Haydar Ergülen’in “İkinci Yeni Neyimiz Olur?” adlı deneme kitabı Vacilando Kitap tarafından yayımlandı. Kitaptan tadımlık bir bölümü sunuyoruz.

“UZUN” BİR ŞİİRİN ANISINA

1. İlhan Berk kendi şiirine de “şair” olarak bakmasını bilmiştir: Şairlere “poetika”ları, yani şiir anlayışları sorulduğunda, genellikle bir “kuramcı”dan beklenen yanıtlar alınır. Şair birdenbire, belki de o anda kendini bir ‘şiir kuramcısı’ gibi hisseder ve bu soruya esaslı, kalıcı, dörtbaşı mamur bir yanıt vermek için bir tür “eleştirmen” sıfatına bürünür. O artık şiirine dışarıdan, başka biri gibi, yabancı bir göz olarak bakma, değerlendirme kaygısına düşmüştür. Böylece iki kişi belirir karşımızda: Biri, şiirini yazan birisi olarak şair, diğeri şiirini anlatan, açıklayan, belki de bu yönde bir kavramsallaştırma çabasına giren, şiir kuramcısı biri olarak şair.

İlhan Berk’de ise ikisi de aynı kişidir. Tıpkı şiirini yazdığı gibi, onun “ne”liğini de yalnızca bir “şair” olarak dile getirecektir. Şiir ve İlhan Berk şirinin “ne”liği, ne anlama geldiği, neleri içerirken neleri dışarda bıraktığı, doğrusu dışarda kalan, dışarda bıraktığı pek bir şey olmadığı da söylenmelidir, İlhan Berk’in hem şiirinde hem yazısında baştan beri açıktır. Üstelik bunu bir kezliğine de yapmaz, söyleşilerinde, yazılarında, soruşturma yanıtlarında, denemelerinde, düzyazılarında ve şiirlerinde de pek çok şiir tanımı yapar, şiirlerinin evrenini yazar. İlhan Berk’in yalnızca şiir anlayışını dile getirdiği şiirlerinden de ayrı bir kitap olurdu kuşkusuz, belki adı “Poetik Şiirler” olacak bir kitap. Bunlar arasında, yani İlhan Berk’in “poetika”sını yazdığı metinler arasında, belki en kapsayıcı olanı “Şairin Kanı” adlı kitabındadır. Şöyle tanımlar İlhan Berk şiiri, ve elbette kendi şiirini, şiir anlayışını: “Şiir, ayın karanlık yüzüne vurmak, üçgenler, daireler, teoriler çizmek, tarihsiz nesnelerin, kulaklarında adları yazılı çocukların yanı sıra yürümek, en derin sarıyı bulmak, onmaz bir gurbet duygusuyla yaşamak, engin ve lekesiz yolculuklar yapmak, denizin yorgun çağlarının fotoğrafını çekmek, solgun bir kasımpatıyla dolaşmak, sabahları sarı, akşamları nefti geçen Pera tramvaylarına asılmak, aşkı örgütlemek, orta ağırlıktaki bir ata 35 gram çay biçmek, Cumhuriyet adlı buharlı gemilere binmek, Çin’de uyanmak, sıradan insanlar, puhular, mihaliki kuşlarıyla yarenlik etmek, ölüme (şiirin o kazıbilimine) gemici düğümleri atmak, yatağına uzanmış çocuk İsa ile güzelim kirpikli Muhammed’le çölde bir aşağı bir yukarı dolaşmak, geleceği ve sonsuzu içeri buyur etmek ve o senin ağzınla gidip gelmek için vardır.”

Bu ifadeler İlhan Berk’in büyük şiir yolculuğunun kuşkusuz yalnızca çok küçük bir bölümünü içerir. Dünyayı yazmak için boş bir kağıt olarak gören bir şairin sözleridir. Bu açıklık, bu genişlik, bu sınırsızlık ve sonsuzluk duygusu diyelim, hem İlhan Berk’e özgüdür hem de aynı zamanda aynı kan grubunda yer aldığı büyük şairler kuşağının bir üyesi kılar onu: Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın söyleşilerine bakalım, Octavio Paz’ın yazılarına bakalım, Behçet Necatigil’in şiir uçlarına, çıkmalarına, notlarına bakalım, hepsinde de o sözü şiire yük etmeyen, yazısıyla sözü arasına bir çit çekmeyen bir ortaklığın ipuçlarını buluruz. İlhan Berk içinse, özel olarak, uzun yıllara dayanan şiir serüveninde ne kadar farklı şiirler yazarsa yazsın, değişmeyen bir şiir anlayışını buluruz. O hâlde, bunun kaynağında, şiirden de, yazıdan da önce, yani şiiri yazmadan önce beliren bir ‘şiir olma’ hâli vardır. İlhan Berk’in de aralarında olduğu büyük şairler, önce ‘şiir olmuş’, sonra da şiirlerini yazarak ‘şair’ olmuşlardır. O yüzden onların şiir dışında yazdıklarını okurken de şiirden doğru ve şiire doğru bir gidiş-geliş yaşarız her zaman.

2. İlhan Berk, anlamsıza varana kadar özgür kılmıştır şiiri: İkinci Yeni’nin öncülüğü konusundaki tartışmada Âttila İlhan ve Oktay Rifat, yazıları ve kitaplarına yazdıkları önsözleriyle kendi gizli ve açık öncülüklerini vurgularken, İlhan Berk, şiirin “anlamsıza varana kadar özgürlüğü”nü savunarak, bir bakıma adı konulmamış öncülüğünü de belirtmiş olur. İkinci Yeni’nin kimi kurucularına bile aşırı gelen bu yorum, İlhan Berk’in ‘anlamsız’ şiirler yazdığı sonucunu yaratmışsa da, o, anlamın düzyazıya vergi olduğunu belirtmekten yılmamıştır. Öteyandan, 1958 yılından itibaren, pek çok yazısında bu “anlam” sorununa açıklık getirmeye çalışan da İlhan Berk’ten başkası değildir.

Bir şeyi söylemek düzyazıya, öyküye, anlatıya özgüdür İlhan Berk’e göre, bir şeyi duyurmak, duyumsatmaksa şiire özgü. El Yazılarına Vuruyor Güneş (1983) kitabında yer alan şu bölümler, Berk’in ta 1958’de bunun oldukça net bir biçimde farkında olduğunu gösterir: “Öykülü şiire karşıyım. Öykülü dediğim, konusu anlatılan, bir yerde başlayıp bir yerde biten şiir…/…Bir öyküsü olmayan şiir, bir şey demeyen şiir demek değildir. Belki belli bir şey söylemeyen, şiir bu. Şiir aslında bir şey söylemez…/…Bir öyküsü olmayan şiirin anlamı yok mudur? Bildiğimiz anlamda, nesirden anladığımız anlamda anlamı yoktur, dedim. Aslında anlam nesre özgüdür… /…Şiir bir şey söylemekten çok, duyurur, diyorum. Duyuran şiiri seviyorum.”

Şiiri tek anlama indirgemenin karşısındadır, “adlandırmak öldürmektir” der, ona göre “şiir okundukça anlam genişlemeli, çoğalmalı”dır: “Şiire tek bir anlam yüklememek gerekir. Ben bir şiiri, benim verdiğim anlamdan farklı bir şekilde yorumlayan, anlamlandıran insanlara rastladım. Bu çok önemli. Nasıl oluyor, diye sorulabilir. Bunun cevabı, çokanlamlılıkta gizli.” İlhan Berk’in “Lir” şiiri bu tartışmaya aynı zamanda “şiirsel” bir cevaptır: “İyi bir şiirde anlam pek ele geçmez / Ama hep ele geçmiş gibidir / Tek anlama sığınıp kalmamıştır / Resullerin sözleri gibi sıradağlar kurmuştur.”

İlhan Berk’in şiir ve düzyazıdan oluşan sayısız yapıtına baktığımızda, hem şiirine hem yazısına baktığımızda, belki de Türk şiirinde “anlam” sorunu üstüne en çok düşünen, tartışan, yazan şairin İlhan Berk olduğu da görülecektir. Belki de hâlâ arasıra küçük çapta tartışma konusu olsa da, “anlamlı/anlamsız şiir” gibi “anlamsız” bir tartışmaya da İlhan Berk’in bu çabaları son vermiştir denilebilir. Bunu da destansı şiirlerden artık ‘tümceler’e dek getirdiği sonsuza dek özgür bir şiir serüveni içinde yapmıştır.