Geçenlerde sosyal medyada dolanırken benim için hiç de şaşırtıcı olmayan eski bir haber düştü önüme. Haber özetle şöyleydi: Arapça müziğin efsanevi ismi Feyruz, Suudi Arabistan’dan gelen milyonlarca dolarlık kraliyet konseri teklifini “sizin özgürlük yalanlarınıza alet olmayacağım” diyerek reddetti.
Feyruz’ca ve emin olduğum bir tavırdı bu yanıt. Bildiğimiz, tanıdığımız Feyruz’un Ortadoğu’yu cehenneme çevirenlere, altın tahtında oturup halka sabır dileyenlere, eli kanlı canilere karşı müdanasız duruşuydu. Feyruz bu duruşuyla halka mal olmuş her sanatçının cümle muktedire ve onların cazip tekliflerine karşı durması gereken yerin altını net bir şekilde çizdi. Ve bu tavrıyla bizi yeniden gönendirdi.
Aklıma, son zamanlarda sık sık ağız değiştiren, iktidar yalakalığı yapan, belediyelerden üç beş fazla konser daveti alırım diye bukalemun misali renkten renge giren, kalemini, sesini, sazını muktedirden yana düşürenler geldi. Açıkçası bir sanatsever olarak onlar adına hayli mahcubiyet duydum. Neyse ki şimdilik çoğunluk değil bu beli kıvrak ve kıblesi belirsizler.

İçinden geçtiğimiz süreç felaketlerle dolu. Eli kolu bağlanmışlar salyangoz misali içine çekildi. Ülkemiz ve genel olarak coğrafyamız, yıkım, acı, savaş, çaresizlik ve absürtlüklerle dolu. Reyhanlarımız, defne dallarımız, yurttaşlarımız hâlâ molozlar altında, yaşamdan beklentilerimiz de şimdilik karamsarlıklarla çevrili. Belki gelecek güzel günler de hayli uzak. Bireysel mutluluklardan bahsetmiyorum bile, çoktan unuttuk onları. Fakat ne olursa olsun insan tutunacak bir şeyler buluyor, bir haber, insani ve müdanasız bir duruş, uzanan dost eli, bebeklerin agu demesi, günebakanların yıkıntılar arasından yeniden yeşerişi…
Elbette herkes gibi benim de tutunduğum şeyler var. Saymakla bitmez onlar. Ama bu gece her şeyi unutup yalnızca Feyruz’un kararlı duruşunun karşısında saygıyla eğilip kendimi onun büyülü sesine bırakma kararındayım.
Onun bana büyülü gelen sesinden üç şarkıyı ardı ardına dinledim. Dinlerken hatırı sayılır miktarda sigara içtim. Düşündüm ki yarım yamalak bildiğim Arapçaya rağmen, beni bu denli etkiliyorken Arapçaya ve onun şiirsel diline vakıf birine kim bilir nasıl etki ediyordur? Hüznü ve umudu ninnileyen sesi ve bu iki duygunun birbirlerini incitmesine izin vermeyen söyleyiş tarzı beni bu satırları yazmaya yöneltti. Niyetim Feyruz’un (Nouhad Haddad’ın) biyografisini yazmak değil. (Dileyen herkes internetten bu bilgilere ulaşabilir zaten.) Müsaadenizle ben, onun hüzünle çağlayan kadife sesiyle söylediği o üç şarkının, yürek atlasıma attığı çentiklerin düşsel izlerini sürmeye çalışacağım.
Şarkılarla ilgili düşüncelerime geçmeden evvel belirtmeliyim ki, o, Lübnanlıların ve Arap coğrafyasının gözünde Hristiyan bir kadın şarkıcı olmanın çok ötesinde Arap dili ve kültürünün taşıyıcılığını sesiyle omuzlamış uluslararası bir semboldür. Ayrıca Ortadoğu coğrafyasını, şarkıları ve duruşuyla birleştirebilmiş tek sanatçıdır.
Bana kalırsa Feyruz, şarkı söylemiyor; sesine sinmiş bir masalsılıkla bize ve içimizde temiz kalmaya direnen tüm duygularımıza seslenirken durmadan gözyaşı döküyor. Dünyada olup bitene, kendine, yurduna, sevgilisine, annesine, anılarına, geleceğine, geçmişine ağlıyor. Ağladıkça ağrılarından arınıyor. Arapça bilmeyenler bile, onun sesindeki hüzünlü tınıdan tüm insanların ortak derdini anlatan duyguları kalbinin derinliklerinde hissediyor.
Sevgili okur, lafı çok uzattım, farkındayım, geç artık şu şarkılara dediğinizi duyar gibiyim, başlayalım o vakit…
Birinci şarkı: Le Beyrut (Ey Beyrut)
Feyruz, her ne kadar dünyanın bütün kıtalarında bilinip söylense de, o, Lübnan ile özdeşleşmiştir. Lübnan’ın başkenti Beyrut ise onun için yalnızca doğup yaşadığı bir toprak parçası değil; sokaklarında, ekmek ve yasemin kokularının iç içe geçtiği, kardeşlerin birbirlerini boğazladığı bir iç ülkedir. Defne ağaçlarının altında umudunu asla yitirmeden, elinde bir zeytin dalıyla söyler şarkısını Feyruz. Le Beyrut şarkısı, onun iç savaşla yaralanmış kenti için döktüğü gözyaşıdır. Şarkısını, sızısını yüreğinden taşırıp da hançeresinden çıkan naif bir çığlıkla söylerken yalnız bir şehre ağıt yakmıyor; yüreği esmerlikle yoğrulmuş her insana, düşlerine, hepimizin incindiği bir dikenli coğrafyaya sesleniyor. Yurduna “habibi” (sevgilim) diyecek kadar tutkun olan Feyruz, sevgilisi gözleri önünde can çekişirken şarkı söylemekten başka bir şey yapamamamın çaresizliğini de ekliyor çığlığına. Dudakları arasından sızan nağmelerle Beyrut’a ağlarken, bizi de Beyrut’un göğündeki en hüzünlü yıldızları seyretmeye çağırıyor. Arap şiirinin incelikli şairi Nizar Kabbani’nin “Yüzüklerini, bileziklerini, gerdanlıklarını suda yitiren su kraliçesi” dediği Beyrut, Feyruz’un sesinde Akdeniz’in esrik rüzgârından el alıp defne ağaçlarının hüzünlü gölgesine davet ediyor bizi.
İkinci şarkı: Hıbbeytek Bıl Sayf (Seni Yaz’da Sevdim)
“Neden güleyim ki? Sahnede mutlu şeyler söylemiyorum. Bu yüzden Orta Doğu’da kadınlar gülünceye kadar gülmeyeceğim.” diyen Feyruz, üzgün ama yine de mağrur bir ses tonuyla kırgın bir aşk hikâyesini anlatan Hıbbeytek Bıl Sayf’ı söylerken sevdadan yana yükü olan, eli yüreğinde gezen herkese, küskünlüğün naif serzenişiyle sesleniyor. Feyruz, özlemin ve aşk acısının tüm kederini dilinin hazin makamına yükleyip kalbimizin atlasına, sözün hançeriyle incecik bir ayrılık haritası çiziyor. Nafile ve kederli bir bekleyişin anlatıldığı şarkıda her birimizi ayrı ayrı, kederli bir aşk masalının yakıcı efkârıyla sarsıyor. İnanmış ve sevmiş bir kadının gözlerine yüklediği bütün ikircikli sözcüklerin ayetini okuyor bizlere. Feyruz bizim sevdadan yana küskünlüğümüze, yüreğimizden kirpiklerimizin buğusuna dek bize eşlik edip anneliğin merhametiyle, kırgın saçlarımızı Akdeniz’in ılık rüzgârıyla tarıyor.
Üçüncü şarkı: Wahdon (Yalnız Başlarına)
Feyruz, sanatı ve şarkılarıyla her daim ezilen halkların safından ve onların yürek mesafesinden seslendi bizlere. Filistinli çocukların kan ve gözyaşıyla yoğrulu hikâyelerini çoğumuz onun sesinden işittik evvela. Şair Talal Haidar’ın gittikleri yerden dönemeyen üç Filistinli direnişçi için yazdığı Wahdon şiiri Feyruz’un sesinde sürgün ve göç yurdu Filistin’e dair bir ağıda dönüşür. Onun hüzünlü sesinde yalnızca aşk, kırgınlık ve özlem yoktur. Sesi sürgünlerin umudunu, yurtsuzluğun ve çaresizliğin bütün renklerini, içimizi burkan bir mevsime taşır. Umutlu bir direniş ile umutsuz bir ihanetin at başı gittiği, kardeş ve mazlum coğrafyanın sokaklarına, sesinin yasemin kokusuyla umut aşılar. O yitik ve direngen ülke için söylediği tüm şarkılarda üzünçle akan bir nehir gibi durmadan ağlar. Filistin’in en büyük şairlerinden Mahmud Derviş, onun için “Feyruz gökyüzündedir ve ulaşılması imkânsız bir yıldızdır” der.
Şarkılar bittiğine göre Feyruz’a dair son birkaç şey söyleyip müsaadenizle çekileceğim.
Adını umudun rengi turkuazdan alan Feyruz, yüreği, sesi ve varlığıyla hiçbir zaman ülkesini terk etmedi. Barışa, aşka ve umuda olan inancını da hiçbir zaman yitirmedi. Bize aşk ve yurtsuzluk karşısındaki yitikliğimizi büyülü bir sesle durmadan hatırlatan, umudumuzu asla incitmeyen, sesiyle hüznümüzü rüzgârın kanatlarında mavi gökyüzüne taşıyan, limon ve zeytin ağaçlarının kırılmış dallarına nefesiyle merhem olan, Akdeniz’in kırgın dalgalarını bile sesiyle kucaklayan, gözleri hüzne dönük tüm çocuklarını sesiyle sarıp sarmalayan bir ana tanrıça misali bizi koruyup kolluyor.
Akdeniz’e ve Ortadoğu coğrafyasına parmaklarıyla düşler çırpıştıran, kalbimizin keder atlasına sesiyle derin çizikler atıp sonra yine şarkılarıyla açtığı çiziklere merhem çalan Feyruz, bizim incelikli, duyarlı ve en başı dik yanımızdır. O, eli her daim saçlarımızda olan biricik annemizdir. Feyruz bugüne dek bizi şarkılarıyla mest ederken, duruşuyla, sesiyle, zalimlere karşı eyvallahsız tutumuyla hiçbir zaman yüzümüzü yere eğdirmedi.
Yazı bittiğinde pakette son bir tekim kalmıştı. Sigarayı dudağıma kıstırıp balkona çıktım, gökyüzünün en parlak yıldızını arandım, bulunca da çakmağı ateşledim.
Cabir Özyıldız
Cabir Özyıldız sonsuz şükranla okudum, duygulandım bilgilendim, sağolun🙏🏻
İnanın çok mutlu oldum 🙏🌿
“Neden güleyim ki? Sahnede mutlu şeyler söylemiyorum. Bu yüzden Orta Doğu’da kadınlar gülünceye kadar gülmeyeceğim.” diyen Feyruz, üzgün ama yine de mağrur bir ses tonuyla kırgın bir aşk hikâyesini anlatan Hıbbeytek Bıl Sayf’ı söylerken sevdadan yana yükü olan, eli yüreğinde gezen herkese, küskünlüğün naif serzenişiyle sesleniyor.
Feyruz’un hikâyesini biliyordum. Ama tekrardan hatırlattınız. Ne güzel oldu. Feyruz demek hüzün ve direniş demek. Yüreğinize sağlık.
Çok teşekkür ederim 🙏🌿
Duruşu ve müziğiyle Feyruz unutulmayacak bir müzik insanı. Onu anarken kullandığınız her cümle derin anlamlar yüklü ve tekrar tekrar okumak istiyor insan. Harika kaleminize sağlık sevgili yazar 🌍✌️
Barışa, aşka ve umuda olan inancımıza….kaleminize sağlık Cabir Hocam. Nefisti. 🙏
Çok teşekkürler. Sevgiler.