Parşömen’in 2019 yılından beri sürdürdüğü soruşturmalara verilen yanıtların önemli bir kaynak olacağına inanıyoruz. 2025’te hangi kitapları okuduk? İz bırakan olaylar nelerdi? Edebiyat kamuoyunda neler gündem oldu?

Bu yıl da okurlara, yazarlara, şairlere, çevirmenlere yönelttik sorularımızı. İyi kitaplar okuyacağımız bir yıl olsun 2026.

Kâmil Erdem

2025 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiğiniz beş tanesini, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?

“Öyle ölüme düşkündü ki biyoloji sıfır.” Ece Ayhan’ın dizesi benim bu yaz okuduklarıma damgasını vurdu. Hastanede yatmanın, ameliyat olmanın, kahvede zamanın yakınlaştığını durmadan şaka yollu tekrarlayıp pişpirik oynayan köyün ihtiyarları ile fazla vakit geçirmenin etkisiyle mi, nedir, hep ölümlü, acılı, yaralı bereli şeyler okumuşum.

Kharon’un Kayığı ile başlayayım. “Başlangıçta sonsuz bir yaşam düşüyle başlayan inancın antikçağlardan itibaren ayrıcalıklı sınıf aracılığıyla nasıl bir yasaya dönüştürülerek dünyayı cehenneme çevirdiğini” anlatmış İsmail Gezgin. Alternatif bir arkeolog olan yazar, bir bilimsel çalışmayı akademik kuruluktan kurtarıp, kanlı canlı bir edebî anlatıya dönüştürmüş.

“Sarayda hizmet edeni gördün mü?

Gördüm.

Güzel bir bayrak gibi.”

“Bu, feodal, monarşik veya totaliter toplumlarda iktidarın rüyasını yansıtan bir soru ve yanıttır.”

Gılgamış’tan bu yana hâlâ bizim cehennemimizi cazip göstermeye çalışıyorlar.

İlhan Berk’in dediği gibi biz haraç ve talan toplumunun çocuklarıyız, şiire pek yüz vermeyiz ama bu yıl iyi şiir kitapları çıktı: Ceren Biber’den Niş, Oğulcan Kütük’ten Dimdik Bakma Rehberi, Asuman Susam’dan Kalbi Hızlandıran Şeyler. Ayrı yataklarda akıp giden sular gibi. Kırık bir yerlerimize dokunuyorlar.

Ayrıca,

“el değmemiş yanlarım vardı
adli tabiplerin parmak izi bulamadığı
nefes değmemiş yelkenlerim
ürpertili yollarım
siz bilmezdiniz”

Post Mortem ile de, “Soru işaretlerine basarak ırmağı geçen” Şirvan Erciyes’e eşlik etmeli.

Yası, acıyı, sevgiyi, umuda bağlanmanın ardından paramparça olmayı, yokluğun açtığı yarayı, o yaranın hiçbir biçimde kapanmamasını yazmış Birten Demirtaş Özbek. Bir Fırat Hikâyesi, bir anı, günce, anlatı ve sonlara doğru denemeler biçiminde sürüyor.

Acıyı ve kederi öğrenmek için öyle uzaklara gitmeye gerek yok.

Yanıbaşımızda olmuş her şey.

Abdullah Ataşçı’nın 2024 sonunda çıkan Meryem’in Çiçekleri’ni de bu yaz okudum. İyi kotarılmış bir roman. Yine dünyanın kavrulduğu, cehenneme dönüştüğü zamanlar. Birinci dünya savaşının devletlerden halklara, herkesi ve doğallıkla en çok yoksulları yerlerinden savurduğu yıllar. Acılar, göçler, Adis, Rehan ve Gewre’nin o yanmanın yakılmanın arasından kaçması. Ve düşsel ters laleler: Meryem’in çiçekleri.

Ataşçı, anlattıklarına bizi inandırıyor.

Buket Arbatlı’nın Korkunun Kıyılarında adlı öykü toplamı sıkı bir çalışmanın ürünü. Ötekileri anlatmış Arbatlı. Aşağılardakilerin ve yukarılardakilerin ötekilerini. Örneğin Osmanlı sarayına satılan “marsık” Afrikalı kız çocuğunun gözünden sarayı, eşi İstiklâl savaşında ölen ve sonunda kara atlar dokumaya giden Vesile’nin gözünden inkılapları okuyoruz. Bu uzak tarihlerde yaşayan her karaktere hakkaniyetle davranmış Arbatlı, yaşanılan çağın deyiş ve düşünüş tarzına, hakikate sadık kalmış.

Dünyanın Bütün Karıncaları. Cabir Özyıldız, Çukurova’nın insanlarını, onların sıcaklığını sıcak bir biçemle dile getirmiş. Cehennem kapılarından dünyaya, insanların iç dünyalarına sızan, ilişkilerini zehirleyen sisi buharı aralamış. Arada birbirine dayanmanın gereği üstünde durmuş.

Çok da iyi yapmış.

Size göre 2025 yılının önemli, dikkat çeken, üzerinde konuşmaya değer edebiyat olayları, konuları nelerdi?

İkinci ve üçüncü soruları bundan önceki yanıtların çoğuna katıldığımı söyleyerek cevaplamış olayım. Sevgili Ahmet Karadağ bunu bir cümle ile açıklamış: “Otokratik baskıcı ortam”!

Ek olarak şunu söylemek, sormak istiyorum: Ülkemizde yas, acı edebiyatına, distopike olan ve artan ilgi dikkatimi çekiyor. (Gospodinov kuyrukları).

Acaba diyorum otoriter rejimlerin başvurduğu, insanların acıya alıştırılarak, olağanüstü yönetimin olağanlaştırılması aşamasında edebiyat da böyle yönlendiriliyor mu?

Bir soru işte.

Aklımı çeliyor.