Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 1961-1962 yıllarında Vatan Gazetesi’nde yayımlanan “aforizma tılsımlı” yazıları şairin dönemin ruhundan da beslenen düşünme pratiğini gösterirken, gerek felsefi içerikleriyle gerek kendi sözlüğünü ve gramerini oluşturması açısından belirli bir dil estetiğini öne çıkarıyor. Kitabı yayına hazırlayan Erol Gökşen.

Altını çizdiğimiz yerler
“Tanrının dediği olur evrende. Ama bizim köyde Kamu’nun dediği olur.”
“Kamu nedir? Birbirimizin özgürlüğünü, birbirimizin yeryüzü kötülüğünü gören yeriniz. Yüreğimiz belki.”
“Sokaklar evleri birleştirir. Belki de ülkeleri bile birleştiren sokaklardır.”
“Yitirdiklerimizi ancak sokaklarda bulabiliriz. Hepsini. Evlerde yitirdiklerimizi bile. Hepsini.”
“Bir sevinmedir sokaklar. Bulmasak da, rastlasak da sokaklar bir sevinmedir.”
“Peki, neden bir sevinmedir sokaklar? Şundan: Sokaklarda biz yürümesek bile bir ‘yürümüşlük’ vardır. Çok eski bir yürümüşlük. İşte bu sevindirir bizi.”
“Ta Afrika’daki adam karısını öldürse, ta Çin’deki çocuk içindedir bu olayın. Olaylarda bir yeryüzü genelliği vardır.”
“Sabahları erkenden neden gazetelere sarılırız? Gece neler yaptığımızı bilmek için.”
“Bir elma dalından düşse, biraz daha kızarsa bir üzüm, sen de, ben de, öteki de kıpırdamışızdır. Biz düşünürken elmanın, üzümün titrediği gibi. Çünkü genel olayın, doğanın içindeyiz hep.”
“Olaylar bizi çepçevre sarmıştırlar. Ne yana baksak oradadır olay. Kaçıp gitsek bile yeryüzünden, doğadan, bu da bir olaydır.”
“İki kişi konuşmaz: Biri hiç düşünmeyen, biri çok düşünen.”
“Konuşurken ister istemez bir ‘oyun’ içindedir kişi. Gelen sözü bir ‘top’ karşılar gibi ‘karşılar.’ Gönderir boşluğuna karşısındakinin. Karşısındaki de öyle yapar. Böylece sözün oyunu bize istediklerimizi değil, istemediklerimizi de söyletir.”

Fazıl Hüsnü Dağlarca, 26 Ağustos 1914’te İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tamamladı. Kuleli Askeri Lisesini (1933) ve Harp Okulunu (1935) bitirdi. Orduda hizmeti 15 yılı doldurunca askerlikten ayrıldı (1950). Çeşitli memuriyetlerde bulunduktan sonra 1959’da emekliye ayrıldı. İstanbul’da Kitap Kitapevini kurdu. 1960-64 arasında Türkçe adında bir dergi çıkardı (43 sayı). 1970’te sahibi bulunduğu yayınevini kapattı. Edebiyata olan ilgisi çok genç yaşlarda başladı; henüz 13 yaşındayken Yeni Adana gazetesinin öğrenciler arasında açtığı öykü yarışmasında birinci oldu. İlk şiiri 1933’te İstanbul dergisinde çıktı. Edebiyat dünyasında adını duyurması 1934’te, Harp Okulu öğrencisiyken Varlık’ta yayımladığı şiirlerle oldu. Şiirlerini Yücel, İnkılâpçı Gençlik, Türk Dili, Yeditepe, Çağrı, Ataç, Yön gibi dergilerde yayımladı. 1960’lardan sonraki şiirlerinde güncel yurt ve dünya sorunları karşısındaki tepkilerini yansıtan şiirler yazdı. Cumhuriyet’i izleyen yıllarda özlenmiş olan destan şiirini yarattı. Şiirlerinde çocuğu en çok barındıran Türk ozanıdır. Yirmiden fazla çocuk kitabı vardır. Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en verimli şairlerinden biri olan Dağlarca’nın bir özelliği de bütün edebi yaşamını sadece şiire adamış olmasıdır. Şiirleri pek çok dile çevrildi, birçok ödül kazandı. 15 Ekim 2008 tarihinde vefat etti.