Öykü, roman, şiir, deneme ve oyunlarıyla Türk edebiyatının önemli yazarlarından Necati Cumalı’nın 1943-1979 yıllarında tuttuğu notlardan oluşan “Yeşil Bir At Sırtında” adlı günlüğü 1990 yılında Can Yayınları tarafından yayımlanmış.

Cumalı bu günlüklerinde Ezine’de geçirdiği askerlik günlerinden Paris yıllarına, yurtdışı gezilerinden memleketi Urla’ya, ülkenin siyasi ortamından edebiyata uzanıyor.

Usta yazarın yazmayı planladığı eserlerine, yazdıklarına ve başkalarının yazdıklarına dair düşüncelerine ve eleştirilerine de rastladığımız “Yeşil Bir At Sırtında” Cumalı’yı bir edebiyat adamı ve bir insan olarak daha yakından tanımamızı sağlıyor.

Şairliği, romancılığı, öykücülüğü kadar, defalarca ve farklı ülkelerde oynanan, büyük seyirci çeken “Nalınlar”, “Susuz Yaz”, “Boş Beşik” gibi oyunlarıyla da bilinen Cumalı, günlüklerinde bir oyun yazarı olarak da boy gösteriyor. Oyunlarının sahneye konuluş maceraları da hayli ilgi çekici.

Umarız “Yeşil Bir At Sırtında” ve Cumalı’nın baskısı olmayan diğer kitapları yeni bir edisyonla tekrar okurun ilgisine sunulur.

Altını çizdiğimiz yerler

ÖDÜL VERDİLER

Sait Faik Armağanı jürisi bu yılki kararını açıkladı. Ödülü benim “Makedonya 1900”e vermişler. Altı oyla. Bir oy katılmamış! Hilmi Yavuz’un oyu… Olağan karşıladım. Gönüller karşılıklıdır.

(12 Mayıs 1977 Perşembe)

1973-1977

TİP’e oy verip vermemek 1973 ile 1977’de eş tutumlar değil! 1973’te TİP yasaklanmıştı, TİP’liler CHP’ye oy vereceklerdi. Çünkü siyasal af vaat ediyordu. Sözünü de tuttu.

1977’de parti seçime giriyor, oy istiyor. Tartışılmaz bundan ötesi. Oy verilir, sonra da partinin eleştirisine, iç tartışmalarına girişilir…

Verilen oy boşa gider, çünkü… gibi tartışmalar yersizdir. Evet çünkü yine CHP’ye de verilse boşa gidecektir. Geçmiş kanıtladı boşa gittiğini…

TİP’e oy verilmezse yazık olur gerçekte. Çünkü disiplinli oylar ola ki tek milletvekili bile çıkaramaz İstanbul’da. Ama sempatizanlar oy verirse bir değil iki, belki üç milletvekili çıkarır TİP.

Ne olur sonra? Yaşadığımız günlere, faşizme kilometre taşları oluşturur o seçilenler. Faşizme karşı güçlerle birleşirler. CHP sürüklerse o cepheyi CHP’nin yanında yer almaları mantıklı olur.

CHP mahruti (huni) bir çardak gibidir. Eteklerini dört bir yandan çakılan değişik kazıklar tutar. Çadır bu kazıklarla gerili durur. TİP bu çadırın solundaki sağlam kazıklardan biri olabilirse, sağa kaymasını ağırlaştırır ya da önlerse tarihsel görevini yerine getirir…

(3 Haziran 1977 Cuma)

URLA’YA

Gelibolu üstünden Urla’ya gitmek için yola çıktım. 13 Haziran Pazartesi akşamı. Akşam Urla’daki evdeydim. Bir yıldır kapalı kalan ev tozluydu.

Akşam pencereleri açarak uyudum denize bakan odada.

Homeros’un “rahat uyunan evler” diye neden övdüğünü anladım Ege evlerini. Yüksek tavanlı rahat uyunan evler… Sabah öylesine zihnim açık, dinç uyandım ki…

Özbek’i, Çeşmealtı’nı, İskele’yi gezdim.

Perşembe günü Nurulla’a konuk oldum. Pazar akşamına kadar Nurullah’ta kaldım. Eski dostlarla Samim’le, Enver’le, İskender’le özlem giderdim. Pazartesi gecesini Ören’de geçirdim. Salı öğleyin İstanbul…

(21 Haziran 1977 Salı)

YENİ YILIN İLK GÜNÜ

Birkaç yıldır yeni yılın ilk günü Kilyos’a kadar uzanan bir geziye çıkıyoruz Berin’le. Sabah ona doğru evden çıkıyoruz, Belgrat ormanlarından dönüp Kilyos’a uzanıyoruz, Sarıyer sırtlarından kıyı yolu ile dönüyoruz.

Her yıl beni o kadar sevindiren gezi bu yıl o tadı vermedi. Belki üstümden henüz Rusya gezisinin yorgunluğunu atamadığım için, belki de tekrarlardan hayır gelmediğinden…

(1 Ocak 1974 Salı)

VİRAN DAĞLAR

“Rumeli Öyküleri” üç cilt olacak. Daha doğrusu iki cilt öykü ile bir romandan oluşacak. Roman 1949’da yazdığım “Uçanalı Zülfükâr Beye Ağıt”ta andığım Zülfükâr Beyin yaşamı üstüne.

Romana yakışacak adı buldum: “Viran Dağlar”

(7 Mart 1974 Perşembe)

ÜSKÜDAR’DA

Öğleden sonra Üsküdar Amerikan Kız Kolejinde öykücülüğüm üstüne düzenlenen toplantıya gittim.

İyi niyetli bir programdı. Önce tanıtıcı konuşmalar yapıldı. “Kurt”, “Hayatımızı Güzelleştirelim” okundu. “Gülsüm Kıza Ağıt” dramatize edildi.

Erken ayrılmıştım evden. Matineden önce vakit geçirmek için Çamlıca’ya çıtkım. Sisten hiçbir şey görünmüyordu…

(13 Mart 1974 Çarşamba)

TUZLA’DAKİ YAZLIK

Urla’da, avukatlık yıllarımdan kala kala elimde 1000 metrekarelik bir arsa kalmıştı. Geçen yıl satmıştım. Param enflasyonla bankada eriyordu. Tuzla’da Yokeş sitesinde 80 metrekarelik bir yazlık aldım karşı önlem olarak.

(16 Mart 1974 Cumartesi)

HALK İSTERSE-İSTEMEZSE

Yeni Bulgar Konsolosunun gelişi dolayısıyla Maçka Palas’ta kokteyl vardı. Belediye Başkanı ile kaldırılan heykel konusunu tartıştık. Başkan: “Halk istemezse kaldırırım!” diyor.

Halk? Kim bu halk? O istemeyenler her kimlerse sonunda yüz, ikiyüz kişi en çok! Nereden halk oluyorlar? Ben neden halkın dışında kalıyorum; Başkan neden halkın dışında kalıyor?

Biz kime oy veriyoruz seçimde? Uygar tanıdığımız bir adama. Onun kişiliğine. İsteyenin istemeyenin kuklası olacak bir adama değil!

(…)

İbsen “Halk Düşmanı”nda, halkın nasıl kendi düşmanlarının elinde maşa olduğunu anlatır. Çözülmüş bir sorun bu.

Bunu söyleyenler tutumlarının bilincinde olmayabilirler. Nedir ki güvenilmez böylelerine!

(18 Mart 1974 Pazartesi)