Parşömen’in beş yıldır sürdürdüğü yılsonu soruşturmalarına verilen yanıtların, geleceğin edebiyat okurları ve araştırmacıları için önemli bir kaynak olacağına inanıyoruz. Bizim içinse bir muhasebe yapma fırsatı sunuyor: Bu yıl neler okuduk? İz bırakan olaylar, kitaplar nelerdi? Edebiyat kamuoyunda neler gündem oldu?

Okurlara, yazarlara, çevirmenlere, editörlere, şairlere, yayın emekçilerine sorduk.

Yeni yıl herkese sağlık, huzur ve mutluluk getirsin…

Can Öktemer

2023 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?

Sanırım eskisi kadar edebiyatta günceli takip edemiyorum. Takip etmeye kalktığımda da hiçbir şeye yetişemiyorum. Bu vaziyet bende anksiyete yaratmış vaziyette. O yüzden günceli takip etmek yerine doğru karşılaşma anlarını bekliyorum. Muhakkak ki geçtiğimiz bir yıl içinde yayımlanmış, keşfedilmeyi bekleyen, zamanını bekleyen bir dolu eser vardır. Belki de benim gibi insanlar için edebiyat dünyasına rehberlik edecek gurme okur, yazarlara ihtiyacımız var. Yine de bu yıl içinde yayımlanmış kitaplar arasında sevdiklerim olmadı değil, bunlardan bir tanesi Bülent Çallı’nın İstanbul Posta Treni ve Başar Başarır’ın Dünyanın Tüm Fıstıkları adlı romanını söyleyebilirim. Onların haricinde güncel olmasa da Elif Batuman’ın İletişim Yayınları’ndan yayımlanan Budala, Teju Cole’un Monokl’dan çıkan Açık Şehir’i ve Will Self’in Psychogeography, David Peace’in Lanet Takım kitapları da şapkamı uçuracak cinstendi.

Güncelin haricinde kendime bir süredir “Geç buluşmalar” okuma listesi hazırlıyorum. Bazı kitaplar “Yuh! Şimdiye kadar nasıl okumadın bunları?” dedirtip, Twitter’da üzerime sebze, meyve fırlatacak cinsten olduğunu şimdiden söyleyeyim:

Georges Perec – Yaşam Kullanım Kılavuzu

Ali Teoman – Uykuda Çocuk Ölümleri

Adalet Ağaoğlu – Bir Düğün Gecesi

Adalet Ağaoğlu – Romantik Bir Viyana Yazı

Dostoyevski – Beyaz Geceler

Size göre 2023 yılının önemli edebiyat olayları nelerdi?

Galiba edebiyat eskisi kadar hayatımızın merkezinde yer almıyor, o yüzden bir “olay” haline gelebilmesi için kavga, gürültü veya magazine dair bir şeyler yaşanması gerekiyor. Jon Fosse’nin Nobel alması bile on dakika içinde unutuldu gitti. Hikâye anlatıcılığı günümüzde fazlasıyla görsel, işitsel bir alana kaydı. Yazı insanlık tarihinin en eski ve en kıymetli icatlarından biri dolayısıyla kendi sesini yeniden bulup, hayatımıza dahil olacaktır.

Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar görüyorsunuz?

Edebiyat dünyasın merkezinden uzakta bir yerde yaşıyorum. Dolayısıyla kulağıma gelen, Twitter vs. gibi yerlerden görebildiğim kadarıyla çok ciddi yapısal sorunlar var; mesleki tanımlar, haklar gibi. Editörlerin, kapak tasarımcılarının, dizgicilerin, çevirmenler haklarını ne kadar alabiliyor mesela? Çalışma koşulları nasıl? Emeğin en görülmez, sömürüye açık alanlarından biri olan yazarlar için işler nasıl yürüyor? Aslında tüm bu sorular bizi edebiyatın nasıl bir mesleki sınırlar içinde tarif edildiğine götürüyor. Nitelikli eserlerin okuyucuyla buluşabilmesi için iyi bir çalışma koşullarının sağlanması gerekir bence. Görebildiğim kadarıyla bu koşulları yerine getirebilen çok az sayıda yayınevimiz var.

Geçtiğimiz yıllarda bu soruya ağırlıklı olarak “Eleştirmen yok” yanıtını vermişim. Geldiğimiz noktada bu yokluğun tartışmasının edebiyat dünyamız için bir hayli lüks olduğunu düşünüyorum. Hal böyleyken, çalışma koşulları zorlu, ekonomik şartlar daha zorlaşmışken, iyi ve nitelikli işlerin çıkması muğlaklaşıyor. Nihayetinde altyapı, üstyapıyı belirler. Emeğin karşılığının sağlıklı bir şekilde alınamadığı bir yerde eleştirmen yokluğu çok da aranmaz bence. Kişisel hırslar, görünme arzusu gibi dürtüler de üç beş Tweet etkileşiminden sonra kaybolur gider. Dolayısıyla yine son zamanlarda sosyal medyada gördüğüm, hiçbir şeye katkı sağlamayan “Türkçe edebiyat” mı “Türk edebiyatı” mı gibi lüzumsuz sorular peşine düşmek yerine, sağlıklı ve iyi çalışma koşullarının sağlandığı bir edebiyat ortamı yaratmak için çaba sarf edilse çok daha iyi olacak sanırım.

Neyse, bu yılı karanlık bir şekilde bitirmeyeyim. Okuyabildiğim kadarıyla hâlâ çok parlak yazarlarımız var. Her biri nefis hikayeler anlatıyorlar, anlatmaya da devam edecekler. Dünyada iyi bir hikâyeye denk gelmek kadar güzel bir şey yok. Hikâye anlatıcılığı bizim varoluşumuzun en önemli parçalarından biri, hikayelerle yönümüzü buluyor, deneyimimizi geliştirebiliyoruz. Yaşamı anlamlandırabiliyoruz bence. En nihayetinde edebiyatı biraz da bu yüzden seviyoruz. Yaşım ilerledikçe iyimserliğim de artıyor galiba, Hegel’den de bildiğimiz gibi her şey değişir. Umarım sadece edebiyat dünyası için değil hayatlarımız için de iyi günler yakındır.