Edebiyatımızın usta kalemlerinden Adnan Özyalçıner, kitaplarında yer almayan “Güneşe Engel Olunuyor” adlı öyküsüyle Parşömen’de.

Ocağın davlumbazındaki güneş, denize açılan kapının üst camından giriyordu. Gökle deniz karışmıştı orada. Oraya dönüp kavalını üfleyiverdi birden. O zaman bütün martılar, camdaki göğe doluşup davlumbazdaki güneşe engel olmaya başladılar. İkide bir, koca koca gölgeleriyle engel oluyorlardı güneşe.
Onlar güneşe engel oladursunlar ve kaval çaladursun. Berikiler, sandalyelerine yapışmış, yüzlerini masalarına eğmişler, masalar çekilse düşeceklermiş gibi iki büklüm dominalarını sürdürüyorlardı.
Garsonun taşıyıp durduğu ve yüzleriyle mermerin arasına sokuşturmaya çalıştığı az şekerli kahveleri olsun, soğuk suları, sıcak çayları olsun durumlarında en ufak bir değişiklik yapmadan içiyorlardı. Boş bardakların masalarda çıkardığı güdük gürültülerden başka bir değişiklik olmuyordu. Kavalı duymuyorlardı. –Görmüyorlardı ki duysunlar, bakmıyorlardı ki görsünler. Önce davlumbaza vuran güneşi, sonra da bu güneşe engel olunduğunu görmeliydiler.– Duymuyorlardı işte. Duymadıkları için de bardakları mermer masalara gürültüyle bırakıyorlardı.
Adnan Özyalçıner
a dergisi, Mart 1959