Bennane’nin Uçan Koltuğu Cumhuriyetimizin 100. yılında yayımlanan, kurgusal bir kahraman olan cumhuriyetin ilk kadın öğretmenlerinden Nane’nin hikâyesini anlatan bir kitap. Olaylar Bodrum’un Peksimet köyünde geçiyor. Yazar Leyla Ruhan Okyay’a yazma fikrini veren “uçan koltuk” köyün içinde gerçekten de mevcut.

Kitap, köyün içinden arabayla geçen bir ailenin, tıpkı yazar Leyla Ruhan Okyay gibi incir ağacının dalları arasına bir taht gibi kurulmuş koltuğu görmeleriyle başlıyor. Koltuğun sahibi, çocukluk yıllarından beri kendisini Bennane olarak tanıtan Nane. Köyün yaşayan belki de en yaşlı sakini. En saygı göreni de o üstelik. Kadınların övünç kaynağı, genç kızların idolü. Henüz ilkokulda okuma yazma bilmeyen annelere, ninelere okuma yazma öğretmek için kolları sıvamış, onları örgütlemiş, başarılarını köy meydanındaki okuma bayramıyla taçlandırmış biri. Köyün ileri geleni olmak, öğretmeni olmak küçük yaşlardan itibaren kaderi sanki Nane’nin. Üzerine o günlerde bol gelen kostüm, gün geliyor tam tamına oturuyor. Gerçek bir öğretmen olarak köyüne geri dönüyor. Evinin yanı başındaki incir ağacı bir toplanma alanı vazifesi görüyor. Köyün sakinleri Nane’nin keman resitallerini, hikâyelerini, masallarını dinlemek, pişirdiği bazlamaları yemek için hep orada. Eşi Halil’i kaybetmesi ve ilerleyen yaşı nedeniyle eskisi kadar insan içine çıkmayınca bayrağı kızı Feride ve torunu İncir devralıyor. Okur olarak tam da böyle bir sahnenin içinde tanışıyoruz aileyle.

Feride pişirdiği bazlamaları, köyün içinden geçen aileye ikram ederken aralarındaki sohbete kulak misafiri oluyoruz. Aileye, özellikle Nane’ye ait mühim ayrıntıları bir çırpıda öğreniyoruz. Köyde saygı görmesinin tek sebebi öğretmen olması, doktor olan eşiyle yıllarca halka hizmet etmesi değil yalnızca. Köy Enstitüsü mezunu çift, iyi tarımdan hayvancılığa, terzilikten marangozluğa bir köyde ihtiyaç duyulabilecek her türlü teorik ve pratik bilgiye, donanıma sahip. Çünkü müfredatları böyle şekillenmiş. Genç Cumhuriyet, Köy Enstitülerini kurarken kırsal kalkınmaya, kızların oğlanların okumasına, birer meşale gibi yanmalarına, tüm Anadolu’ya yayılıp yurdu ışıl ışıl parlatmalarına odaklanmış. Genç ve idealist öğretmenler bilgilerini elden ele yaymış, köylerde tarımın, hayvancılığın, arıcılığın gelişmesini sağlayarak birer ziraat mühendisi gibi davranmışlar. Yetmemiş, sağlık reformuna katkı sağlamışlar. Çocukluğu büyük annesinin hikâyesini dinleyerek geçen İncir, yabancı aileyle karşılaşmanın ardından ilerleyen yaşı ve hayat arkadaşını kaybetmenin yası içinde giderek kabuğuna çekilen Bennane’ye neyin iyi geleceğini bulur. Onun yaşam öyküsünü yazacaktır. İkili, yaşlı kadının sağlığı ve keyfi el verdiği sürece bir araya gelir, Bennane’nin doğumundan bugüne yaşam öyküsü yavaş yavaş belirir.

Leyla Ruhan Okyay

Bizim roman olarak okuduğumuz, İncir’in kitap taslağı ile el ele yürüyen günlük yaşamdır. Bennane’nin yaşam öyküsü ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında çocuk ve genç olmayı, köy yaşamının zorluklarını, dönemin yoksunluklarını, buna karşın eğitime, milli bayramlara karşı duyulan coşkulu tutumu, 2. Dünya Savaşı sırasında ülkede hüküm süren ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamı, Cumhuriyet’in gözbebeği Sümerbank Fabrikaları arasında yer alan Nazilli Sümerbank Basma Fabrikasını, bu örnek üzerinden bu kuruluşların yalnızca kumaş vb. mal üreten üretimhaneler olmadığını, içlerinde bulundurdukları okul, kreş, gösteri salonlarıyla bir kültür mekânı olarak tasarlandıklarını öğrenir, halk arasında “Kemal’in İyilikleri” diye tanımlanan ne varsa anlatının içine sızdığına tanık oluruz böylece.

Kitabın yayımlanmasının Cumhuriyet’in 100. yılına denk gelmesi, kurgunun seyrini de değiştirmiş bir bakıma. Yazar Leyla Ruhan Okyay, kitabın ortaya çıkış hikâyesini bir söyleşide şöyle dile getiriyor:

Romanın ilk kurgusu köy kökenli yaşlı bir kadının hikâyesi çerçevesinde oluşacaktı. Sevgili editörüm Müren Beykan’ın önerisiyle Cumhuriyetimizin 100. yılı için bir kitap fikri gelişti. Ben de kahramanımın hikâyesini bu çerçevede işlemeye başladım. Cumhuriyetimizin kuruluş yılları sürecinde doğan Bennane’yi eğitim görebilmesi için köy enstitülerine gönderdim. O yıllardaki sosyal yapı, yaşam biçimi, Cumhuriyet’in kazanımları, aydınlanma süreciyse romanımı şekillendirdi.

Editör yazar işbirliğiyle anlatı, köy kökenli bir kadının hikâyesi olmaktan sıyrılıp Cumhuriyet’in kuruluşundan bugünlere kat edilen yolu, kazanımlarını, dönüştürücü gücünü Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmen üzerinden anlatıyor. İşin içine dönemin kültürel değerlerini, yaşam alışkanlıklarını, dönemin çocuk şarkılarını, marşlarını da katıyor. Kitap, biçim itibarıyla nehir söyleşileri andırdığı için çocukların ilgisini nesiller arası iletişimin önemine, kıymetine çekme, onları aile büyükleri ve etraflarında yaşayan yaşlı bireylerle sözlü tarih çalışmaları yapmaya teşvik etme potansiyeli de taşıyor.

Tuğba Gürbüz