17.Ekim.23

Körfez Savaşının canlı yayında izlendiği zamanı hatırlıyorum. Sivas Katliamını televizyonda izlediğimde çocuktum. 40 yaşıma gelene kadar pek çok katliamı “izledim.” İşte şimdi yine bir savaşı, bir katliamı izliyorum. Canlı yayında izliyorum. Sadece izliyorum. İnsanlık suçları twitter’da alenen yayımlanıyor artık. TV’den sosyal medyaya geçtik.

Büyük gelişmeler kaydettik insanlık olarak, hep ilerledik, geliştik ama birbirimizi öldürmekten vazgeçmedik.

***

Kafka, 2 Ağustos 1914’te günlüğüne şöyle yazmıştı: “Almanya Rusya’ya savaş ilan etti. Öğleden sonra yüzme okulu.”

Hepimiz Kafka gibiyiz. Gibiyiz fazla. Tam olarak buyuz.

Söz, hükmünü yitireli çok oldu.

Söz hükmünü yitirmemiş olsaydı, kutsal kitaplardaki sözlerin, en azından onların bir hükmü olurdu.

Bu durumda Adonis’in şu dizesinin de hiçbir hükmü yok: “Hah ha! Harflerin silah taşımadığını kim söyledi?”

Harfler ne silah taşıyor ne de zeytin dalı. Harflerin, sözcüklerin, cümlelerin, sloganların, bildirilerin, şiirlerin, kutsal kitapların hiçbir hükmü yok.

En azından dünyanın belirli yerlerinde yok. Ortadoğu da bu yerlerden biri.

Sözlerin hükmü, yasaların hükmü müreffeh kuzey ülkelerinde geçerli yalnızca.

Tanrı’nın sözü de yalnızca oralarda geçerli.

***

Tanrı’nın sözünün bir hükmü olsaydı, Hz. Musa’ya “indirdiği” on emirden birine, “öldürmeyeceksin” emrine uymaları gerekirdi İsraillilerin.

Tanrının ilk elden Hz. Musa’ya bildirdiği, Yahudilerin kutsal saydıkları on emirden bahsediyoruz.

Soykırıma uğramış bir millet, başka bir milleti kırıyor. Olan bu. Buydu zaten. Fakat şimdi daha da büyük ve topyekün bir kıyım peşinde.

***

Süreyya Berfe’nin “Sen, Basmasın” adlı şiirinde şu dizeler yer alır:

“İsrail’deki oyuncakçıları, oyuncak satılan yerleri görmedin tabii.
En çok satılan oyuncak hangisi biliyor musun?
Plastik bir idam sehpası ve boy boy plastik Arap.
Çocuk canının çektiğini sallandırıyor ipe.
Herhalde vardır bir nedeni.”

***

Düşünün ki bir yere geliyorsunuz, yıllar içinde orayı işgal ediyorsunuz. Katliamı daimi hale getiriyorsunuz. İşgal ve katliam döngüsünü biteviye uyguluyorsunuz. Şiddet uygulamaktan, kan dökmekten kesinlikle yorulmuyorsunuz. Şiddet uyguladıklarınız, evlerini, toprağını memleketlerini gasp ve işgal ettikleriniz oturup şiir mi yazsın bunca zalimlik karşısında? Şiir mi yazsalardı?

Harflerin silah taşımadığını biliyoruz.

***

Ömer Karayılan’ın “Mâkes Bulmak” şiirinden alalım:

“Dünya büyük bir kerhane biliyorsunuz
Ölüm pazarlanıyor ha bire.”

Tanrı ya da insan sözünün hükmü yok, bunu biliyoruz.

İşte bugünkü haber: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gazze’de ateşkes yapılması önerisini reddetti.

***

Peki, biz ne yapacağız?

Hüsnü Arkan’ın Uyku adlı romanında Müdür Bey’in Bay Pangloss’a seslenişi bizim kendimize seslenişimiz de olabilir: “Kendiyle derdi olmayanların başkalarıyla da derdi yok, biliyor musunuz? Sabahları kalkıyorum, kızımı okuluna götürüyorum. Afrika yokmuş gibi davranıyorum.”

Biz de Gazze yokmuş gibi yaşamaya devam edeceğiz. Akşamları televizyonda canlı yayında izleyeceğiz katliamı. Rakamlara bakacağız, bakalım bugün kaç çocuk ölmüş diyeceğiz. Çok üzüleceğiz, çok. Kendi çocuklarımıza daha sıkı sarılacağız. Sonra sabah, telefonun alarmına uyanıp yaşamaya devam edeceğiz. İşe gideceğiz, işten döneceğiz, televizyon izleyeceğiz. Üzüntüden ölünmüyor ne de olsa.

Onur Çalı