2025’te hangi kitapları okuduk? İz bırakan olaylar nelerdi? Edebiyat kamuoyunda neler gündem oldu?
Bu yıl da okurlara, yazarlara, şairlere, çevirmenlere yönelttik sorularımızı.
İyi kitaplar okuyacağımız bir yıl olsun 2026.

2025 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiğiniz beş tanesini, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?
Edebiyatımızı, yeni kitapları Finlandiya’dan takip ettiğim için bir şeylere zamanında yetişebildiğimi söyleyemem. Ancak bu durum 20 kilo bavul hakkını en doğru şekilde kullanabilmek amacıyla fazlasıyla seçici ve ekonomik olmak zorunluluğu doğurdu bende ve neticesinde yine bu yıl rafine bir kitap listem oldu. Elbette bu listeye harici eklenen yayınevlerinden gelen PDF kitaplar da oldu. Beğeni sırası gözetmeksizin sevdiklerimden, farklı bulduklarımdan bazılarını yazacağım.
Sardunyalar Güneşe Bayılır – Başak Arslan
Başak’ın Sel Yayıncılık’tan çıkan öykü kitabındaki 14 öykünün neredeyse hepsi aklımda. Bence bu yazarın başarısı çünkü bir öykü kitabını okuyup bitirdiğimde genellikle zihnime ya bir iki öykü takılıp kalır ya da hepsi buharlaşır. Başak’ın tertemiz, sade ve özenli bir dille yazdığı öyküler, öyle bangır bangır değil usul usul, tıpkı yazarın üslubu gibi akarak işliyor zihne. İlişkiler odağında kocaman kocaman olaylardan çok, görmeyi pek beceremediğimiz küçük çatlaklara dokunuyor Başak. Nihayetinde göremediğimiz, görmeyi önemsemediğimiz yahut görmek istemediğimiz o küçük çatlaklarla başlıyor büyük yıkımlar. Öyküler bıçak darbesi gibi değil minik minik kıymıklar gibi batıyor insana, doğal olarak etkisi de ani değil yavaş yavaş yayılıyor içimizde, sonrasında da güçlü bir duygu olarak orada uzun süre kalıyor. Neticede Başak’ın başarısı da akılda ve duyguda kalıcı öyküler yazmasından geliyor. Burada Başak’ın editörü Zarife Biliz’den de bahsetmeden geçmek istemem. Hem onunla çalışanların hem de şahsi deneyimlerim sonucunda şahit olduğum bir gerçek var ki kendisi dokunduğu öyküleri başka bir boyuta taşıyan çok yetkin bir editör. Sahnede yazar kadar görünmeseler de editörlerin büyük emeği, bilgisi ve bakış açısıdır edebiyatı hizaya sokan. Bu iddiam iyi bir editörle çalışmayı deneyimlemiş her yazarın kabul edeceği bir gerçektir.
Kırık Rahvan – Semih Öztürk
Semih hem duruşuyla hem kalemiyle hem de inancım o ki vadettiği potansiyelle gelecekte Türk Edebiyatı’nda usta yazarlar arasında konumlanacak biri. İletişim Yayınları tarafından okuyucuya sunulan Kırık Rahvan bu fikrimi destekleyen bir deneyim sundu bana. Elimde notlar almak niyetiyle kâğıt kalem, incelemesini yazmak için başına oturduğum öyküler beni kendi zaman ve mekanlarına ışık hızıyla çekti ve kitap bitene kadar başından kalkamadım. Öyle bir iştahla okumuştum ki kapağını kapattığımda tek bir kelime not almamış olduğumu fark ettim. Dolayısıyla aynı akşam bana kendini ikinci kez okutan kitap oldu Kırık Rahvan. Büyük bir keyif ve heyecanla da incelemesini yazdım. İncelemeden bir paragrafı buraya bırakmak hislerimi daha iyi anlatacağından hiç uzatmadan cümlemi noktalıyorum:
“Semih Öztürk, hayatın sivri uçlu gerçeklerini, acılarını, kayıplarını, ötekileştirilmiş insanların zorlu mücadelelerini ve yalnızlıklarını masalsı bir dil ve kurgusal oyunlarla eğip bükerek bizi olası bir arabesk acının kollarından kurtarıp keyifli bir anlatıyla baş başa bırakıyor. Birbirlerinin içinden geçerek büyüyen girift öykülerden oluşuyor kitap. Bir öyküde ana kahramanın sonunun muallakta kaldığını düşündüğümüz anda bir başka öykünün yan karakteri olarak karşımıza tekrar çıkan kahraman bizi şaşırtıyor ve fakat bir önceki öyküde merak ettiğimiz noktalar da artık aydınlanmış oluyor. Bu bağlamda kısa bir roman olarak adlandırabilecek olan Kırık Rahvan’ı, yazarın zekice kurguladığı; aynı zaman diliminde, İstanbul’un aynı sokaklarında, aynı köhne mekânlarda; kimi zaman birbirlerine değerek kimi zaman da birbirlerinden bihaber yürüyen insanların hikâyelerinden mütevellit, aslında romana evirilebilecek nitelikte bir öykü kitabı olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır.”
Gölgesiz Ağaç – Selma Hangül
Bu yıl okuduklarım arasında dikkatimi çeken bir diğer kitap Selma Hangül’ün Kırk Yayınları etiketiyle basılan ilk öykü kitabı Gölgesiz Ağaç oldu. Jilet kesiği gibi incecik ama derinlerinde kat kat açılarak çok daha güçlü bir sızı bırakan on öyküsü var Selma’nın. Sanki okuduklarım kurgu değildi de o acı gerçeği bizzat tecrübe etmiş insanların ağzından dinlemişim hissi bıraktı bende. Varoluşsal ve ilişkisel sorunlardan ziyade daha somut daha toplumsal sorunlara eğilmiş Selma. Özellikle bazı öykülerin teması çok karanlık ve travmatik olguları merkeze almasına rağmen bu ürperticiliği Selma’nın cesaretle ve açıklıkla kaleme alması oldukça çarpıcıydı.
Kasvetli İnsanlar İçin Güneşli Bir Yer – Mariana Enriquez
İthaki Yayınları tarafından Banu Karakaş’ın çevirisiyle dilimize kazandırılan kitap, yazarın Yatakta Sigara İçmenin Zararları adlı kitabından sonra okuduğum ikinci kitabı. Latin Amerika Edebiyatının sıkı bir takipçisi olarak “Yeni Arjantin Anlatısının en önemli kalemlerinden biri”sıfatıyla anılanMariana Enriquez’den bahsetmeden geçemeyeceğim. Oldukça orijinal konulardan oluşan uzun öykülerin bir araya geldiği Kasvetli İnsanlar İçin Güneşli Bir Yer benim gibi gerçek ile hayalin iç içe geçtiği, büyülü, karanlık, sınırları olmayan anlatıları sevenler için şenlik yeri. Ben çok keyif aldım. Bu arada Latin Amerika Edebiyatı ve son dönem Türk Edebiyatı’nın, politik, toplumsal ve ekonomik bağlamda çok benzer sorunları tecrübe etmesine rağmen bu sorunlarla başa çıkmak adına bir o kadar uzak ve farklı bir anlatım tarzını benimsiyor oluşu beni çok şaşırtıyor.

Unufak – Rober Koptaş
2024’ün son aylarında İletişim Yayınların’dan çıkan Rober Koptaş’ın ilk romanı Unufak bu sene okuduğum son romandı. Yazarın gazetecilik ve yayıncılık geçmişini bildiğimden romanın duygusal etkisiyle ilgili önyargılarım vardı. En azından belgesel niteliğinde bir anlatıyla karşılaşma ihtimalimin yüksek olduğunu düşünmüştüm ancak yanılmışım. Hem bireysel hem de toplumsal hafızayı harmanlayan, çok katmanlı, karakterlerin psikolojik portrelerinin iyi çizildiği, sade ve etkili diliyle duyguyu kolaylıkla geçiren çok iyi bir ilk roman. Birçok karakterin bakış açısından sunulan bu aile hikâyesini güçlendiren, kuşaklar boyu verilen kimlik mücadelesinin, travmanın, zorlukların, uyumlanamamanın, köklenememenin, büyüyememenin acısının; on yıllar, şehirler, yaşamlar geçse de değişmezliğini çok iyi hissettirmesi olmuş.
Size göre 2025 yılının önemli, dikkat çeken, üzerinde konuşmaya değer edebiyat olayları, konuları nelerdi?
Kayıplar, ödüller, sonuçlanan intihal davası, SRC Yayınları vakası… Hepsi benim için de elbette dikkat çeken olaylardı. Ancak üzerinde en çok konuşulması gerekenin edebiyat ortamımızı özellikle kadınlar için güvenli olmaktan alıkoyan taciz vakalarını engellemek adına atılan somut adımların yine kadınlar vasıtasıyla gerçekleşmiş olması. Kadın+ Edebiyatçılar adı altında hızla organize olan edebiyat emekçileri kadınlar hayranlık verici düzeyde eşitlikçi, saygılı, özverili, kapsayıcı ve detaylı toplantı ve çalışmalar gerçekleştirerek taleplerimizi net ve kararlı biçimde yansıtan bir açıklama yaptı. Ne denli özverili ve yoğun çalışıldığına bizzat şahit oldum ve bu kız kardeşlik ruhunun bir şeyleri artık değiştireceğine inandım. Sonuçlarını görmeyi dört gözle bekliyorum.
Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar görüyorsunuz?
Soruşturma cevaplarını okurken herkesin aynı dertlerden muzdarip olduğunu görmek elbette beni şaşırtmıyor. Beni şaşırtan farkındalığın oranının bu sorunların değişmezliğine pozitif bir etkisi olmayışı. Hatta sanki daha da rijitleşiyor bazı şeyler. Edebiyat ortamının vasatlığı mevzusu var mesela. Kavramsal ve teorik bazı olguları değerlendiremiyoruz. Çok basit ayrımlara varamıyoruz. Misal yakın zamanda sosyal medyada yapılan bir roman eleştirisi metni üzerinden okuduklarımda birçok arkadaşın eleştiri ve inceleme arasındaki ton farkından habersiz olduğunu gördüm. Bunu kabul edilebilir varsaysak bile asıl vehamet sonrasında oluşan tepki. Elbette bu tepkilerin sadece saldırı niyeti barındıran ilkel ve etikten uzak bir refleksle yapılmış olduğunu düşünemeyecek kadar iyi niyetle bakmak istiyorum olaylara. Olsa olsa bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir durum söz konusudur diye düşünmek istiyorum. Ama işte asıl sorun da bu ya. Bilmek, öğrenmek, araştırmak için çaba sarf edilmiyor. Hemen galeyana gelen, edebiyatın değil de sesi gür çıkan birilerinin arkasında hizalanan bir çoğunluk var. Sanırım edebiyat ortamımızdaki en büyük problem vasatlık. Bir şeyleri mimlemekten yorulduk artık, şahsen kendi köşeme çekilmek gibi kaçınsal bir psikolojiye girdim. Bilmem belki de doğrusu budur, yazar kişisi içsel olarak yalnızlaşmalı fakat toplumsal olaylarda eylemsel bir birliktelik içinde olmalıdır. Kafamda çok deli sorular : )
Parşömen’e yıl sonu soruşturmaları vasıtasıyla bizi durup düşünmeye, geçen yılın muhasebesini yapmaya, belki de bazı çözümler bulmaya yönelttiği bir edebiyat forumu açtığı için çok teşekkür ederim. Bu çok kıymetli. Birçok edebiyat emekçisinin düşüncelerini, okuduklarını, tavsiyelerini görmek, çıkarımda bulunmak oldukça öğretici. Herkesin yeni yılını kutlarım, dilerim bu yıl geçen yıldan çok daha güzel olsun.
