diyerek defin yerine gitti. Cenazeyi defneden cemaatle birlikte üç İhlas, bir Fatiha okudu. Ardından, cenazenin üstüne toprak örttükleri küreklerden birini alıp mezarın yanı başında küçük bir çukur kazdı. Yanında getirdiği siyah poşetten çıkardığı incir ağacı fidesini, merhumun ruhundan azabı hafifletmesi dileğiyle çukura dikti. Kabristandan çıkınca sağ omzuna doğru başını çevirip, “bugün de seni çok yordum,” diyerek sırıttı. Sol omzundaki yoğun mesaiden ötürü kulağına gelen kütürtüleri kireçlenmeye bağlayarak evinin yolunu tuttu.

Hicret Birik