Halil Yörükoğlu

Ben yirmi sene belki yirmi beş sene ticaret ile uğraştım Mahmutbey’de dedi amcam. Kahvaltı yapıyorduk. Amcam ben ve Nisan. Konu oraya neden geldi hâlâ hatırlamıyorum. Ama Nisan kahvaltıda olmayan iştahıyla aa benim babam da orada çalıştı dedi. Bana hiç bahsetmemişti. Hasan Güven ismi. Bir tane Hasan Güven tanıyorum ama o değildir dedi amcam. Sadece alelade isimlerden bahsediyor gibiydik. Birdenbire, o benim babam dedi, gözleri büyüdü. Nasıl yani amcam ile baban tanıdık mı diyecekken, Nisan tam ağzına götüreceği peyniri tabağına bıraktı evet evet Hasan Güven benim babam dedi. Yani bilmem anlamadım gibi şeyler mırıldandı bana doğru ve sanırım kısa zamanda topladığı cesaretiyle benim dediğim Hasan Güven trafik kazasından vefat etti dedi. Bariz bir şekilde aynı şeylerden bahsetmiyorlardı hatta amcam o kadar emin bir şekilde o benim babam demesine şaşırmıştı. Ben sadece dinliyordum. Hımm dedi sadece. Biraz masanın üzerinden bahçeye uzanan oradan başka başka yerlere giden boşluğa baktı baktı sonra yine koşturarak hiç kımıldamadığı masaya geldi, ama bir saniye bir saniye deyip birden önündeki tabağı kenara itti.

Onu hiç böyle görmedim.

Hızlıca telefonunu eline aldı. Hemen açıyorum bakın görünce anlayacaksınız ne demek istediğimi dedi. Fotoğraf albümüne girdi parmakları koşturuyordu. Bir oraya bir buraya. Sonra ondan vazgeçip elini çantasına daldırdı. Telefondan bulamadım şurada bir fotoğrafı olacaktı deyip aynı hızda ve dağınıklıkta cüzdanını açtı. Kartlar bir iki fatura birbirine yapışmış kağıtlar, offf yapamadım dedi. Sanki ona acele ettiriyoruz ya da bu son şansıymışçasına yüzü düştü biraz daha sabretseniz hallediyorum dedi. Şaşkındım. Amcam daha çok meraklıydı. Yeniden telefonu eline aldı. Hah buldum dedi. Ama bu çok eski. Eski olması lazım sene kaç demiştiniz ama son halini göstereyim buradaki son hali evet evet tamam bu olur dedi. Telefonun ekranını amcama çevirdi. Amcam gözlüklerini taktı uzun uzun baktı. İsmi ne demiştin dedi yeniden. Hasan dedi. Hasan Güven. Siması tanıdık ama tabi yaşlandım ben dedi. İlla ki görmüşümdür. Havlucuları geçince Yeşildirek Han’da arkadaşlar vardı dedi.

Kesin tanırsınız dedi bu defa telefonu amcanın neredeyse suratından indirmeden. Falanca esnaf lokantasına giderdi, iplikçiydi, otuz senedir orada. Camiye Eminönü’ne inerdi. Evet evet siması tanıdık dedi yeniden amcam. Ama çıkartmadım diye ekledi. Korkuyordu bu heyecan karşısında. Tanıyorum dese bir şey olacak zannediyordu. O çocuk gibi çekindikçe Nisan anlatıyordu. Bir tane arkası koltuksuz arabası vardı hatta. Onu da göstereyim size. Telefonda yeniden fotoğraf aramaya başladı. O sırada amcam masadan kalktı. Lavaboya gitmem lazım dedi.

Nisan fotoğrafları bana göstermeye başladı. Bir arabayı bile tanıdığımı iddia edebilirdim o haldeyken. Tanıyorum desem mutlu mu olacaktı üzülecek miydi neydi aradığı hiç anlamamıştım. Babasıyla ilgili yaklaşık elli fotoğrafa baktık. Her an ağlayacak zannediyorken kahkahası neşesi durmadan artıyordu. Bir müddet sonra gitmem lazım artık dedi.

Amcama yaklaştı. Bence siz babamı tanıyorsunuzdur dedi. Kollarını açtı. Sarıldılar.

Evet tanıyorum dedi amcam bu defa. Birden. Neden bunu yaptı anlamadım. Nisan yeniden sarıldı amcama. Onu çok özledim. Onu tanıyorsanız kesin ona benziyorsunuzdur da dedi. Gitti.

Halil Yörükoğlu