“Fantiri Fitton”un bu şiirlerden farkı Elif’e kızgın olmasıdır. Bunu gayet sert kelimelerle ifade eder. Türkiye’nin değişime girdiği yıllarda Elif de değişmiş, “Kelleyi kulağı düzünce” balkona kurulup bacak bacak üstüne atıp bir sigara yakan, dünyayı iplemeyen biri olmuştur.

Metin Eloğlu

Şiirini sokağa çıkarmış bir şairdir Eloğlu. Sokağın ağzıyla konuşur, günlük konuşma dilinin yanı sıra argo ve küfüre de yer verir şiirlerinde. Öfkesini, kızgınlığını, eleştirisini bu yollardan gösterir. Sinirlendiği bir durum karşısında nasıl tepki veriyorsa “sokak”, o da aynı yoldan geçerek gösterir tepkisini. Argoyu konuşacaksak önce büyük dil ustası Hulki Aktunç’a söz verelim – ki o Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü’nü yazmıştır.

Hulki Aktunç, argoya “dil” ya da “özel dil” denmemesi gerektiğini söyler ve argoyu özel bir sözcük dağarcığına dayalı konuşma biçimi olarak tanımlar. Aktunç’a göre bir dilin en geniş argo hazinesi, o dilin metropolünde doğar, gelişir. İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu argosu ve buna eklemlenen Cumhuriyet argosu ile büyük bir kaynağa sahiptir. Ama 1950’lerde yerini Cumhuriyet argosuna bırakarak daralmıştır.Şair Metin Eloğlu, bu mirastan faydalanıp bu mirası ilk üç kitabını kapsayan döneminde şiire yedirebilmiştir.

Şairin bu döneminden “Fantiri Finton” şiirini büyüteç tutarak okumayı deneyeceğim. Bu şiir, şairin toplumcu gerçekçi döneminde yazdığı Sultan Palamut kitabında yer almıştır. Bu dönem, Eloğlu’nda üç kitapla temsil edilir: Düdüklü Tencere (1951), Sultan Palamut (1957), Odun (1959).

Sultan Palamut kitabı Seçilmiş Hikâyeler Yayınevi’nden çıkmıştır ve kapağı ressam Metin Eloğlu imzasını taşımaktadır. Kitapta otuz şiir yer alır. Kitap hakkında örf ve âdatı tezyiften (örf ve adetleri alaya almak) kovuşturma açılır, daha basımevindeyken Sultan Palamut’a el konulur. 1957 yılında Yeditepe dergisinin “Bu Mevsim İçin Neler Hazırlıyorlar?” adlı soruşturmasına verdiği yanıtta “Sultan Palamut adlı kitabımda müstehcen görülen şiirleri çıkartarak yeni bir baskı da yaptırmak istiyorum” der Eloğlu.

Özlem Fedai, Behçet Necatigil’in “Şiir Burçları” adlı yazısından yola çıkarak, “Fantiri Fitton”un yer aldığı Sultan Palamut kitabında Eloğlu’nun “Gurbet” burcunda olduğunu söyler:

“Bu burçda, bir korunma içgüdüsü, onu, bulduklarıyla bir yapı, bir çatı kurmaya ve varlığını böylece kanıtlamaya zorlar. Tam bilincinde değildir yazdıklarının ve bu dönemde rastlantının payı büyüktür. Beğenisi sağlam temellere oturmamıştır.”[1]

“Fantiri Fitton” şiiri, Metin Eloğlu’nun şiirini sokağa çıkardığı dönemin ürünlerinden biridir. Bu nedenle sonraki dönemlerde yazdığı, dili zorladığı, dille oynadığı şiirlerden farklıdır.

Bu dönemde, var olan Türkçeyi –günlük hayatta kullandığımız, sokakta kullandığımız Türkçeyi– önceleyerek yazarken, İkinci Yeni sonrası döneminde Türkçeyi bir oyun hamuru gibi yoğura yoğura yazar şiirlerini. Bunu, ne yaptığını bilerek ve keyfini çıkararak yapar.

Kapalı bir alan olan argoya girebilmek için ihtiyaç duyacağımız şifreleri ancak argo sözcükleri açıklamak amacıyla yazılmış sözlüklerde bulabiliriz. Bu şiirin ismi olan “Fantiri Fitton”nun argo sözlüklerde bir karşılığı yoktur. Şiirin bütününe baktığımızda “Fasa Fiso” (boş işler) ve “Fanfilli” (çok süslü püslü, rüküş kadın) sözcüğünü sessel olarak çağrıştırmaktadır. Şiirin bütününe baktığımızda bunlar çok da uzak anlamlar değildir.

“Fattiri Fitton” şiiri bir hışımla başlar, davranışlarına bozulduğu kızı kıyasıya eleştirir hatta şeytana uysa işi şiddete de vardırabileceğini söyler. Kızın giyiminden davranışlarına bütün olumsuz gördüğü şeyleri sıralar: Bacak bacak üstüne atıp caka satması, anasının karşısında rakı içmesi, gazinoya gitmesi, saçının rengi, giydiği kıyafetin boyu. Kısaca hayatının her alanına müdahale eder. Onun hayatına müdahale etme hakkını kendinde görür. Kızın kendini değil de başka birini seçmiş olması ve o seçim nedeniyle girmiş olduğu yeni yaşam tarzı şairi çileden çıkarır, öfkeden kudurtur, şairin ağzını bozmaya kadar varır iş. Eloğlu’nun bu şiirde seçtiği tip bir halk kızıdır. Şiir tek kişiye yazılmış gibi görünse de şair sadece onu değil, onun temsil ettiği, ona benzeyen kızları da onun üzerinden eleştirir.

Bu şiirleri yazdığı dönem, Türkiye’de önemli bir toplumsal dönüşümün yaşandığı dönemdir. Tek parti dönemi sona ermiş, iktidara gelen Demokrat Parti (DP), 1933-1950 yılları arasında uygulanan devletçilik politikası yerine liberal bir ekonomik politikayı gündemine almıştır.

Soğuk Savaş’ın başlaması ile ABD’nin Marshall Planı çerçevesinde bulunduğu mali yardımdan Türkiye de pay almıştır. Bu yardımlarla tarımsal üretim artmaya başlamış, bu da bir başka sorunu beraberinde getirmiştir: Tarımda makineleşmenin yol açtığı işgücü fazlalığı kırsal kesimden kente göçü başlatmıştır. 1950’li yıllarla birlikte nüfusu artan kentlerde gecekondulaşma, işsizlik, altyapı gibi sorunlar ortaya çıkmıştır. Merkez değişmekte, çeperler merkeze gelmeye çalışmaktadır. Bunun dışında yerli sanayi yaratmak için birtakım önlemler alınmış, yerli sanayicinin korunması ve teşvik edilmesi ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Bunun sonucunda yeni bir sınıfın oluşum sancıları, sonradan görmeleri ve yeni zenginleri hayatımıza sokar.

Bu yeni oluşumların, sokağın elini tutan şairin şiirine girmemesi mümkün değildir. 1950’lerdeki toplumsal dönüşümle birlikte ortaya çıkan sonradan görmeleri hedef tahtasına oturtur.

Tarık Dursun K.’nın “Metin Eloğlu ‘Üsküdar Çocuğu'” adlı yazısından (Varlık Dergisi, Temmuz 1997) şiirin yazıldığı kişinin şairin eski aşkı Elif olduğunu anlıyoruz. O nedenle bu kadar müdahaleci bir dil kullanır, onun hayatına karışma hakkını kendinde görür. Daha önceki şiirlerinde de Elif’le karşılaşırız.

“Fantiri Fitton”un bu şiirlerden farkı Elif’e kızgın olmasıdır. Bunu gayet sert kelimelerle ifade eder. Türkiye’nin değişime girdiği yıllarda Elif de değişmiş, “Kelleyi kulağı düzünce” balkona kurulup bacak bacak üstüne atıp bir sigara yakan, dünyayı iplemeyen biri olmuştur.

Davranışlarını, giyimini, kuşamını hiç beğenmediği kızı hem uyarır hem de ona öğüt verir Eloğlu. Uyarırken ve öğüt verirken argoyu, sokağın ağzını kullanır.

“Fantiri Fitton” şiiri, dönem için yeni bir yaşam biçimi olan emeği ile çalışmak yerine türlü şekillerde köşeyi dönerek (zengin birine kapılanmak da dahil olmak üzere) çalışmadan yaşamayı tercih edenleri humoru ve mizahı da kullanarak eleştiren bir şiirdir. Elif’i sarsıp kendine getirmeyi hedeflediği için de sert bir dil kullanılmıştır. Şiirde kullanılan argo, sokak dili ve günlük konuşma dili bu sert dili desteklemek üzere seçilmiştir.

Hicvi, sorgulamayı, isyanı devrik cümleler kullanarak verir. Halkın günlük konuşma dilinden, söyleyiş biçiminden ve argodan yararlanmıştır. Şiirde geçen “kelleyi kulağı düzmek”, “şırfıntı”, “şatafilli”, “fink atmak”, “caka”, “nane molla”, “kıçını kakmak” gibi deyimleri argo kullanımına örnek olarak verebiliriz.

Bu şiirde “piyango vurmak”, “hayatın baharı”, “kısmetini beklemek”, “kıçı başı meydanda”, “pislik sarısı”, “hayvan gelmek, hayvan gitmek” gibi deyimler de kullanmıştır.

Şair birçok şiirinde ahlaki yozlaşmayı “orospu” kelimesi ile karşılar. “Fantiri Fitton” şiirnde ahlaki yozlaşmayı anlatmak için bu sözcüğün yanı sıra “kaltak”, “şırfıntı” ve “şatafilli” sözcüklerini de kullanır Eloğlu.

Şiir, dönem olarak “şiirin toplumsal gerçekleri paldır küldür değiştirebileceği kanısında olduğu” döneme ait bir şiirdir. Sonradan bu fikrinden vazgeçmiş, bunun Türkçenin yaygın bir dil olmamasından dolayı düşsel bir kanı olduğunu belirtmiştir.

Şiirlerinde “ayıp” kelimeler kullandığı eleştirisini getirenlere “Öpüştü demek, ayıp olmuyor da çişini etti demek mi ayıp oluyor?!” diye tepki verir. Şiiri sadece o kelimelerden, deyimlerden ibaretmiş gibi gören ama gerisini göremeyenlere veryansın eder. Zamanında “Garip” şiirine “nasır” ve “çiroz” kelimelerinden ötürü laf edenlerin, sırf bu nedenle o şiirleri tefe koyduklarını söyler.

Füsun Akatlı’nın kendisiyle yaptığı söyleşide[2] şiirlerinde dili zorladığı, dille oynadığı savı üzerine ne söyleyebileceğini sorması üzerine Eloğlu, Türkçeyi onarmanın, yeniden var kılmanın yazarların yükümlülüğü olduğunu hatırlatır. Ana kurallar çiğnenmediği sürece anlam gücünü pekiştirmek için dilin olanaklarının kurcalanabileceğini, hatta bunun yazarın boynuna borç olduğunu vurgular.

Ortaokuldayken şair Sabahattin Kudret Aksalın öğrencisi olmasının şiire yönelmesinde payının büyük olduğunu (Sabahattin Kudret Aksal’a olan saygısını Yumuşak G kitabındaki “Ğ” şiirini ithaf ederek gösterir), onun sayesinde hem güçlü şairleri hem de gerçek şiirleri tanıyıp izlediğini söyleyen Eloğlu, kısacık ömrüne 12 şiir kitabı, resimler, dergilerde kalmış hikâyeler sığdırdı. Turgay Anar, İstanbullu (YKY, 2009) adı ile onları bir araya getirip kitaplaştırana kadar solmuş, sararmış dergi yapraklarında okurunu bekledi bu hikâyeler. Daha çok yazacağı şiir, yapacağı resim, yazacağı hikâye varken 58 yaşında ceketini alıp çıktı Metin Eloğlu.

Melih Elhan


[1] Özlem Fedai, Garip ve İkinci Yeni Kavşağında Bıçkın Bir Şair, Şule Yayınları, Ekim 2011.

[2] Metin Eloğlu, İçli Dışlı, Hazırlayan: Turgay Anar, YKY, 2010.