Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hâkim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kâğıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Burcu Ünlü

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Aslında bu çok uzun bir yolculuk. Liseden beri yazıyorum fakat yazdıklarımı paylaşamamak gibi bir sorunum vardı. Son iki senedir dostlarımın baskısıyla yazılarımı edebiyat dergilerine göndermeye başladım. Yayımlandıkça okundu ve şu an editörüm olan sevgili Devrim Horlu artık dosya hazırlığı içine girmem yönünde beni yüreklendirdi. Ve mutlu son. : )

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Frank O’Connor The Lonely Voice isimli kitabında, öykünün yalnız insanları, toplumun uçlarında yaşayan kimseleri, ötekileştirilenleri ele alan en iyi tür olduğunu söylüyor. Elbette ben türler arasında -övgüyle- bir türü diğerinden ayırmayı doğru bulmuyorum fakat görünmeyen ya da görmezden gelinen, “hey, ben de buradayım” diyemeyen fakat orada var olan karakterleri yazmayı öyküyle bütünleştirebiliyorum. Tanrı’nın unuttuğu hayatlara yeni kaderler çizmeyi seviyorum. Belki de biraz Tanrıcılık oynamayı seviyorum, kim bilir. : )

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Aklımda birkaç yayınevi vardı. Ama yazan bir insan için keşfedilmek sanırım çok yüce bir duygu. İthaki ailesine bunun için teşekkür borçluydum ve bu sebeple de tercihim bu yönde oldu.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Evet, sevgili Devrim Horlu. Heyecanımın tümü çeneme vurduğu için epey kahrımı çekti diyebilirim. : )

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

İlk baskıdan dört gün sonra kitap ikinci baskıya geçti. O kadar hızlı gelişti ki asla bu kadar ilgi olacağını beklemiyordum. Hem korktum hem de çok mutlu oldum. Umduğumdan çok daha fazlasını bulduğumu söyleyebilirim.

Telif aldınız mı?

Evet.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

İki sene gibi bir süre geçirdim. Hatta bir edebiyat dergisinde editör olarak da yer aldım. Dergiler canımız ciğerimiz. Çok zor şartlar altında tutunmaya çalışıyorlar. Keşke çok daha fazla destek olabilsek.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Okuma-yazma öğrendiğimden beri okuyorum. Soluksuz denilen şekilde diyebilirim. Okuma aşkım çocukluğumdan beri var olan bir durum olduğu için yakın çevrem zaten buna alışıktı. Editör kimliğimi de bildikleri için ve artık sen de yazmalısın, diye sürekli direttikleri için çok büyük bir değişiklik olduğunu söyleyemeyeceğim.

Peki, bundan sonra?

Bundan sonrası için söyleyebileceğim tek kesin şey ömrümün son gününe kadar okuyacak olmam sanırım. Ötesini ben de bilmiyorum. : )