9dfc9-beraber-intihar-ciftin-cenaze-namazi-4-kisi-tarafindan-kilindi-245234-5

10.Şubat.17

Gelin birlikte bir dergi tasarlayalım, kabasını yapalım en azından, ikinci katı başka bir zaman, elimiz bolardığında çıkarız.

Öncelikle, kapağa Oğuz Atay, Nilgün Marmara, Tezer Özlü ya da en kötü ihtimal Didem Madak’ı koyuyoruz. Şöyle güzel, yakışıklı bir fotoğrafını buluyoruz kapağa koyacağımız yazarın. Ya da birine çizdiriyoruz. Sonra, Hazreti Google’a danışıp bu yazarların afili laflarından buluyoruz, kapağa yapıştırıyoruz, fotoğraflarının hemen altına.

İç sayfalara geçiyoruz, dayıyoruz önümüze geleni, paçal yapıyoruz: Birkaç popüler müzisyenden, (gerekirse) futbolcudan, sosyal medya maymunu birkaç genç yazardan, popüler şarkıcılardan, eli kalem tutan oyunculardan yazılar koyuyoruz. Bir tane usta kalemi kendimize bağlıyoruz. Mümkünse sağ ve sol ve orta cenahtan ve dahi İslamcılardan birkaç ismi de bağlıyoruz. Hele bir de ekalliyetten birini bulduk mu, ballı kaymak. Şöyle Türkiye Ermenilerinden ya da Yahudilerinden!

Yılbaşlarında filan şairli yazarlı takvim veriyoruz; arada poster, bardak altılığı, sticker… Al sana mis gibi dergi! Başınız döndü, mideniz hafiften bulandı değil mi?

Amma velakin öyle değil, çok satıyor bu formül. Biraz abartmış olabilirim ama bu formülü farklı oranlarda uygulayan birçok dergi, acayip satış rakamlarına ulaşıyor.

Sonra da Öykülem’in açıklamasını görüyorsunuz. Kurdaki artışa bağlı olarak, kağıdın zamlanması, dergiyi çıkarmanın zorlaştığı…

Ağzınıza binbir küfür geliyor, rengarenk.

Kokuşmuş bir şeyler var Edebiyat Krallığı’nda.

13.Şubat.17

Toni Erdmann tuhaf bir film. Garip bir mizah ve dram anlayışı var, insanın içini burkan. Film bittikten sonra ne düşüneceğimi bilemedim. Ve fakat biraz zaman geçince bazı sahneler yerleşmeye başladı zihnime. İzleyenler için: Söz gelimi, Ines’in doğumgünü partisine babanın tuhaf bir kostümle geldiği sahne, sonra kızın babasının peşinden yalınayak evden çıkışı… Birkaç sahne daha var böyle. Absürd, anlamsız geliyor başta ama sonradan anlamını genişletiyor. Baba ve kızın ilişkisi haricinde, arka planda vahşi iş yaşamının nasıl yürüdüğüne dair bir hikaye de var.

Bir not: Türkçe film sitelerinde babanın “çift kişilikli” olduğunu yazmışlar. Oysa adam çift kişilikli değil. Psikolojik olarak bir sorunu yok. Sadece “şakacı” bir amca. Filmin ilk sahnesini hatırlayın. Kızının karşısına başka bir adam olarak çıkmasında… evet, kendini farklı bir isimle tanıtıyor ama gayet bilinçli olarak yapıyor bunu. Çift kişilikli olmaktan bahsedilebilir mi?

Kokuşmuş bir şeyler var film sitelerinde.

14.Şubat.17

Bakanlar Kurulu geçtiğimiz günlerde bazı ürünlerin vergi oranlarında değişikliğe gitti (haber dili; değiştirdi değil, değişikliğe gitti).

Tüm elektrikli ev aletleri ve beyaz eşyaların yüzde 6,7 olan ÖTV oranı 30 Nisan’a kadar sıfırlandı (30 Nisan’a kadar vergi yok, demek bu). Ayrıca klima, buzdolapları, derin dondurucular, gazla çalışan su ısıtıcıları, termosifonlar, çamaşır ve çamaşır kurutma makineleri, bulaşık makineleri, elektrik süpürgesi, gıda ve meyve presleri ile elektrikli küçük ev aletlerine uygulanan ÖTV de kaldırıldı, 30 Nisan’a kadar. Ayrıca yat ve teknelere uygulanan vergi de süresiz olarak kaldırıldı.

Şimdi bir de kitaptan alınan vergiye bakalım, sizi yormayayım daha fazla, özet geçeyim: “Kitap ve benzeri yayınlar”a %18 vergi uygulanıyor.

Bence kitaptan alınan vergi çok az. %50’leri geçmeli ki bir şeye benzesin. Böylece ya kurnazlıklarından ya da parasızlıklarından zaten redaktör, editör filan çalıştır(a)mayan küçük yayınevleri iyice pespaye bir duruma düşsünler, hatta kapansınlar. Ortada birkaç büyük sermaye destekli yayınevi kalsın yeter. Bol bol vampirli, ajitatif, patetik metinler okuyalım. Çünkü bunu hak ediyoruz.

Kokuşmuş bir şeyler var vergi sisteminde.

15.Şubat.17

İrfan Değirmenci, referandumda hayır diyeceğini açıkladı diye Doğan Medya Grubu tarafından işten atıldı. Aynı medya grubunun gazetesi Hürriyet, Orhan Pamuk’un röportajını yayımlamadı. Çünkü Nobelli yazarımız, mahut söyleşisinde referandumda hayır’ı tercih edeceğini söylemiş, öyle diyor. Demek ki hür teşebbüs çok da hür değil.

Kokuşmuş bir şeyler var Türkiye basınında.

***

Bir güzel haber daha: “İşsizlik oranı geçen yılın kasım döneminde yüzde 12,1’e yükseldi. İşsizlik böylece Mart 2010’dan bu yana ilk kez yüzde 12’yi aştı. İşsiz sayısı 3,7 milyonun üzerine çıktı.”

Kokuşmuş bir şeyler var Türkiye ekonomisinde.

***

Belki dünyada başka örneği yoktur, böyle güzel şeylerde biz hep öncüyüzdür, en birinciyizdir, şampiyonuzdur. Neyden mi bahsediyorum? Bir anıt sayacımız var bizim: Şiddetten Ölen Kadınlar İçin Dijital Anıt

Bu sayaca göre, henüz ilk aylarını yaşadığımız ve –belli ki– uğursuzlukta 2016’yı aratmayacak olan 2017’de şu ana kadar 43 kadın öldürülmüş.

Kokuşmuş bir şeyler var Türkiye toplumunda.

***

Buyrun, yine rakamlar konuşsun (sen sus, hiçbir şey söyleme, sen sus da istatistikler konuşsun): “2017 yılının ocak ayında en az 161 işçi yaşamını yitirdi.”

İş cinayetlerinde, ayıptır söylemesi, Evropa’da birinci, tüm cihanda üçüncüyüz.

Kokuşmuş bir şeyler var bu para-tanrı düzeninde.

***

Haberlere devam: “Bugünkü (13.02.2017) can kaybının ardından 174. gününe giren harekâtta (Fırat Kalkanı Harekatı) yaşamını yitiren Türk ordusu mensuplarının sayısı 68’e yükseldi.”

Bu arada, İŞİD’in yakarak öldürdüğü iddia edilen iki Türk asker hakkında yetkili ve sorumlu makamlar hiçbir şey söylemediler henüz.

Kokuşmuş bir şeyler var bu savaş-tanrı düzeninde.

***

Çeşme’de kendi istekleriyle, “kimseyi yormadan” bu dünyadan giden yaşlı çiftin haberi sosyal medyada çok paylaşıldı, herkesi derinden etkiledi. Belki herkes, kendi meşrebince tekrar düşündü yaşam ve ölüm üzerine.

Bu ince davranış karşısında dünya ahalisi yine çok büyük vefa gösterdi. Çiftin cansız bedenleri altı gün İzmir Adli Tıp Kurumunda bekledikten sonra nihayet dün toprağa verildi. Cenaze namazlarında 4 (yazıyla dört) kişi saf tuttu. (İmam cemaate dahil midir usta?)

Kokuşmuş bir şeyler var bu sosyal medya-tanrı düzeninde.

Onur Çalı