6.Temmuz.23

Aşkın Yıpranma Payı’nda Tomris Uyar’ın Elele dergisi için yazdığı yazıları ve yaptığı söyleşileri derlemiş Handan İnci. 1976-1985 yıllarının ürünü metinler bunlar. Handan İnci, kitabın sunuş yazısında bahsediyor: 1975’te yayımlanan Gündökümü kitabı için aldığı telifin tamamını Elele’deki bir yazısı için alır Tomris Uyar. Kaba bir hesapla, bugünün parasıyla 6-7 bin liraya denk gelen bir yazı hakkı bu.

Bugün, çok satan boyalı edebiyat dergilerinde bile 600-700 liradan fazla telif verildiğini sanmıyorum. En büyük tartışma konusu “Türk edebiyatı mı Türkçe edebiyat mı?” olan edebiyat ortamımıza çağrı: Yazarın, çevirmenin, editörün emeğinin değersizleştirilmesi… Asıl meselemiz bu bizim. Fakat Türkiye’de her alanda görüldüğü üzere, konu hiçbir zaman “asıl” meselelere gelmiyor. Gelmez.

12.Temmuz.23

Milan Kundera da gitmiş.

Kundera’nın Nobel’e ihtiyacı yoktu ama şimdiye kadar on kere almış olmalıydı. Olsun, büyük bir yazar o.

İlkin Şaka’yı okumuştum ustadan, vuruldum. Sonra o güne dek çevrilmiş tüm kitaplarına art arda el atmıştım.

Bir kez daha okumalı.

13.Temmuz.23

“Bütün gün kâğıttan dağlar arasındaydım,
Nabzım ileri giden bir saat gibi işledi durdu.
Dilekçeler, kararlar, tozlu makbuzlar:
Hep adını okudum silinmiş satırlarda.
Pencerede kuleler, minareler, kirli gök.
Durmadan kuşlar uçtu bir bacadan.
Rüzgâra karışan saçlarını gördüm
Bulutlu aynalarda.”

Cevat Çapan, “Sakın Geç Kalma Erken Gel”

***

Nerede okuduğumu unuttum. Mealen, “depresifler intihar eder, melankolikler ise intihar fikriyle oynar durur hayatları boyunca ama intihar etmezler” gibi bir şeydi.

İntihar üzerine serbest düşüncelere daldığım olur sık sık. İntihar edeceğimden değil. Değil. O fikri bir hamur gibi mıncıklamayı seviyorum sadece.

Çok yıllar önce, Beytepe kampüsünde, “intihar edeceğim” şikayetiyle gittiğim hekim, “sakın ilaç milaç içip bizi uğraştırma, sonra pişman olacaksın, mideni yıkayacağız bilmem ne… Sen en iyisi, Rektörlük binasının en üst katına çıkıp at kendini” dediğinde donup kalmıştım.

Herif benim melankolik olduğumu şıp diye anlamıştı.

14.Temmuz.23

Dostluklar bazen ansızın biter. Büyük bir kavga, belki bir kırgınlık çıkagelir ve dostluk üstesinden gelemez bu engelin. Fakat bazen de (bana kalırsa çoğunlukla böyle olur), nasıl bittiğini anlayamazsınız dostlukların. Öyle yavaşça biter ki, ancak bittikten sonra fark edersiniz. Dostlukların bitişi, bazen kutlanmayı da hak eder. İçinizi sızlatan bir kutlama olabilir bu. Belki yağmur yağıyordur, dostunuza son kez bakarsınız… Ve bitti.

Nedir, yağmur en çok bir aşkın bitişine yakışır. Güneşli, pırıl pırıl bir günde kim ayrılmak ister? Oysa yağmur, işleri kolaylaştırır.

Sevgilinizle ayrılık konuşmanızı yaptınız, belki son kez sarıldınız. Ve ince bir yağmur başladı. Elbette üzgünsünüz, yağmur da acınızı çoğaltıyor gibi. Fakat bir süre sonra, daha fazla ıslanmamak için adımlarınızı hızlandırırsınız. Hayata dönüşünüzü kolaylaştırır yağmur.

Yakışıklı bir yağmurdur o.

İyidir.

17.Temmuz.23

Yergi ve yaşam sevinciyle dolu, duyguya değil akla yaslanan şiirleriyle Türk edebiyatında kendine özel bir yer edinmiş olsa da, yayımlanan ilk eseri şiir olsa da Şair Salâh Birsel, Salâh Beylerden biridir yalnızca.

Salâh Birseller arasında, onu okur nezdinde tanınır kılanlardan en önemlisi Denemeci Salâh Bey’dir. Denemeleriyle geniş bir okur kitlesine ulaşmayı başarmış, deneme ile edebiyat okurunun arasını düzeltmiş, denemenin yüzünü güldürmüştür.

Birsel, her edebiyat adamı (edebiyat insanı) gibi, edebiyata ilişkin ne varsa onlara el atmaktan geri durmamıştır. Çeviriler yayımlamış, yayıncılık yapmış, dergi çıkarmış hatta bir dönem kitabevi bile işletmiştir. Öyküye çok yüz vermemiş gibi görünse de Varlık dergisinin Mayıs 2022 tarihli sayısında Erol Gökşen’in ortaya çıkardığı üzere hiç öykü yazmamış da değildir. Salâh Birsellerden biri de Romancı Salâh Bey’dir ki Hulki Aktunç’un demesiyle “Türkiye’deki ilk düşünce romanı” olan Dört Köşeli Üçgen, yayımlanmasının üzerinden 57 yıl geçtikten sonra, 2018 yılında Birsel’in yeğeni Mehmet Güreli tarafından aynı adla sinema filmine de uyarlanmıştır.

Bütün bunların yanında Salâh Birsel sıkı bir günlükçüdür ki bendeniz şimdi bütün bu Salâh Birsellerden birinden, Günlükçü Salâh Bey’den bahsetmeye çalışacağım.

Hulki Aktunç’a yazdığı 26 Mayıs 1976 tarihli mektupta, “Bir yayıncı olsaydım, boyuna günlük yayınlardım. Belki topu atardım ama hiç değilse üç beş günlüğü gün ışığına çıkarırdım.” diyen Salâh Birsel’in ilk günlüğü 1950 yılında Beş Sanat dergisinde yayımlanır. Naim Tirali’nin Yenilik, Hüsamettin Bozok’un Yeditepe dergilerinde günlük yayımlamayı sürdüren Birsel’in ilk günlük kitabı ise Günlük adıyla 1955’te yayımlanır.

Salâh Birsel

Salâh Birsel’in günlükçülüğü birtakım ilkler barındırır. Türk Dili dergisinin Günlük Özel Sayısı’nda imzasız yayımlanan bir yazıya göz atacak olursak (ki bu yazıyı, o sırada derginin yazı kurulunda yer alan Salâh Birsel’in yazdığını kanıtlayamasak da yazının üslubundan onun yazdığını rahatlıkla iddia edebiliriz) günlük denen türün Batılı anlamdaki ilk örneğinin Direktör Ali Bey’in 1897’de yayımlanan Seyahat Jurnali adlı eseri olduğunu görürüz. Ne ki Ali Bey (Düyun-u Umumiye’deki görevi nedeniyle Direktör lakabıyla anılır) bu edebî türün adını Fransızcadan olduğu gibi aktararak “jurnal” sözcüğünü kullanmıştır. Türk Dili’ndeki yazıya göre, Falih Rıfkı Atay iki ayrı yazısında “gündem” ve “gündelik” sözcüklerini kullanmış olsa da “günlük” sözcüğünü ilk kullanan Salâh Birsel’dir. Nurullah Ataç ise –eksik kalır mı– “günce” sözcüğünü önermiş ve kullanmıştır. Fakat onun Günce’sinin ortaya çıkışı, Birsel’in Günlük kitabından sonradır. Öncelik sonralık kavgasını bir kenara bıraksak bile, “günlük” sözcüğünün daha çok tutulduğunu, daha yaygın kullanıldığını görürüz.

Birsel’in günlükçülüğünün bir başka ilki, Türkiye’de bir günlük kitabının, ki bu kitap Salâh Birsel’in Yaşlılık Günlüğü’dür, bir edebiyat ödülüne değer görülmesidir. Bu olay, 1986 yılında gerçekleşir. Sedat Simavi Ödülü’ne değer görülen Yaşlılık Günlüğü’nde Birsel’in 1980-85 yıllarında tuttuğu günlükler vardır. Adı üstünde, yazarımız bu sırada 60’lı yaşlarının başındadır.

Fakat bundan önce, o sıralar Ada Yayınları’nı yöneten Ferit Edgü’nün bastığı Kuşları Örtünmek (1976) kitabına dönelim. Birsel’in yeni yazdıklarının yanında, 1955 yılında yayımlanan ilk günlük kitabını da içeren Kuşları Örtünmek’in (ki bu iki kitap 1982 yılında, Hacivat Günlüğü adıyla tekrar basılacaktır) çıkacağı günlerde Birsel epey heyecanlıdır. Kitap henüz çıkmadan, gazetelere verilen ilanlarda kitabın adı “Huşları Örtünmek” olarak geçer. “İki gözüm Hulki Aktunç” diyerek başladığı 30 Nisan 1976 tarihli mektubunda, Aktunç’a anlatır:

“Günlüğümün adı Kuşları Örtünmek olacak, gazetelerde yanlış duyuruldu. Ama gazetelerde Huşları Örtünmek yer alınca bir ara düşündüm, kitabımın adı Huşları Örtünmek olamaz mıydı? Bereket bundan çabuk caydım.” (Geceyarısı Mektupları, Sel Yayınları, s. 50)

Verilen ilanlarda, reklamlarda aynı hata sürünce, yayıncısı Ferit Edgü’ye yazdığı 5 Mayıs 1976 tarihli mektubunda bu durumun altını çizer.

“Kuşları Örtünmek” adını kaybetmek istemez, hatanın düzeltilmesini rica eder. Kuşları Örtünmek adı, işe bakın, Salâh Birsel’in bir şiirinden gelir. 1972 yılında yayımlanan Haydar Haydar adlı kitabında yer alan “Kumrular” başlıklı şiirinde şöyle der Birsel: “Kuşları örtünsek biraz / Nasıl olsa o ilk şıngırtıda / Kumrular dağılacaktır / Tek tek yürüyorsanız.”

Biz şimdi kuşların üstünü, hem de kendi kanatlarıyla örtüp huşu içinde yolumuza devam edelim. İki gözüm Salâh Bey’in denemelerini ve şiirlerini, günlükleriyle karşılaştırarak okusak daha nice karşılaşmalara rastlarız. Söz gelimi, ilk kez 1985 tarihinde okurun karşısına çıkan Bir Zavallı Sarı At kitabında yer alan “Cigarayı Nasıl Bıraktım?” adlı denemesinde, paf puf sigara içmeyi (kendi deyimiyle “günde dört paket cigara paralıyordum”) çok seven Salâh Birsel, bu eski dostunu nasıl bıraktığını anlatır.

Salâh Bey’in sigarayı bırakma macerası aslında 1980 yılına uzanır. Yakın dostu olan ve kendisi gibi “ağzından cigara düşmeyen” Behçet Necatigil’in vefatından çok etkilenmiştir Birsel. Yaşlılık Günlüğü kitabının ilk günlerinde, ki bu günler 1980 yılının ilk günleridir aynı zamanda, tıpkı Dört Köşeli Üçgen romanının baş kahramanı Gözlemci gibi kendini gözlemler durur ve okura aktarır. Sigarayı bırakışının 23. gününde şöyle der: “Bir tümce bitmiyor mu, hemen bir cigara özlemi.” (Yaşlılık Günlüğü, Sel Yayınları, s. 5). Neyse ki sonunda muvaffak olur Birsel, başlarda sigara içmeden yazı yazmak imkânsız gibi görünse de tıpkı yıllar sonra Enis Batur’un da başaracağı üzere, sigarasız da yazmaya alışır.

Şimdi bu yoksul ve aşırı sıcak günlerimizde tutup da “günlük nedir?” diye soracak, günlüğün tanımını yapmaya girişecek değilim. Nedir, şöyle bir ayrım yapmak da yersiz olmaz. Günlükçüler ikiye ayrılır: Tuttukları günlüklerin yayımlanacağını bilerek yazanlar ve yayımlanacağını bilmeden (hatta yayımlanmasını istemeyerek) yazanlar. Salâh Birsel, en baştan itibaren ilk grubun içinde yer alır. Fakat onun yaptığı ayrım başka türlüdür. 1987 yılında TRT’de yayımlanan ve Doğan Hızlan’ın konuğu olduğu söyleşi programında, günlüğü ikiye ayırır: edebiyat günlüğü ve özel günlük. Ve yine aynı programda, kendi günlüklerinin Türkiye’deki ilk edebiyat günlüğü olduğunu ilan eder. Eder etmesine ama edebiyat günlüğü ile özel günlüğü birbirinden kesin olarak ayırmanın güç bir iş olduğunu da teslim eder. Kendi günlüklerine baktığımızda da görürüz bunu. 1955’te yayımlanan Günlük’ten 1995’te çıkan son günlük kitabı Papağanname’ye kadar böyledir bu. Fakat ileriki yaşlarında tuttuğu günlüklerde, her ne kadar edebiyatı ve sanatı savsaklamasa da, yeni yazar ve şairleri izlemeyi hiç bırakmasa da kendine daha çok eğildiğini görürüz. Doğaldır bu, denemeciler ve günlükçüler birçok konuya ve kişiye al atsalar da aslında en çok kendilerinden bahsederler.

Kırk yıldan fazla süren günlükçülüğü (1956’dan 1972’ye kadar verdiği arayı da katıyorum bu süreye), bana kalırsa, bir edebiyat insanı olarak Salâh Birsel’in en daimi yazı alanı olmuştur.

Bugün Salâh Birsel’in günlüklerinin tümünü okumak için sekiz ayrı cilde el atmanız gerekiyor: Bunlardan beş tanesi (Hacivat Günlüğü, Yaşlılık Günlüğü, Aynalar Günlüğü, Bay Sessizlik, Nezleli Karga) Sel Yayınları tarafından okurun ilgisine sunulmuş durumda. Birsel’in Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu, Yanlış Parmak ve Papağanname adlı günlük kitaplarını okumak içinse sahafların yolunu tutmanız gerekiyor.

19.Temmuz.23

Eskisi gibi değil artık, eyvallah. Yazarın kendi kitabının duyurusunu yapmasına, kitabı hakkındaki iyi yorumları (yalnızca iyi yorumları) paylaşmasına filan alıştık tabii. Bizimle yapılan söyleşileri sosyal medya hesaplarımızda yayımlıyoruz, imza günlerimizi duyuruyoruz. Eyvallah. Hepimiz (Barış Bıçakçı dahil değil), az ya da çok, kendi meşrebimizce yapıyoruz bunları.

Fakat benim halen alışmakta zorlandığım bir “tür” var. O da şu. Bilmem hangi kitap satış sitesinde indirime giren kitabını, “kitabımı şu siteden indirimli olarak alabilirsiniz” diye “paylaşan”lara alışamadım.

Alışamıyorum.

Ve alışmayacağım.

Çünkü düpedüz işportacılık bu. Yakışıksız ve sevimsiz duruyor.

Onur Çalı