Nitelikli yayıncılık yapma uğraşında olan yayınevlerini daha yakından tanımak için başlattığımız dizimizde konuğumuz, Fihrist Kitap Genel Yayın Yönetmeni Ömer Alkan.

Fihrist Kitap ne zaman, kimler tarafından kuruldu?

Fihrist Kitap 2018 yılında Ömer Alkan, yani benim tarafımdan kuruldu. Fihrist Kitap, 2012 yılından itibaren Fihrist Dergi olarak faaliyet gösteren ve daha çok akademik yayınlar yapan bir ekibin devamı niteliğinde çalışmalar ortaya koymak üzere hayata gelmiştir.

Hulki Aktunç’un “yeni” yazarlara sorduğu gibi soralım: Yayıncılık dünyasında nasıl bir boşluk ya da eksiklik gördünüz ki Fihrist Kitap’ı kurmaya karar verdiniz? Bununla bağlantılı olarak, yayınevi politikanızı nasıl tanımlarsınız?

Fihrist Kitap, isminin de verdiği izlenim doğrultusunda, bir kütüphaneci titizliğiyle yan yana gelmiş, diziler eşliğinde okuyucunun karşısına konulmuş bir bilgiler kümesini temsil etmek istemektedir. Temel yayım amacı, Türkçeye ilk kez çevrilecek klasikler ve güncel özgün düşünce eserlerin yazınımıza kazandırılmasıdır. Her yeni yayınevinin, biraz da mütevazi bir şekilde dillendirdiği “butik” olma duruşunu kabul etmeyerek, ana akım olma çabasını taşımaktadır. Fihrist Kitap, Türk düşününde ve genel olarak Türk nitelikli yayımcılık dünyasında bir ana akım eksikliğinin altını çizmekten çekinmemektedir. Bu anlamda, yarım kalmış bir Hasan Ali Yücel azmini temsil etmeye çalışmaktadır. Temel metinlerin bir an önce ve nitelikli bir şekilde Türk literatürüne girmesi, düşünsel olarak özgün yerli eserlerin hayata geçmesine imkân tanıyacaktır. Açıkçası, günümüz yeni sol (liberal sol) duruştaki yayınevlerinin “ana akım” olmadığını bu tanımlamalar doğrultusunda algılayabiliyoruz. Örneğin, sosyal bilimler alanından bir metnin “demokratizasyon” gibi bir kelimeyle Türkçeye kazandırılmasına ön ayak olan bir yayınevi binlerce kitabı Türkçeye kazandırsa da ana akımı temsil etmeyecektir. Ana akım olmak, kısır bir döngüde aşırı yerelliğin savunucusu değildir. Bir dilin ve kültürün kendi özgün ve özgüvenli duruşu doğrultusunda kültürel alışverişe açık bir şekilde bütüncül bir bakışa sahip olmasıdır. Bu bakış ile yayınevlerini incelediğimizde, birkaç büyük banka yayınevi dışında (belki buraya Alfa grubunu da eklemeli) “ana akım” temsiliyetini yayınevlerinde görememekteyiz. İdeolojik bir saplantıda, aşırı uçlarda propaganda amacıyla yayın yapmak sorun teşkil etmez. Fakat ana akımın yokluğunda, bir ülkenin tüm yayıncılık çabasını bu ideolojik duruştaki yayınevleri temsil ediyorsa, bu büyük bir savrulmaya sebebiyet verir. Dolayısıyla, ana akım ile bu radikal uçların birliği, üretken ve devingen bir kültürü doğuracaktır. Bu amaçla, Fihrist’i bir büyük kütüphane olarak görmeyi tercih ediyoruz. Hakikat’i hedef gören, fakat Hakikat’i dile getirdiği yanılsamasına düşmeyen bir odakla, bilginin her zerresini bir arada tutmaya meraklı bir oluşum… ki, bu şekilde bilginin, yorumun ve teorilerin birbiriyle çarpışması mümkün olsun. Üretkenliğin yolu, bu dinamik ilişkiden geçiyor. Fihrist bu doğrultuda ana akım yayımlar yapmayı hedefliyor.

Piyasa koşullarının çetin olduğunu biliyoruz. Karşılaştığınız başlıca zorluklar neler? Bunlarla nasıl mücadele ediyorsunuz?

Açıkçası, her geçen ay ivmeli bir şekilde kötüye giden bir ekonomi içerisinde bir “varoluş mücadelesi” verdiğimiz için, elimize geçen her imkân ile sermaye oluşturmaya çalışıyoruz. Bir yıl öncesine kadar 5 yıllık planlarımız vardı, birkaç ay öncesine kadar 1 yıllık planımız vardı, an itibariyle her ay bir varoluş mücadelesi. Bu aşırı kaotik tablo, üretkenliğimize zarar vermesin diye devamlı olarak yeni kaynaklar oluşturmaya çalışıyoruz. Kitap satışlarının bir döngüye ulaşması ve yayınevini ayakta tutacak olması an itibariyle mümkün değil. Zaten eski kuşak yayınevlerinin batışını ya da %80 oranında yavaşlayarak yeni kitap çıkaramamasını buna bağlayabiliriz; kitap satışları yeni kitap üretmeye imkân sağlamıyor. Dış desteğe ihtiyacımız var ve daha verimli iş modellerine geçmemiz gerekiyor. Maliyet azalmalı. Bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Dağıtımcılar ile iletişimi de gevşek tutuyoruz ve kendimiz üzerinden doğrudan satışa imkân yaratmaya çabalıyoruz. Bunun dışında, cevheri kıymetli yeni çevirmenleri sahaya sürerek daha hızlı ve azimli bir çeviri faaliyeti güdüyoruz. Dolayısıyla, günün sonunda, ince bir sırat köprüsünde akrobatik hareketlerle karşı yakaya, sakin bir kültür coğrafyasına ulaşmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki rakiplerimizin oyunu terk etmesinin verdiği özgüvenle de biraz daha asılıyoruz vazifemize. Bakalım bu idealizm nereye kadar götürecek bizi, göreceğiz.

Yayınevinizedosya göndermek isteyen yazarların bilmesi gerekenler nelerdir?

Yerli yazarlarımıza sıcak baktığımızı söylesek de işin ekonomik boyutunda, yeni bir yazarın edebiyat dünyasına tanıtımı çok masraflı olabiliyor. Bu masraf öyle bir boyutta ki, aynı çaba ile iki veya üç tane klasik eseri Türkçeye kazandırabiliriz. Dolayısıyla, Türk yazarların bu dönemden itibaren ellerini taşın altına koymalarının bir zorunluluk olduğunu söyleyebiliriz. Büyük küçük tüm yayınevleri artık matbaa desteği olarak yazardan bir meblağ talep ediyorlar. Bunu açık bir dille söyleyebilmeli, evet, yazarların artık bunu “aşağılayıcı” bir durum olarak görmesi yanlış. Yoksa bu sebepten dolayı yerli üretim ölme noktasına varabilir. Editörler bu sebepten dolayı yeni dosyaları okumak bile istemiyorlar. Nitelik konusu gündem bile değil artık.

Burada parasını verenin düdüğü çalması sorunu oluşuyor. Yani vasatlığa da karşı durmamız gerekiyor. Biz bu doğrultuda, önce niteliğe bakıyoruz ve ardından koşulları dile getiriyoruz. Koşullar niteliği öncelemiyor. Günün sonunda, bu işi yapmamızın ilk sebebi, nitelikli bir üretim ile kültür dünyasına ürünler kazandırabilmek…

Önümüzdeki dönemde yayımlamayı düşündüğünüz kitaplar hakkında bilgi verir misiniz?

“Mary Wollstonecraft”ın değerli iki romanını hayata getireceğiz. “Tarzan”ı ilk kez Türkçeye biz kazandırmıştık, aynı şekilde ilk dünyaca ünlü bilimkurgu dizisi olan “John Carter” dizisini de okuyucuya sunan biz olmuştuk. Bu dizileri devam ettireceğiz. Ütopya, Distopya, Bilimkurgu dizimiz an itibariyle 25 kitaptan oluşuyor; tahminen 30’a ulaşacak yıl sonunda. Bunun yanında dünya klasiklerine odaklanmış durumdayız. Kore, Dan, Slovak, Hırvat, Portekiz, Japon edebiyatlarından örneklerle Türkçeye ilk kez çevrilmiş eserler sunuyoruz ve sunmaya devam edeceğiz. Daima üretkeniz, imkân bulduğumuz ölçüde okuyucularımıza ilkleri sunmaya devam edeceğiz. İlkler ve yenilerin sağlıklı bir kanal ile dile aktarımı, hayati bir önem taşıyor. Bu anlamda okuyucularımızdan kitaplarımıza ilgi gösterip bizi desteklemelerini istiyoruz; ki, daha değerli eserler ile sizlerle buluşabilelim.