Pelin Buzluk’un dördüncü öykü kitabı “Yer Değiştiren Sular” yayımlandı. Pelin Buzluk, bu yeni kitabıyla öykü evrenini genişletmeye devam ediyor, unutamayacağımız hikâyeler ekiyor zihnimize. Okudukça canlanıyor hikâye tohumları; görüntüler oluşuyor, hatta bu görüntüler hareket etmeye başlıyor. Kitabı bitirdiğimizde insanın hiç değişmeyen bazı yanlarını, yepyeni imgeler eşliğinde izlemiş gibi oluyoruz.

Altını çizdiğimiz yerler

Neval’in sevgilisi Sarkis yirmi beş ay önce kayboldu. Bindiği bir otobüsten inmedi. Yolda ne olduğunu kimse bilmiyor. Dinlenme tesisinde mi bir şey oldu? Yolda kimlik kontrolünde jandarma mı aldı? Kimsenin haberi yok. Telefon sinyalinden de bir şey çıkmamış. Tanıdık herkesin bu kayboluşa bir neden bulma, esrarı çözme girişimi oldu. Önceleri Sarkis için kaygılanan, başına bir şey gelmiş olabileceğini düşünenler de vardı. Zaman geçtikçe, Neval’in terk edildiğini, Sarkis’in zaten güvenilir biri olmadığını söyleyenlerin sesi daha gür çıkmaya başladı. Neval ilk aylarda bir yandan Sarkis’in kayboluşunun sarsıntısını yaşarken, bir yandan da bunun neden bir terk ediş olamayacağını bıkmadan usanmadan etrafındakilere anlatmaya çalıştı. Nadiren de olsa kafası karışıyordu elbette, “Belki de terk edilmeyi yediremiyorum kendime, ipuçlarını göremedim,” diyordu. Ama bu kafa karışıklığı kısa sürüyordu. Sarkis’le aralarındaki bağ, bütün terk ediş ihtimallerini boşa çıkarıyordu. Her kavuşmalarında, her birleşmelerinde var ettikleri, değişip dönüşen, ne Neval ne Sarkis olan, hem Neval hem Sarkis hem de başka bir şey olan o üçüncü varlığın tükenmezliğini, coşkusunu iyi biliyordu. “O beni terk etmez,” dediğinde, anlayışlı, acıyan ifadelerle “Kimseyi tanıyamıyorsun işte…” derlerdi. Sırtını sıvazlayan, omzunu kavrayan ellerin hapsindeyken zihninde patlayıp sönen anılara sığınıyordu Neval. (s. 31)

***

Kurşuna dizildiklerinden beri her gün orman örtüsünün her bir zerresini aşıp dereye, onların yanına indiler. En çok anneler ve eşler, sonra babalar. Her birine uğradılar. Parçalanmış başları okşadılar. Açık gözlerin, sönmüş bir lambadan arta kalan ışık hatırasıyla solduğunu, sineklerle kaynadığını gördüler. Kupkuru dudakları, yerlerinden oynamış çeneleri, kuruma dönmüş kanı, ellerini ellerini… (tutmuş, burmuş, örtmüş, kavramış, sevmiş, okşamış, üşümüş, çalışmış, terlemiş, saz çalmış, ekmek bölmüş… yani bir elin ancak kendisinin bilebileceği bütün hatıralarıyla, sürdüğü ayrı yaşamla elleri), sıyrılmış mintanları, çarıksız ayakları, çamur ve kan çekmiş yün çorapları… hepsini hepsini gördüler. Sonra çaresizlik içinde geriye, yukarılara, köye çekildiler.

İçlerinden biri, Hozan, ölü numarası yaparak kurtulmuştu. Bir hafta sonra, yas tutan köylüleri kirvesinin evine çağırttı. Otuz iki ev orada toplandı, adım atacak yer yoktu. Hozan’ın omzu parçalanmıştı, pamuklu bir bezle sarmışlardı yarayı, etrafı sarı sarı sulanmıştı. Sesi zor çıkıyor, alnından, yanaklarından ter akıyordu. Gelenlerin üstlerine tek tek ağladı, ölmüşlerine kısık sesli ağıtlar yaktı. İki gün sonra o da öldü. Yerlerini iyice tarif etmişti Hozan. Köylüler dereye gidip cenazeleri almak istedi, asker önlerini aldı, tüfeklerini doğrulttu. Yılmadılar, başka yollardan oraya ulaşmaya çalıştılar, onlardan da dönemeyenler oldu, bir cenazeyi almaya giden başka bir cenazeye dönüşmeyi göze alıyordu. Sonuç olarak canpareler sahipsiz, kimsesiz kaldılar. (s. 42-43)

Pelin Buzluk

Pelin Buzluk, 1984’te Ankara’da doğdu. ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. Öykü ve yazıları 2002’den bu yana çeşitli dergi ve seçkilerde yayımlandı. Deli Bal (2010) adlı ilk öykü kitabı Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’ne, ikinci öykü kitabı Kanatları Ölü Açıklığında (2012) Selçuk Baran Öykü Ödülü’ne, üçüncü öykü kitabı En Eski Yüz (2016) ise Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı’na layık görüldü. Öykülerinden bazıları İtalyanca ve İngilizceye çevrilerek çeşitli dergilerde yayımlandı. İlk üç kitabından bir öykü seçkisi Wahnsinnige, Schwingen, Visagen (2023) (Deliler, Kanatlar, Yüzler) başlığıyla Almancaya çevrildi.

BluTV için Bozkır dizisinin 2. sezonunda hikâye ve senaryo yazım süreçlerinde yer aldı. “Öykülerle Türkiye Tarihi”, “Öykülerde Ev Tema’sı”, “Öykülerde Toplumsal Cinsiyetin İzinin Sürülmesi” gibi atölyeleri yürüttü. “Paydos Vakti” başlıklı, işçi sanatçılarla söyleşilerden oluşan bir podcast serisi hazırladı. Belli aralıklarla “Öykü Üzerine 5 Hafta” başlıklı semineri yürütüyor. 2019’dan beri Ankara Öykü Günleri’ni düzenleyen ekipte yer alıyor. Senarist, serbest editör ve sera gazı uzmanı olarak çalışıyor.