Türk edebiyatının geleneğinde yıllıklar önemli bir yer tutar. Yıllıklarda bir yılın edebi dökümü yapılır, o yıl yayımlanan eserlerden seçmeler yayımlanır, yıl içinde yaşanan edebiyat tartışmaları özetlenirdi. Yıllıklarda bir de soruşturma bölümleri olurdu. Parşömen Edebiyat olarak, yıllıkların soruşturma kısmını yaşatmak niyetiyle başladığımız ve bu yıl dördüncüsünü yayımladığımız yılsonu edebiyat soruşturmalarının, geleceğin edebiyat okurları ve araştırmacıları için verimli bir kaynak olacağına inanıyoruz.

Soruşturmanın son sorusunu bilhassa çok önemsiyoruz. Sorunları dile getirmenin eleştiri kültürümüzün gelişmesine, birlikte düşünmeye ve giderek çözümler üretmeye varacağını umuyoruz.

Bu yıl da okurlara, yazarlara, çevirmenlere, editörlere, yayın emekçilerine, şairlere, kitapçılara edebiyatımızın halini sorduk. 2023’ün edebiyat açısından daha verimli bir yıl olması temennisiyle…

Okan Çil

Yıl içinde yayımlanan ve hak ettiği ilgiyi görmediğini düşündüğünüz kitapları, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?

İlk aklıma gelen kitapları sıralayacak olursam, birinci sıraya Velibor Çoliç’in yazdığı, Suat Başar Çağlar’ın çevirdiği ve Livera Yayınevi’nden çıkan Hıdırellez kitabını koyarım. Çoliç bu kitabında Yuvoslavya’nın kabaca yüz yıllık tarihini Çingeneler üzerinden anlatıyor. Çingenelerin yanında Hırvat askerleri, sürgündeki Osmanlı paşaları, göçmenler ve daha neler neler var. Yan hikâyeler de ana hikâye kadar etkileyici.

Venus Khoury-Ghata’nın yazdığı, Ayşenaz Cengiz’in çevirdiği YKY’den çıkan Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek romanı var sonra. Marina Tsvetayeva Rus bir şair. Ailesi aristokrat, kocası Çarlık ordusundan. Bolşevik Devrimi gerçekleştiğinde Tsvetayeva ve ailesinin yaşadıkları -sen dilli, şiirsel bir üslupla anlatılıyor bu kitapta. Müthiş bir kitap.

Miri Yu’nun yazdığı, Barış Bayıksen’in çevirdiği, İthaki’den çıkan Tokyo Ueno İstasyonu da önemli bir kitap bence. Yu bir zainichi (Japonya’da doğan ikinci ve üçüncü nesil Koreliler). Kitaplarını Japonca yazıyor, fakat faşist Japonlar tarafından her fırsatta linç ediliyor, hatta imza günleri bomba tehdidiyle iptal ettiriliyor. Yazarın hayatı da en az kitap kadar etkileyici yani. Yu bu kitabında hayatını inşaatlarda çalışarak geçirmiş Kazu adlı yoksul bir adamın hikâyesini anlatıyor. Kazu 37 yıllık evliliğinde 2 çocuk yapıyor, ama eşiyle toplamda 1 yılını bile yan yana geçiremiyor. Evini hem gerçek hem mecazi olarak kaybediyor.

Son olarak da Georges Bernanos’un yazdığı, Uzay Özgülenç’in çevirdiği, Dedalus’tan çıkan Bir Taşra Papazının Güncesi’ni söyleyeyim. Kitabın editörlüğünü ben yaptım. Genç bir papazın cemaatiyle yaşadığı sorunlar onun kendisini, içinde yaşadığı toplumu ve inancını sorgulamasına dek ilerliyor. Etkileyici bir kitap. Robert Bresson 1951’de filme uyarladı bunu. Filmi de mutlaka izleyin derim.

Bunlar dışında aklıma gelmeyen nice önemli kitap vardır eminim, affola.

Size göre 2022 yılının önemli edebiyat ya da yayıncılık olayları nelerdi?

En büyük sorun malum kriz ortamının yarattığı üretim sorunu bence. Bir kitabın üretim maliyeti öyle yükseldi ki bırakalım diğer giderleri, kâğıt ve baskı bedeli bile arşı alaya çıktı. Pek çok yayınevi, süreli yayın ne yazık ki kapıları kapadı ya da kapamaya yaklaştı. Yayıncılar ister istemez krizi etikete yansıtınca bu sefer de okurlar tepki göstermeye başladı. Yayıncı da haklı okur da. Kimsede para yok. Ancak bu döngünün bir şekilde devam etmesi gerek. Peki bu nasıl olacak? Hemen herkesin çeşitli önerileri var tabii, ama gerçek bir rahatlamanın sağlanması için evvela şu krize bir çare bulmak gerek. Bunun için de en başta AKP’den kurtulmalıyız.

Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar ve eksiklikler görüyorsunuz?

Sosyal medya çok tuhaf bir yer. Özellikle Twitter’daki yapılan irili ufaklı “edebi” tartışmalara bakınca çok pespaye, çok kibirli şeylerle karşılaşıyorum. Bu durum, eleştiriyi de ister istemez etkiliyor. Bir tweet’in yahut yazının eleştiri-hakaret dengesi, söz konusu yer sosyal medya olunca, bambaşka bir şekle bürünüyor. Herkes birbirine laf sokmanın derdinde. Kimin neyi savunduğu ya da eleştirdiği çok önemli değil. Yeter ki son lafı o söylesin, en zeki o olsun. Bu insanlar tartıştıkları meseleyi yüz yüze konuşma imkânına sahip olsalar eminim ki böylesine sinir bozucu olmazlar. Sosyal medya insanlara tuhaf bir cüret veriyor. Elimden geldiğince bu tip atışmalara dahil olmuyorum.

Ekonomik krizin yarattığı sorunlardan biri de telif meselesi tabii. Hemen her şeye gün aşırı zam geldiği için alınan yüzdeler de ister istemez düşük kalıyor. Ancak meseleyi sadece yayıncı hinliği üzerinden değerlendirmek, zamlanan ürünlerden marketleri sorumlu tutmaya benziyor. Bu durumu elbette kendi lehine kullananlar da vardır. Onları tenzih ederek söylüyorum.

Yayınevlerinde kötü koşullarda çalışan editörler, tasarımcılar, mağazalarda bilmem kaç saat ayakta durarak kitap satmaya çalışan işçiler de edebiyat dünyamızın sorunlarına içkin. Benzer temaların tekrar tekrar işlenmesi, eleştiri sorunu gibi maddeler ne denli önemliyse işin bu kısmı da önemli.