49 yaşında, dul, üç yetişkin çocuğuyla mesafeli bir ilişki yaşayan ve hayatı işiyle evi arasında geçen Martín Santomé’nin emekliliği yaklaşmaktadır. Emekli olunca bahçe işiyle ilgileneceğini veya gitar çalmayı öğreneceğini veya emekliler her ne yapıyorsa onu yapacağını varsayar, ancak aynı işyerinde çalıştığı bir genç kadına âşık olmayı hiç beklemiyordur. Başladıkları ilişki Martín’in sakin varoluşunu canlandırır ancak günlük rutinine ve ruh hâline verdiği bu mola kısa sürer.

Yayımlandığı 1960 yılından bu yana yirmiyi aşkın dile çevrilmiş roman, Uruguaylı yazar ve şair Benedetti’nin en meşhur eseri. Martín Santomé’nin günlüklerinden oluşan kurgusuyla okura soluksuz okuyacağı bir anlatı sunan “Mola” Banu Karakaş’ın İspanyolca aslından yaptığı çeviriyle Yedi Yayınları tarafından 2021 yılında yayımlandı.

Altını çizdiğimiz yerler

“[Z]amanı akışına bırakacağız, sonra durumu değerlendireceğiz demiştik. Ama biz bıraksak da bırakmasak da akıyor zaman ve onu her geçen gün daha çekici, daha olgun, daha taze, daha kadın kılarken beni her gün daha bitap, daha tükenmiş, daha cesaretsiz, daha cansız kılmakla tehdit ediyor. Kavuşmaya doğru alelacele gitmemiz gerek, çünkü bizim durumumuzda gelecek, kaçınılmaz bir kavuşamama demek. Onun bütün “daha çok”ları benim “daha az”larıma karşılık geliyor. Onun bütün “daha az”ları benim”daha çok”larım. Genç bir kadın için hayat görmüş, masumiyeti tecrübeyle takas etmiş, omuzlarının arasına iyice yerleşmiş bir kafayla düşünebilen biri olduğunu bilmenin çekici bir yanı olduğunu biliyordum. Bunun belli bir albenisi olma ihtimali var ama ne kadar kısa süren bir albeni bu. Çünkü tecrübe ancak canlılıkla beraber güzel. Sonrasında canlılık yitip gittiği zaman ancak yitip giden bir şeyin anısı olmasından dolayı değer taşıyan dekoratif bir müze parçası hâline geliyor. Tecrübe ile canlılık çok kısa bir süreliğine aynı çağı paylaşıyor. İşte ben de şimdi o kısa sürenin içindeyim. Ama bu bahtın kıskanılacak bir yanı yok.” (s.85)

***

“O gittiğinden beri geçen beş senede her şey daha iyi mi yoksa kötü mü oldu diye sordu bana. “Daha kötü,” diye yanıt verdi tüm hücrelerim ağız birliğiyle. Ama sonra açıklamak zorunda kaldım. Of, ne angarya.

Çünkü rüşvet aslında hep vardı, rahat rahat köşeyi kapmalar da, pazarlık etmeler de aynı şekilde. Daha kötü olan nedir o zaman? Uzun bir süre boyunca beynimi yedikten sonra şu sonuca vardım ki kötü olan şey teslimiyet. İsyankârlar yarı isyankârlara, yarı isyankârlar ise vazgeçmişlere dönüştüler. Bence şu ışıl ışıl Montevideo’da son dönemde en çok ilerleme gösteren iki meslek grubunu ibneler ve vazgeçmişler oluşturuyor. “Yapılabilecek hiçbir şey yok,” diyor insanlar. Eskiden yasaya aykırı bir iş yapmak isteyen rüşvetini veriyordu sadece. Peki, olsun. Şimdi yasaya uygun bir şey yapmak isteyen de rüşvet veriyor. Yani her şey çorba olmuş demek.

Ama hikâyenin tamamı vazgeçmişlikten ibaret değil. Başta vazgeçmişlik vardı, sonra dikkat göstermek terk edildi, ondan sonra da ortak olma başladı. Şu meşhur cümleyi kuran da eski vazgeçmişlerden biri keza: “Tepedekiler yapabiliyorsa ben de yapabilirim.” Elbette bu eski vazgeçmişin sahtekârlığına bahanesi de var; başkalarının ondan istifade etmemesini sağlamanın tek yolu bu. Oyuna girmeye mecbur kaldığını çünkü aksi hâlde parasının her geçen gün daha da değersizleşirken önündeki dürüst yolların da kapandığını söylüyor. Onu bu yola girmeye zorlayan öncülere karşı beslediği kin ve gizli nefret ise hâlâ baki. Belki de nihayetinde herkesin içinde en riyakâr olanı da kendisi, çünkü kurtulmak için hiçbir şey yaptığı yok. Belki en büyük hırsız da o, çünkü kimsenin dürüstlükten ölmediğini gayet iyi biliyor.

Bütün bunlara kafa yormaya alışık olmamak ne acayip şeymiş! Aníbal sabaha karşı giderken ben o kadar huzursuzdum ki Avellaneda’yı düşünecek hâlim kalmamıştı.” (s.63)

Mario Benedetti

Mario Benedetti, Uruguaylı gazeteci, roman yazarı ve şair. Seksenden fazla kitap yazmış ve yirmiden fazla dile tercüme edilmiş Benedetti, Latin Amerika’nın 20. yüzyıldaki en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilir. Benedetti Uruguay’ın “45 Nesli” olarak bilinen entelektüel ve edebi hareketine katılmış ve ülkenin meşhur gazetelerinden Marcha’da 1945 yılından askeri hükümet tarafından zorla kapatıldığı 1973 yılına kadar yazmıştır. 1973’ten 1985’e dek sürgün olarak yurtdışında yaşamış, Mart 1983’te ülkesi Uruguay’a geri dönmüştür.