Yazmak, yazar olmak, ucu çocukluğa kadar gidip dayanan, hiç bitmeyen, ömür boyu çaba gerektiren bir uğraş. Yazarların yazmak ve yazar olmakla ilgili içlerinde uyanan en erken hatıradan, ilk ürünlere, yayımlanmış eserlere ve geleceğe uzanan yolculuklarını onların ağzından dinlemek, sizi de bu serüvene dahil etmek istedim. Buyurun.

Tuğba Gürbüz

Yazar oldum mu sahiden? İnsan ne zaman kendine yazar oldum diyebilir? “Nasıl yazar oldum?” diye düşünmeye başlar başlamaz aklıma önce bu sorular üşüşüyor. “Evet Selen, senin bir çocuk kitabın yayımlandı ve sen artık bir yazarsın,” diyor sevdiğim bir ses ve ona inanıyorum ben de.

Ortaokul yıllarıma dönüyorum. Türkçe öğretmenim Özden Hanım’ı sevgiyle hatırlıyorum. Yazdığımız kompozisyon ödevlerini sınıfta okuturdu. Benimkileri beğendiğini bildiğim için herkesin önünde okumaktan çekinmezdim. Sınavlarda bir kompozisyon sorusu da olurdu. Gelgelelim ben sınavda doğru düzgün bir şey yazamazdım. Aklım dururdu! Özden Hanım da bunu fark etmiş, beni yanına çağırıp sormuştu; “Kızım sen evde güzel yazıyorsun, neden sınavlarda öyle yazamıyorsun?” “Bilmiyorum hocam,” demiştim. Ödevlerimi evde birine yazdırdığımı düşündü belki de kim bilir? Bugün sınavlarda neden yazamadığımı biliyorum: zaman baskısı! Kısıtlı zaman içinde yazamıyordum. Panikliyordum ve anlamsız üç beş cümle düşüyordu sınav kağıdıma.

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun olduktan sonra hayata nasıl atıldım dersiniz? Reklam yazarı olarak! Zaman baskısının zirvesi. Ama ben içinde yaratıcılık olan her şeye aşıktım, hâlâ da öyle! Reklam yazarı olarak ilk yazdığım metni hatırlıyorum; TEMA Vakfı için bir broşür. İlk denememde o kadar yazamamıştım ki! Sonra nasıl yazmam gerektiğini hızlıca kavramış olmalıyım çünkü hayatıma bu yolda devam ettim. Bugüne kadar iletişimin farklı alanlarında metin yazarlığı yaptım. Sürekli yeni fikirler üreterek yaşadım.

Ve bir gün geldi yaptığım işlerde daha çok anlam arar oldum. Müşteriler için değil okurlar için yazmak istedim. Kısıtlamalar olmadan! “Ben bu konuyu anlatmak ve böyle anlatmak istiyorum,” diyebilecektim. Birileri de isteyerek, severek okuyacaktı. Benden bir düşünce, duygu demeti ulaşacaktı onlara. Evet, yolum edebiyatla kesişti! Daha iyi bir okur olma çabalarım başladı. Çeşitli öykü atölyelerine katıldım. En çok da çocuklar için yazmayı sevdim. Benim hayatta geç gözlemlediklerimi, onlar benden önce fark etsin ve bir yandan da gülsünler istedim. Kendi kendime yazmaya, yazdıklarımla eğlenmeye başladım. Bence bunları çocuklar da sevecek dediğimde Karanlıktan Korkan Mum öykümün dosyasını hazırlayıp, Günışığı Kitaplığı’na teslim ettim. Aradan aylar geçti. Bir gece yayınevinden bir e-posta aldım; “Öykünüzü çok beğendik, tanışmak isteriz.” Eh tabii ki dünyalar benim oldu! Böylece yazarlık yolculuğum başladı. 2020 felaketler yılı gibi görünse de benim dönüm noktam oldu. İlk kitabım Karanlıktan Korkan Mum sayesinde bolca sevinç gözyaşı döktüm. İlk kitap heyecanı bambaşka bir duyguymuş. Uzun soluklu bir serüvene atıldığımı hissediyorum. Umarım öyledir.