Ben bir yerin bozulmaya, güzelliğini, sakinliğini kaybetmeye başlamasını bir iki belirtiden anlıyorum. Bunlardan biri sokaklarında ATV’lerin gezmesi bir diğeri de zincir dükkânların görünmeye başlaması. Bu iki belirti bir süredir bizim kasabada da görülmeye başladı.

Büyükşehri arkamızda bırakıp bir kıyı kasabasına yerleştiğimizde ilk dikkatimi çeken sokak isimleri oldu. Ben sokaklarında isimlerin değil ruhsuz birtakım rakamların olduğu bir şehirden geliyordum. Yeni yerleştiğimiz yerde sokak isimleriyle karşılaşmış olmamın bu yeri sevmemde etkisi oldu.

Geldiğim yerde 1940 yılına kadar sokakların isimleri varmış. Bir iki örnekle hatırlarsak: Rayegân sokağı, Şayeste sokak, Reşadiye sokağı, Fazıl Bey Asfaltı, Revnak sokağı. 1937 yılına kadar bu isimler kullanılmış. O yıl Belediye Encümeni yaptığı toplantıda, sokak isimlerini kaldırıp yerlerine numara verme kararı almış. 1940’dan itibaren sokak isimleri kaldırılmış ve sokaklara numara verilmeye başlanmış. Ama şehrin eski sakinleri bu adları kolay kolay terk etmediler, bazı sokakları bildikleri isimleriyle söylemeye devam ettiler. Örnek çok, bir iki tanesini burada sıralayayım:

Çarşıya girişte ilk sokak bir numara taşısa da bizim için halen Eshot (Bunun Belediye hizmetlerinin kısaltılmışı olduğu notunu da bilmeyenler için buraya yazalım: Elektrik, Su, Havagazı, Otobüs, Troleybüs – Evet daha doğalgazın adı yokken bu şehirde havagazı vardı) sokağıdır. Bir sonraki sokak Arabacılar sokağıdır. O günleri yaşamış olanların söylediğine göre; bir zamanlar buranın önemli bir ulaşım aracı olan faytonlar burada topluca durup müşteri bekledikleri için bu adı taşıyormuş. Hatta bazen sokakların bir süreliğine, açılan yeni bir dükkanın ismiyle anıldığı da oldu. Mesela söz konusu sokakta elektrikli ekmek fırını açıldığında –bu bir yeniliktir o dönem için– bir süre sokak Elektrikli Fırın Sokağı isimle anılmıştır.

1728 sokak bazı sakinlerin dilinde hâlâ Kilise sokağıdır. 1738’e Fazılbey Caddesi tabelası asılsa da orası Fazılbey Asfaltıdır. 1748 Reşadiye sokağıdır, adını bir zamanlar burada bulunan gevrek fırınından alır. Geçmiş zamanın akşamüstüleri gevrekçiler tablalarına doldurdukları gevreklerle sokaklara dağılıp “Reşadiye gevrek” diye bağırarak müşteri çekerlerdi.

Örnekler çoğaltılabilir. Yani isimli sokakların az çok bir hikâyesi vardır. Numaralandırılmış sokaklar ise hikâyeden yoksundur. Hatta bulmayı zorlaştırır biçimde birbirini takip etmediği de görülür bazen; 1740 sokağın arka sokağı 1704 sokaktır.

Yerleştiğimiz bu yerde ise çiçek adları gibi alışılagelmiş adlandırmalara denk gelsem de çoğunlukla şaşırtıcı ve alışılmamış isimler karşıma çıkıyor. Bazılarını buraya listelersem dediğim daha iyi anlaşılacak: Boşluk, Sohbet, Hayat, Günışığı, Talih, Değişim, Cilalı, Göçebe, Venüs, Eğlence… Yazar olarak bizi çocukluğumuza geri götüren bir sokak da var: Kemalettin Tuğcu sokağı. Sırf yeni bir sokak ismiyle karşılaşmak için gezdiğim çok oluyor. Ve gerçekten de şaşırtıcı isimlerle karşılaşmaya devam ediyorum: Dalya, Ayışığı, Onur, Bilge, Cevher, Sabır, Yosun… Bu isimleri veren şair ruhlu belediye çalışanını merak etmemek de mümkün değil.

Böyle küçük yerleşim yerleri ne yazık ki aynı kalmıyor. Şehirden kaçanlarla birlikte burası da şehirleşiyor, sanki şehri de beraberlerinde buraya taşıyorlar ve geldikleri yerden bir farkı kalmıyor. Şehre de benzeyince sessiz, sakin bir yer olmaktan çıkıyor. Buraya ilk geldiğimizden bugüne bozulma buralarda da başladı. Ben bir yerin bozulmaya, güzelliğini, sakinliğini kaybetmeye başlamasını bir iki belirtiden anlıyorum. Bunlardan biri sokaklarında ATV’lerin gezmesi bir diğeri de zincir dükkânların görünmeye başlaması. Bu iki belirti bir süredir bizim kasabada da görülmeye başladı.

Bozulma başladığında o isimlerin kaybolacağı korkusu onları kayıt altına alma refleksini göstermeme yol açtı. Ben de bir süredir sadece görüp keyif almakla kalmayıp, “Güzel Adlar Sokağı” başlığı ile sokak isimlerini fotoğraflamaya ve sosyal medyada paylaşmaya başladım. Bozulmanın devamında sıra sokak isimlerine de gelir mi? Belli mi olur, bir sabah kalktığımızda o güzel isimlerin kaybolup gittiğini, yerini ruhsuz rakamların aldığını görmemiz ihtimal dışı değil.

Melih Elhan