Amerikalı yazar, aktivist ve politikacı Gore Vidal yazan kişinin metinlerini bir topluluğun önünde sesli olarak okumasını kendini beğenmişliğin en üst hali olarak tanımlar (ultimate narcism). Vidal’ın bu tespitinde çok da haksız olmadığını düşünmekle birlikte söz konusu eylemi yazarın büyük günahları arasında görmediğimi söylemeliyim. Zira kitabım çıktığından bu yana ben de bu masum günahı birkaç kez işledim.

***

John Berger’in “A’dan X’e Kurtarılmış Mektuplar” adlı kitabı. Bir mahkûmun vefatından sonra odasında bulunan mektuplar ona uzaklardaki sevgilisinden gönderilmiştir ve bu ikisinin uzun yıllara yayılan yazışmalarını kapsar. Anlaşıldığı kadarıyla, arada yiten ya da muhatabına hiç ulaşmayan mektuplar da vardır. Elimizdekiler kurtarılmış olanlardır. Biz de bu yazışmalar yoluyla politik bir arka planı da olan derin, uzak ve gizemli bir aşk hikâyesinin izini süreriz.

Ne muazzam bir düşünce, yazmak için ne güzel bir bahane! Berger hikayeler anlatmak, benzetmeler yapmak için, daha basiti, sırf yazı yazmak için çok özgün bir kurmaca evreni kurmuş bence. Yazar beyaz kâğıdın üstünde çok rahat beslenecek bir ateş yakmış, gür alevleri olan bir ateş. Bazı yazarlar ortaya koydukları metinlerden ziyadesiyle memnundurlar, bunu o metinleri okurken siz de hissedersiniz. Yazar rahattır, konusuna hakimdir ve tatmin duygusu satırlardan sayfaya taşar. Benim için John Berger böyle bir yazı adamıdır. Onu sallanan sandalyesinde oturup edebi şöminesindeki alevleri keyifle seyrederken hayal edebiliyorum.

Kendisini her okuduğumda Berger’in kulağıma şunu fısıldadığını duyuyorum: Tür önemli değil… Roman, öykü veya mektup. Aslolan Yazı’dır. Yazı yoluyla yaratılan hava. Sizi saran hava.

***

Attila İlhan’ın şiir kitaplarının sonunda yer alan “meraklısı için notlar” bölümlerini pek severim ve meraklısına da öneririm. İlhan burada şiirlerin çıkış noktalarını ve yazılma hikayelerini özlü bir dille anlatır. Peki, bir şiirin arka planını, ne bileyim ilk dizenin iniş sebebini bilmek gerekli midir, bu somut bilgiler şiirin soyut hissiyatına zarar verir mi? Konunun kişiye göre değişen ölçütleri vardır sanırım; ben seviyorum. Bu notlar şiirlerin içine girmemi, onları daha iyi anlamamı sağlar. Böylece bazılarına yeniden dönerim, okumalarımın anlamı ve duygusu çoğalır.

Attila İlhan

Korkunun Krallığı kitabında yer alan “eskiden başka kızlar” üst başlıklı şiirlerinde Attila İlhan gençliğinde, yeniyetmelik dönemlerinde İzmir’de tanıdığı bazı kızları isimlerini değiştirerek anlatır. gülşen’i hatırlar mısın gibi adları, bulutlar uçuşurdu kirpiklerinde gibi dizeleri olan bu şiirler neşeli ve gizemli bir hava taşırlar. İlhan’ın bu şiirlerle ilgili notu şöyledir:

Kitap yayınladıktan sonra sanmıştım ki, içlerinden hiç olmazsa birisi ikisi, mısralarımda kendisini tanır, beni arar, belki yazar; hayır, çıt çıkmadı: ya hayat onları öyle farklı kişiliklere taşımıştı ki, kendilerini tanıyamadılar; ya da zaten yoktular!

***

Geçen akşam televizyonda Nevval Sevindi’yi gördüm. Gözlerime inanamadım, diyemem, inandım. Nasıl derler: Yıllar kimseye torpil geçmiyor. Zamanın gücü karşısında kimse istisna değil. Şimdi kötü bir kelime şakası yapıp, hangi yüzle televizyona çıkıyor, diye sormak da vardı – ama gerek yok. En son Kathleen Turner’ın ‘babaanne’ fotoğraflarını görünce böyle şok olmuştum. Lakin takıldığım konu bu değil.

Nevval Hanım uzun bir dönem boyunca o zamanlar pek çok insanın cemaat diye tanımladığı şeyin ekran yüzüydü. Şimdi onu bir televizyon stüdyosunda genç, sarışın, ışıl ışıl haliyle muhataplarıyla tartışırken getiriyorum gözümün önüne. Muhataplarından biri Necip Hablemitoğlu. O programı canlı izlemiştim. Şimdi bakıyorum, Necip Bey suikasta kurban gideli yirmi yıldan fazla olmuş. Nevval Sevindi burada, 15 Temmuz’dan yedi yıl sonra bir akşam yine ekrandaki yerini almış, elindeki kâğıttan bir şeyler okuyarak bizlere bilgi vermeye çalışıyor. Aslında onu kimsenin ciddiye aldığını sanmıyorum. Ama nasıl derler, burası Türkiye!

***

Z. ile Misvak ve Akit TV üzerine yazışma. Bu tip yayınları ciddiye almadığını söylüyor. Onu anlıyorum. Ama bizim bir şeyi ciddiye almamamız onun düşündürücü ve tehlikeli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. En son işte Kılıçdaroğlu’na mezarlıkta bağıran adam. Deprem bölgesi. Bir mezarlık ziyareti. Bayram sabahı. Sadece üzücü, düşündürücü değil aynı zamanda endişe verici bir durum. Yıllar önce Akit TV’de müzedeki darağacı önünde konuşan ve, bu millet Kılıçdaroğlu’nun asılmasını bekliyor, diyen muhabirden geldik bugünlere. Sahi ne olmuştu o muhabire, kanala, ne yapılmıştı?

Bazen şımarık, arsız çocuklar olur, sizi rahatsız ederler. Onlara içinizden kızarsınız, hatta belki çıkışırsınız da. Belli bir noktadan sonra ciddiye almak gerekir onları. Fakat bir yandan asıl kabahatin kimde olduğunu da bilirsiniz. O çocuklar öyle davranmalarına izin verildiği için yaparlar tüm bunları.