
Ayna, Mağaza Kabini
İki bin yirmi iki yılında, kalabalık bir caddedeki mağazanın giyinme kabininde kendime bakıyorum. Denediğim elbise bana göre değil. En az iki beden küçük. Ama yine de almak istiyorum. Hiç giymeyeceğim bir elbiseyi almak istiyorum evet. Daha doğrusu artık hiçbir zaman eskisi kadar zayıf olamayacağım için giyemeyeceğim. Olsun. Gardırobun karanlık bir köşesine fırlatır atarım ben de. Kimse bilmez aldığımı. Orada öyle çürür gider. Fermuarı kapamaya çalışırken sırtımın ortasına gelince durmak zorunda kalırım. Elbiseye sığmayan etler daha fazlasına izin vermez. Zorlarım olmaz. Nefes nefese kalırım kahrolası fermuarı çekmeye çalışırken. Elbise üzerimde patlayacak gibi olur. Başım önümde son bir gayret ederim. Kolum kopacaktır artık. Ve dururum. Sırtımdaki yumuşacık etleri unuturum. Sanki ilk defa görüyormuşum gibi hiç de küçük olmayan göbeğime dalar giderim. Evde yalnızken sırf kendim için bile giymem yani. Yarım yamalak olsa dahi giyemem. Başımı kabinin perdesi arasından uzatıp görevli kadına sesleniyorum. Elbise o kadar kötü duruyor ki üzerimde, beni bu halde görecek olan bir kadın olmasına rağmen yine de utanıyorum. Üzerimden çıkarıp perdenin arasından uzatırken, Pardon, bakar mısınız? diye sesleniyorum. Hiç bekletmeden geliyor.
Buyurun hanımefendi?
Bu elbisenin daha büyüğünü alabilir miyim acaba?
Tabii, hemen getiriyorum.
Bu defa oluyor. Elbiseleri kasaya götürüp tezgâhın üzerine bırakıyorum. Az evvel yardımcı olan kadın, Hangisini alıyorsunuz? diye soruyor. İkisini de, diyorum. Bakışları yüzümde dolaşıyor. Rahatsız oluyorum. Yanlış bir şey mi söyledim? Teyit etmek için bedenlere bakıyor.
Ama bu 38, bu 44…
En az iki beden demiştim değil mi?
Biliyorum.
Daha fazla konuşmak gelmiyor içimden.
Kriz, Vapur
Bir şey olacaktı biliyordum. Herkes o kadar sessizken kahkahalarla gülen o ikisi, o kadar boş yer varken sağa sola yürüyüp insanı rahatsız eden o adam, sinsi bakışlarla kafasını kitabından kaldırıp bir denize bir yürüyen adama bir de o ikisine bakan o kadın. Yine denizin ortasında yine karaya yakın ama o an için gitmek istesek asla varamayacağımız, yine arada derede bir yerde yine sıkıştık yine adım atacak yer yok. Koca denizin ortasında oksijeen diye bağırası geliyor insanın. Karaya varamama ihtimalinin uçurum derinliğindeki kaygısı başımı döndürüyor. Zihnimdeki dalga ansızın vuruyor kıyıya. Hazırlıksız yakalanıyorum. Kırılıyor ve içinden bu kaygı çıkıyor. Parça parça ediyor her yanımı. Huzursuz kılıyor. Hep bir uçurumun kıyısında. Dibi görünmeyen, ah dediğimde sesimin ulaşamadığı kapkaranlık bir kuyunun içinde. O neşeli ikilinin önündeki adam kalbini tutuyor. Yüzü bembeyaz oldu. Bir şeyler oluyor. Oturduğu yerde yana doğru devrildi. Herkes onun yanında. Birisi kalabalığı dağıtıyor. Yere yatırdılar. Aralıktan görebildiğim kadarıyla birisi kalp masajı yapıyor. Vapur geri dönüyor. Belli belirsiz bir sevinç duyuyorum. Yola çıkmak benim fikrimken, her defasında ve nedense yolu yarılamışken geri dönmek istiyorum. Karşı kıyıya ulaşmak isterken adımlarım geri geri gidiyor. Tanıdığım bildiğim taraftan uzaklaşmak başta çok iyi hissettirse de yolun yarısında anlamlandıramadığım bir korkuya kapılıyorum. Eve dönmek istiyorum. Her yerini adım gibi bildiğim evime. Neyse ki karadan fazla uzaklaşmamıştık diyor iki koltuk ötemdeki kadın. Başımla onaylıyorum. Neyse ki diyorum ben de içimden. Neyse ki…
Yine, Vapur
Şehir Hatlarında yolunda gitmeyen bir şeyler var. İşte yine durdu. Daha önce de olmuştu. Bu arızalar iyice sıklaşmaya başladı. İnsanlar yakında isyan eder. Eh haklılar da. Herkes bir yerlere yetişmeye çalışırken denizin ortasında öylece eli kolu bağlı kalmak bir yere kadar. Akışı durdurmak kimin haddine. Görünüşe bakılırsa bir süredir Şehir Hatlarının. Yukarıda oturmuş çayını içerken gülüyor musun bizlere kaptan? İpleriniz benim elimde. Ben nereye siz oraya mı diyorsun? Aslında aşağı inip, Kontrol bende. Herkes sakin olsun. Birazdan gideceğiz merak etmeyin, gibi şeyler söylesen hiç de fena olmaz. Kontrolün sende olduğunu bilmek hepimizi rahatlatır. Bu makinenin kontrolü bizde değil sende unutma… Ya da aşağıdaki karanlık makine dairesinde. Oranın idaresi de sende mi? … Neden sustun kaptan? Sen aşağı inmiyor musun? Oraya da sen bakmıyor musun? Oraya bakan başka görevliler mi var? Anlıyorum, ama yüzündeki bu şüphe de ne? Doğru söyle, oraya hiç inmedin değil mi? Hep uzaktan uzağa işittin makinelerin uğultusunu. Kendin gidip görmedin ama? Karanlık mıymış aşağısı? Öyle mi söylediler? Halbuki merdivenlerden inip kapıyı aralaman yeterdi. O kadar da uzak sayılmazsın aşağıya.
N’oluyor?
Sürükleniyor muyuz?
Ne?? Sürükleniyor muyuz?
Belki de sürükleniyoruzdur. Ama boşluğa. Karadan bu kadar uzaklaşmak tehlikeli değil mi? Bir kitapta şöyle bir şey okumuştum; denizden çok korkuyorum ve denizi çok seviyorum. Bu, doğmaktan çok korkuyorum ve doğmak istiyorum demek gibiydi sanki. Sanırım gerçekten sürükleniyoruz. Kıyı gittikçe küçülüyor. İçinde bulunduğumuz sularda böyle başıboş dolaşmak çok tehlikeli değil mi kaptan? Sen daha iyi bilirsin tabii ama bir petrol gemisiyle burun buruna gelmek kimsenin hoşuna gitmez diye düşünüyorum. Ne boğucu bir hava bu. İnsanın suya atlayası geliyor. Bu demir yığınının içinde, yukarıdakilerin eline kaldık. Gözlerim kapanıyor. Uyuma Selma. Resmen sürükleniyoruz. Çok sı…cak. Sayın yolcularımız… Arıza… Selma. Merak edilecek… Ne?… Bir durum yok… Uyuma Selma… Daha önce de… oldu. Çay ister…misin?… Gözlerim… Bu ara işler…çok..kapanıyor……. yoğ…un…vapur…arıza… selma..uyuma…neyse ki sabah..arızalan..madı…uyku…yurtdış..ındaydım..ben..de…gel…selma…ne?…simit..ister misin?…denize..gel…hı?…arıza varmışşş…derine…harrreketetmiyor………..selma!…arızaadiyorrum…ev..geç kalacağım…eve…onu da…gitmek…çıkarrdıılarr işşten.gitmek istiyorum…uy…kriz…ku…ekono..uy…mi..ku… gel selma. berbatt. derine. daha derine. gel. korkma. aşağıya gel. karanlığa ve ışığa. bırak kendini suya. uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu uyu. uzan balıkların arasına. bırak kumlar dolsun gözlerine.
gündüzün kabuslarına hoş geldin
gece ile gündüz arasındaki bu oyun ne zaman bitecek. kendi kuyruğunu kovalayan ouroboros gibi dönüp duruyorlar birbirleri etrafında. tam ortalarında rüyalar. ve onları gören insanlar. sonunda bu savaşımdan bitap düşen yine biz oluyoruz. ben rüyalarımı çoğu zaman şimdi olduğu gibi denizin altında görürüm. en çok korktuğum yerde hapsolarak. suyun içinde başlayan yolculuğum yine suyun içinde devam eder böylece. bazen taze bir nefesle uyanırım bazen de korkudan sırılsıklam. rüyalarda esen o tekinsiz rüzgarın ardından neyin geleceğini biliriz fakat o rüzgar bir de denizin altında esiyorsa kaosun tam ortasındayız demektir. şimdi de yaratamadığımı bulmaya, denizin altına geldim. canavarla savaşmaya. kendimi kovalamadığım tek bir an yok. yine dönüp dolaşıp suyun altına indim çünkü selma’nın hayatı suda başladı. gölgesi ilk suya düştü. selma gölgesini ilk suda gördü. gölgesinin içindeki yüzünü ilk suda seyretti. bir tel kopardı saçından. üzerinde yürümeye başladı. kendi saçı kendi ayaklarını acıttı. saçının ihanetine şaştı. ayakları yara içinde kaldı. saçı söz dinlemedi. canını acıtmaktan vazgeçmedi. çekip almak istedi saçını ayağının altından. yıldızlar güldü, olmaz, dedi. neden? dedi. —– neden olmaz? —— cevap gelmedi. dinlemeye devam etti. sessizlik boşluğa yayıldı. ——————– selma sessizlikle ilk böyle tanıştı. bir tel daha kopardı. onun diğeri gibi olmamasını diledi. onunla anlaşmayı istedi. ötekini denize savurdu. inatçı diğeri şimdi denizin altında. bir balığın ağzına dolanmış. balığın ağzı acı içinde. umduğu gibi olmadı. bir kez daha ters düştü kendiyle. İkincisi de aynıydı. ayağını attığı an yaralar açılmaya başladı. kendi saçına yine söz geçiremedi. ayakları yara içinde, selma yürümeye devam etti. saçının kendine ettiği zulme alışmaya çalıştı. sen benim saçımsın ama! dedi. cevap vermedi. ağladı. saç üzerine düşen damlaları o an silkeleyip attı. bu saç çok inatçıydı. bu saç çok acımasızdı. ben de o hâlde bir kuşun kanadını koparır onun üzerinde yürürüm dedi. saç hiddetlendi. denizin altından uğultular yükseldi. su büyüdü, su kabardı, su bir dağ oldu selma’nın üzerine yağdı. o an anladı. saçına söz geçiremeyecekti. kendi saçının kanattığı ayaklarıyla selma işte yürümeyi böyle öğrendi. yıllar yol oldu. selma’nın içindeki uçurum her gün daha da derinleşti. bir günün kıyısında bir gül verdi kendine. inatçı saçının hoşuna gitti gülün kokusu. saçını alt ettiğini sandı. yanıldı. saçı gülün kokusuna kanmadı. gül bir çiçek daha açtı. o da kolay pes etmeyecekti. açmakta çoğalmakta kararlıydı. selma gülün hâline şaştı. o kadar çoğaldı ki kan içindeki ayakları güllerin arasında kaldı. ve bir gün geldi gül selma’nın ayaklarını yerden kesti. ayaklarındaki kanlar gülün üzerine damladı. İnatçı saçı yenilgiyi kabul etmedi. daha da inceldi. kesmedik yer bırakmadı. saç da diretti gül de. selma yola böyle devam etti. ayağının altında bıçaktan keskin saçı, yanında her gün başka renge boyanan gülüyle. kendiyle bir türlü anlaşamadı. yüzünü döndüğü uçurum hep kendisi oldu. aynı uçurumun içinde kar da yağdı, güneş de açtı, yağmur da yağdı, rüzgar da çıktı fırtına da. kasım’dı. öğle sonrasıydı. evinin mutfağında oturmuş yemeğin pişmesini beklerken içeriden bir ses, anne ben çıkıyorum dedi. biraz kendi sesine benzer. çıkıyorum dedim anne, duymadın mı diyen ses mutfağa geldi. duydum, dedi, gülümsedi. kasım öğleden sonrası kadar sıkıcı olan çok az şey vardı şu hayatta.
Akşama geç kalma.
Yirmi i ki yıllııkk. biR evli–liğğin yıl dönüm–…üne hiç Mİ hiç..– geç kallllmam — merakket ——– me
Yirmi iki?
Neredesin? Gitmiş. Yemek pişti. Ama bunlar yetmez. Bir tane daha yapacağım.
Hoş geldiniz.
Hoş geldiniz.
Hoş bulduk.
Hoş buldukkk..—-
Hoşşşbulduk.
Nabbber Selma?___
Selma.
Yirmi iki.
Mutsuz musun? Değilim. Ama zaman yeterince yavaş akmıyor. Belki ondan.. _________
belki biraz mutsuzum kabul.
Yirmi iki.
Biraz daha kereviz? ———- Herkes nerede?
Anneeeeeeeeee Kim bu ağlayan? Doğumhane. anne? Anneeeeeeeeee anne, duymadın mı? şuna bak ne kadar da küçük. yirmi i ki yıllııkk. biR evli–liğğin yıl dönüm–…üne————————-kendimi kovalamadığım tek bir an yok. iyi ki doğduuun seelmaa. canım kızım ne de çabuk büyüdün. on beş yıl. hangi okulu istiyorsun. oo eczacı olacaksın ha. as bakalım selma hanımın fotoğrafını şuraya. yanına da diplomayı. tamam öyle güzel. bol müşteriler. iyi ki doğduuun seelmaa. elli beş yıl. sabaha karşı kaldırmışlar hastaneye. kalp krizi. daha iyiyim merak etmeyin. bir iyi ki doğdun daha mı. bu sefer kaç. altmış iki. anne? hep bir uçurumun kıyısında _______________________ çok zor.
_________ ———— _________________ ————————— Sayın yolcularımız, gemimiz Kadıköy iskelesine yanaşmıştır. Gemi iskeleden boş ayrılacaktır. Gemide yolcu kalmamasını rica ederiz.
Ayşem Dur